Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), 21. yüzyılın ilk on yılında, özellikle Müslüman dünyasından İran, Türkiye, Afganistan, Pakistan, Irak, Bahreyn, Filistin ve Cezayir gibi ülkeleri kapsayan, Amerika Birleşik Devletleri’nde George W. Bush yönetimi tarafından ortaya atılan bir siyasi terim olarak literatüre girmiştir. Bu proje, Yeni Dünya Düzeni ve bazı küresel yapılar için stratejik bir öneme sahiptir. Ünlü Amerikalı stratejist Zbigniew Brzezinski’nin, “Ortadoğu’ya hâkim olan, Kafkaslara hâkim olur; Kafkaslara hâkim olan ise dünyaya hâkim olur.” sözü, bu projenin arkasındaki jeopolitik hesaplamaların derinliğini ve planları ortaya koymaktadır.
BOP, tarih boyunca Haçlı Seferlerinden bu yana kan, gözyaşı ve ölümlerin eksik olmadığı Ortadoğu topraklarında oynanan oyunların bir devamı niteliğindedir. Bu topraklarda yaşayan halkların gözyaşları bitmeden bu savaşlar sona ermeyecek, dolayısıyla dünya da gerçek bir huzura ulaşamayacaktır. Geçmişte, Arap baharı, ırak’ın işgali, Demokratik(!) halk eylemleri, Afganistan’daki demokrasi hamlesi… Günümüzde ise Ortadoğu’daki demokratik çabaları ve uygulanan politikalarını, Henry Kissinger’ın şu söylemiyle somutlaştırabiliriz. “Arap Baharı ve BOP doğrultusunda yakın gelecekte o kadar acımasız bir savaş olacak ki bu savaştan yalnızca ABD gibi güçlü bir devlet galip çıkabilir. Kıyamet savaşı olacak, İran’ın işgali ile Ortadoğu’da dengeler tamamen değişecek ve askeri kaynakların temini için 7 ülke işgal edilip, Büyük İsrail Devleti kurulacak. Bu 7 ülkeden biri ise kesinlikle Türkiye olacaktır.” böylelikle Yukarda belirttiğim gelişmelerin arka planının çok daha derin olduğunu, ABD hegemonyasının nihai amacını, küresel ve stratejik bir planın olduğunu iddia eden komplo teorisi odaklı bir perspektifi yansıttığını açıkça anlıyoruz. Çok çarpıtıcı öyle değil mi?
Bu nedenle BOP’un detaylı bir şekilde incelenmesi oldukça önem arz etmektedir. Projeyle ilgili dikkat çekici açıklamalardan bir diğeri ise, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Çağrı Erhan’a aittir. Erhan, Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu’ya verdiği röportajda, BOP’un ABD ve Batı için Ortadoğu’nun taşıdığı olağanüstü stratejik öneme dikkat çekmiştir. Dünya petrol rezervlerinin %64’ünü barındıran bu bölge, aynı zamanda kökten dinci akımlar, terör örgütleri, kitle imha silahları, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı yapan organizasyonlarla Batı için bir tehdit kaynağı olarak tanımlanmıştır. Bu tehdidin bertaraf edilmesi bahanesiyle BOP gibi projeler geliştirilmiştir. Genel bir ifadeyle, Büyük Ortadoğu Projesi, bölgedeki güvenlik risklerini kontrol altına almak, enerji kaynaklarına erişimi garanti altına almak ve Batı’nın jeopolitik çıkarlarına uygun bir bölgesel düzen inşa etmek amacıyla şekillendirilmiş, stratejik, politik ve ideolojik bir müdahale programı olarak değerlendirildiğini açıkça belirtmiştir.
Peki, BOP Hangi Ülkeleri Kapsamaktadır?
BOP’un eylem alanı olarak resmen ilan edilen net sınırlar bulunmamakla birlikte, sürekli genişlemeye açık bir yapıdadır. Özellikle ABD kaynaklarında, BOP’un 27 ülkeyi kapsadığı belirtilmektedir. Bu ülkeler arasında; Afganistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Cibuti, Fas, Filistin Özerk Yönetimi, Irak, İran, İsrail, Katar, Kuveyt, Komor Adaları, Lübnan, Libya, Mısır, Moritanya, Pakistan, Somali, Suudi Arabistan, Sudan, Suriye, Tunus, Türkiye, Umman, Ürdün ve Yemen yer almaktadır. Ayrıca genişleme halinde bu listeye Kafkasya, Orta Asya Cumhuriyetleri, Endonezya ve Malezya’nın da dahil olabileceği ifade edilmektedir.
BOP’un resmi söylemdeki amacı ise, bölgedeki ekonomik ve sosyal koşulları iyileştirmek, demokrasiyi yerleştirmek ve insan haklarını geliştirmektir. Ancak gerçek amaç, bölgeyi Batı çıkarlarına uygun şekilde yeniden şekillendirmektir. Bu çerçevede, Irak’ın işgali, BOP’un sahada uygulandığı ilk örneklerden biri olmuştur. Bu müdahale, bölgeye demokrasi değil istikrarsızlık, terör örgütlerinin yükselişi ve milyonlarca insanın yerinden edilmesi gibi olumsuz sonuçlar getirmiştir. BOP aynı zamanda bölgesel güç dengelerini de hedef almıştır. Türkiye gibi ülkeler projede aktif roller üstlenmeye teşvik edilmiş, lakin zamanla bu politikaların ülkeleri hem dış hem de iç politikada zorladığı görülmüştür. Demokrasi ihracı söylemiyle başlatılan bu süreç, aslında ulusal egemenlik ilkesinin aşındırılmasına ve uluslararası hukukta, Self-determination olarak adlandırdığımız bölge halklarının kendi kaderlerini tayin etme haklarının ellerinden alınmasına neden olmuştur. Bu anlatımların geneline baktığımızda Büyük Ortadoğu Projesi dış müdahale temelli, emperyal bir yeniden yapılanma girişimidir. Resmi söylemlerdeki demokrasi ve insan hakları vurgusunun(!) arkasında, bölgenin ekonomik ve stratejik kaynaklarını kontrol altına alma hedefi yatmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki sorunların çözümü için dış müdahalelerden ziyade, yerel dinamiklerin güçlendirilmesi, adaletli bir uluslararası düzenin kurulması ve halkların iradesine saygı gösterilmesi elzemdir. Aksi halde, BOP gibi projeler yalnızca yeni krizlerin ve kaosun mimarı olarak tarihte yer alacak, üst yapının alt yapıyı belirleyeceği ve ‘Böl, Parçala, Yönet’ politikasıyla, bölgeye barış, refah ve istikrar getireceği kesinlikle garanti altına alınmış halkların değil, dış güçlerin iradesiyle şekillenen sahte bir özgürlük ortamı inşa edilmeye devam edecektir. Bu sayede, demokrasi(!) ithal edilecek, halklar kendi topraklarında dahi misafir olacak, kaynaklar daha “layık” olanların ellerine tevdi edilecektir. Neticede, medeniyet(!) getirme misyonu başarıyla tamamlanacak, halkların kaderi artık kendi ellerinde değil, uluslararası şirketlerin bilanço tablolarında yazılı olacaktır!