Mustafa M. Atilla

Zaferin çığlığı…

Mustafa M. Atilla

Zavallı ve yanlış bilgilendirilmiş insanlar bu çığlığı duyamazlar…

Ne zamana kadar, Vatan 1920'ler dönemini yeniden

yaşayacağı karartma günlerine kadar.

Bu çığlık…

Bu milletin var olma mücadelesinin, gözlerde ki kararlılık ve yüreklere kazınan inançla sonuç aldığı zafer çığlığı.

Vatan evlatları…1922 de…

Güne, sabahın erken saatlerinden itibaren dağları, tepeleri aydınlatan, yükselen bir güneşle uyanmıştı. Büyük bir sessizlik hakimdi tüm Anadolu'ya, Savaşın barut kokusu ile nefes alamaz hale gelen bu topraklar, bir yanda sıkıntı yaşarken, bir yanda da umutla uyanıyordu güne.

Yıl 1922, Ağustos'un sonları. Türk milletinin kaderini değiştirecek olan o büyük gün yaklaşmıştı. Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları, büyük bir stratejiyle, düşman kuvvetlerine karşı son darbeyi vurmak üzere hazırlıklar yapıldı. Çeyrek yüzyıldır süren kurtuluş mücadelesinin en kritik anıydı. Gözlerinde öfke ve hırsla, ama bir o kadar da güvenle, cesaretle, düşmanın sırtını yere getirecek planlarının son rötuşlarını tamamlıyorlardı.

O gün, Türk ordusunun başkomutanı Mustafa Kemal, Sakarya Meydanı'ndan sonra en büyük askeri zaferini kazanmak üzereydi. Düşman kuvvetleri, Anadolu'yu terk etmek zorunda kalacak, Türk milletinin özgürlüğüne adım adım kavuşacağı o an gelecekti. Tüm Türkiye'nin gözü, Akdeniz'e açılan yolu bekleyen Zafertepe’ye çevrilmişti. Burada, yalnızca bir ordu değil, bir milletin özgürlüğü, bağımsızlığı ve onuru savaşıyordu.

Zaferin sabahı, saatler geçtikçe yerini çığlıklarla dolu bir coşkuya bıraktı. 30 Ağustos 1922, Türk milletinin tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Başkomutan, lider ve askerlerinin cesaretiyle, zaferin ilk adımları atılmış, düşman hatları yerle bir olmuştu. Bayraklar dalgalandı, marşlar söylendi, köylerden şehirlere, kasabalardan köylere kadar her yerde zafer kutlamaları başladı.

İşte o gün, milletin kalbinde atmaya başlayan zafer, sadece bir bayram değil, aynı zamanda bir halkın yeniden doğuşunun simgesiydi. Mustafa Kemal’in önderliğinde, bu topraklarda bir millet, kurtuluşunun mücadelesini vermiş ve büyük bir zafer kazanmıştı. 30 Ağustos, Türk milletinin özgürlüğünün, bağımsızlığının ve bağımsızlık yolundaki kararlılığının simgesi olarak kaldı, kalacak da.

Bu zafer, sadece askeri bir başarı değil, aynı zamanda Türk milletinin özgürlüğü için verdiği mücadelenin doruk noktasıdır. Atatürk’ün “Ya istiklal, ya ölüm!” sözü, bu mücadelenin temel motivasyonunu özetler. Türk halkı, vatanına, toprağına, kültürüne ve bağımsızlığına sahip çıkma konusunda göstermiş olduğu bu kararlılığı, dünya tarihine ve dünya milletlerinin envanterine ders olarak kaydetmiştir.

Zaferin çığlıkları, yıllar sonra bile hala kulaklarda yankılanıyor, bu topraklarda anlı ak, özgürce yürüyen milyonlarca aklı başında insan kendini, o mücadelenin bir parçası olarak görüyor, geçmişe, baş kumandanına teşekkür ediyor, onun ve silah arkadaşlarının sayesinde geleceğe umutla bakıyor..

Yıl 1922...

Toprak kurumuş, analar yorgun, gözler ufukta bir umut arar.

Yalınayak çocuklar cepheye silah, mermi taşır.

Bir millet, sessizce dua eder:

"Ya istiklâl, ya ölüm..."der.

Ve sabah olur bir dağın eteğinde.

Dumlupınar uyanır sessizliğini bozan top sesleriyle.

Gök gürlemez,yürekler gürler.

Başkomutan, gözlerini ufka diker.

“Hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”der.

Askerin elinde silah değil sadece evladının gülüşü, eşinin yazması ve en çok da bağımsızlık aşkı.

Kimi köyden,kimi şehirden…

Ama hepsi tek yürek, tek bilek.

Toprak çatlar, göğe bir duman yükselir.

O duman, tarihe düşen bir imza oldu.30 Ağustos!

Ne oldu peki…

Bir çocuğun korkmadan uyuduğu gece oldu

Bir annenin oğluna sarılabildiği gün oldu

Bir milletin esareti elinin tersiyle ittiği an oldu.

Daha daha ne oldu…

Yunanın denize döküldüğü an oldu.

İtalyanların arkalarına bakmadan kaçtıkları gün oldu.

Ağızlarında salya akan düşman,ağır yenilgiyle

Anadolu topraklarına gömülenler oldu.

 

Yıllar geçti üstünden.

Ama hâlâ her 30 Ağustos sabahı,

Rüzgâr Dumlupınar’dan eser.

Ve bir ses fısıldar dağlara, bayraklara, yüreklere:

“Unutma beni, ben senin özgürlüğünüm...”der.

 

Bugün, o günün torunlarıyız.

Başımız dikse, göğsümüz kabarıksa,

Bilin ki, bu zaferin yankısıdır içimizde.

 

Kutlu olsun Zafer Bayramı.

Selam olsun, toprağın kalbinde doğan o büyük destan

yazan askere, cepheye, mermi ve yemek taşıyan analara.

 

30 Ağustos; Zafer Bayramını kutlamak, ecdadımıza minnet duygularımızı dua da buluşturmak için ne güzel bir çığlık.

Er geç bu çığlığı duymayan insanlar bir gün gelecek duyacak…

Yazarın Diğer Yazıları