
Zerafet ile ilgili düşüncelerim
Mustafa M. Atilla
Zamanın tanıklığı; bizlere bazı şeyleri deşifre etmede geri durmaz.. Bunlardan! birbiriyle ilintili olan hayat ve yaşam, parlak gözükse de kısa, ışıltılı veya ışıltısız bir yaşamın ince ayrıntısına kadar tümü, ömür sürecinden bahseder.
Her ne kadar ışıltılı hayatların geçici ve kıymetsiz olduğunu, defaatle fısıldasak da ele geçirmişler tarafından pek umursanmaz.
İhtişamlı yapılarda, görkemli hayatları ne pahasına olursa olsun ele geçirmek, içinde tasarımlı zarif kıyafetlerle dolaşmak, zaman geçirmek, yemek partileri, havuz başı özel günleri, grill, barbekü partileri gibi yaşamı, sadece öyle yaşamak ve onu sürdürmek, ayrıcaklı bir hayatın belirgin büyüsü içinde olmak gibi yansıtırlar..
İnsanlar arasın da, böyle bir yaşamı, ancak doğuştan zerafet sahibi insanlara mahsus kıldı yaratıcı tarafından diye düşünen insanlar bile var.
Bir kısım insanların özlem duyduğu hayat gerçeği ne yazık ki. Hâlbuki çok iyi biliyoruz ki bize sunulan hayat; paylaşıma öncelik verir, israf etmemeyi, şatafatı men eder neden çünkü biri yer, biri bakar kıyamet ondan kopar.
Hayatın gidişatında herşeye yenik düşürdüler hepimizi, değerli okurlar.
Birileri, o birilerinin elleri, yaşamımızı, hayat standardımızı o kadar çok kurcalıyor, kurcalatıyor ki, kendi istek, menfaat ve fikirlerine göre dizayn etmeye çalışıyorlar ki, çağın getirilerini göz ardı ederek sahip olduğumuz, vatan ve medeniyetin odağındaki kültür ve yaşam tarzında, hem giyimdeki zerafet, hem de ananelerin içindeki zerafet getirilerini, sadece giyim kuşam da değil, aklınıza başka ne geliyorsa gelsin, kurcalamayı kendilerine vazife tayin ediyorlar.
Geçmişle bugünü kıyaslamada da,yokluk ve bolluk ayrımında da öne çıkanlar başta olmak üzere, üstüne vazife olanda olmayanda her şeye, zihnin en düşük seviyesi ile müdahaleyi, kendilerine reva görüyorlar.
Bilirkişilik taslıyor, bu eda ile mevkilerinde birbirlerinden güç alarak kişneyen atın, yelesiz ortamın da, lonj ipini tutarak kendilerine göre cirit atıyorlar.
Böbürleniyorlar, hiç düşünmeden, buralara nasıl geldik, kimiz biz, kimdik, kim olduk, her şeyi biz biliyoruz diyebiliyorlar, çıkacak olan bizden çıkmalı, biz yönetir biz dizayn yaparız, yapmalıyız düşüncesi hakim.
O nedenle..
Zerafet kelimesinin manasını zihin taramasının parantezine aldığımız zaman bu asırda şunu görüyoruz. Birilerinin, bir sınıfın, bir zümrenin ve hatta moda desinatörlerinin, siyasetçilerin, sanatçıların, düşük seviyeli insanların, taklitçi ve zevkten uzak harabelerinde, kendilerini zarif sayanlar, zerafetten uzak ortalıkta dolaşanların en cahilini bulursun.
Halbuki.. ben zerafeti,
Hoşluk, güzellik, incelik, kibarlık ve güzel davranış içinde saklayan davranış ve düşüncelerde ararım, her yerde her zaman kendimize yakıştırdığımız şekilde anılacak bir insan profilinde ararım. Yoksa aksi tür insanların zerafet anlayışından kendimizi kurtaramamış oluruz.
Zerafet; Görünüşün ötesine taşan bir inceliğin adı gibidir, yalnızca bedensel bir duruşta, bir kıyafetin kıvrımında ya da bir kelimenin naif seçilişinde değil, varlığın bütününde tezahür eden bir uyumdur.
Benim bu konuya koyacağım son noktam, aşırılıklardan arınmış, israftan sıyrılmış, hayatın yalın ama derin bir dengesini, ancak saraylarda yaşamak,
parayı ve gösterişi, dolaplara gardıroplara tıka basa doldurma değilde, mütevazi yaşamın zerafeti bilinciyle yaşamada bulurum.
Zarif olan insan bunu yapar, kendini dayatmaz; aksine, varlığıyla çevresini rahatlatır, gönüllerde bir esinti bırakır, gösterişten uzak, doğallıkla beslenen bir duruş sergiler. İnsan giydiği kıyafetten çok sergilediği nezaketle, söylediği sözlerden çok kullandığı zengin üslupla zarif olur, zerafeti yakalar, ince bir tebessüm,
gururu kibri bir tarafa atar, doğru yerde doğru zamanda söylenen nazik bir söz söyler, sabırla dinlemek yada başkasının gönlünü kırmamak, ne oldum delisi olmamak ve zerafetin en belirgin yansımalarını ortaya koyar.
Yoksa her gün bir başka giysi giyinmek, bir giydiğini bir daha giymemek, pahalı elbise ve takı takmak, sosyal medyada yediği içtiği, eğlendiği yeri, arabasını, evini bunun gibi nicelerini paylaşmak, görgüsüzlüğün ve zerafetsizliğin işaretlerini anlatır bana.
Son olarak..
Görünüşün ötesine taşan bir inceliğin adı gibidir zerafet, yalnızca bedensel bir duruşta, bir kıyafetin kıvrımında ya da bir kelimenin naif seçilişin de değil, varlığın bütününde tezahür eden bir uyumdur. Aşırılıklardan arınmış, fazlalıklardan sıyrılmış, yalın ama derin bir denge gibidir. Zarif olan, kendini dayatmaz; aksine, varlığıyla çevresini rahatlatır, gönüllerde bir esinti, konuşmasıyla, oturup kalkmasıyla hoş bir seda bırakır olmasıyla, Türklüğün veya uyruğu olan milletlerin ananeleriyle, mayasına uygun yaşamakla zerafeti yakalar…
Van'ın eski öğretmenleri, ev hanımları, eski esnafları yine eski siyasetçilerin de görürdüm zerafeti, herhangi bir kimlik arayışı olmadan birlik ve beraberlik içinde yaşayan insanımızdaki kalp güzelliğinde bulmuşumdur,
sözün bittiği noktada zerafet, bir leylak kadar güzel açar.
Fakat biz zerafeti hala ne olduğunu anlayabilmiş değiliz.