
Tarım, Devlet, Çiftçi…
Mustafa M. Atilla
Ben yazayım da anlayan anlasın, anlamayan da
anlamaya çalışsın.(İlgili kişiler için söylüyorum.)
Antalya benim ikinci yaşam alanım olmuş 1986 dan beri, burada güneşi karşılıyor, burada güneşin batışını
seyrediyorum. Rızık kapılarım buradan bana gülümsüyor, ben yine buradan etrafa varlığımı
hissettiriyorum. O nedenle, ben varlığımı 1922 de temeli atılmış güzel vatanın her köşesine, toprağına, suyuna
borçluyum. Bu vatan sınırları içinde yaşayan her nankör olmayan vatandaş gibi bende, insanını ve toprağını önemsediğim için,
Konu başlığım yazının içeriğinden ipuçları veriyor zaten..
Geçen hafta Antalya’nın çay kenarı köyün deydim,
dikkatimi çeken üzücü olay,tarlalarda kalan, satılmayan
karpuz ve bir kısım tarla ürünleri,bu konu sürekli ülkenin her köşesinden gündeme geliyor,TV de,de
izliyoruz,..çiftçinin para etmeyen mahsülünü derelere,
çöplere döktüğünü,Tarlalarda işçi maliyeti yüzünden kaldığını biliyoruz,duyuyoruz,gôrüyoruz.
Bu konu binlerce çiftçiyi ilgilendiriyorsa,ara ara seslerini duyurmaya çalışıyorlarsa önemli bir sorun demektir.
Bir çiftçi alın teriyle,parasıyla,emeğiyle mahsülünü neden dereye döksün ki,bunu derken bir kısım insan, bak hükümeti karalama kampanyası diye kendini zihinsel algoritma içine sokuyor,kendince ucuz (üste çıkma çözüm yolu çabasına giriyor).
Yine bu hafta bir sosyal medya takipçisi marul üreticisi
marulun tarlada iki liraya alıcı bulduğunu söyleyip,
pazarda otuz liraya satılan bu tarım ürününü satmaya
meyilli olmadığını söyleyerek, sürüp toprağa gübre olması düşüncesi ile traktörün üzerinden kızgınlığını haykırıyordu.
Hep derler ya iyi hoş da çözümden bahset diye,her
şeyde muhakkak bir çözüm vardır değerli okurlarım.
Biz bugün çok konuşuyoruz,az çalışıyor,detaylı
düşünüp çözüm üretmiyoruz,belkide siyaset çözüm
üretecek yetenekleri göz ardı edip,yoldan geçeni
çözümcü diye yakalayıp belli koltuklara oturtuyor.
Bu sorun herkesin bildiği gibi,tarım politikaları ile ilgili
bir sorun,ve aklın yolundan geçer…Mantıklı çözümlere
kulak kabartan uysal çiftçimiz, mantık çerçevesinde zihninde üretim ile ilgili her detayı analiz eder çözümleri kabul eder, sorun rahatlıkla çözülür.
Eğer böyle devam eder, soruna ilgisiz kalınır,sorun çözülmezse, çiftçinin ve bizim geleceğimizle ilgili bu ilgisizlik, yarın ekim alanlarının boş kalmasına neden olacağı bilinmelidir. Bana göre bu vurdumduymazlıkla
”Ülkeyi salmışsınız dere yatağına,sel niye geldi ürünleri götürdü” demek yerine,bari hiç olmazsa ekim alanlarını bölgelere göre,iklim ve su yönetimi bağlamında fide satışının düzenleyici rolünü yüklenmekten geçer.
Neredeee! O planlamayı yapacak ehli insanlar!Ye iç yat,al maaşı otur masa başında,cumartesiyi bekle,haydi çocuklar gidiyoruz pikniğe, uygun adım marş.
Çiftçi bir yıl önce hangi ürün para etmiş onu takip ediyor, sonrada ürün tarlada kaldı diye feryatlar koparıyor.
Bugün tarım politikası üretemeyenler,bütün bunların müsebbibi.Tek yapacakları iş, fide üreticisi,çiftçi,seracı ve ürünü tarladan alan dağıtımcı komisyoncularla,
ihracatçı firmalarını bir araya toplamak.
Bu yıl iç ve dış piyasa için neyin ekimini yaparsak hem ülkenin,hemde çiftçinin yararına olur hesabı kitabı ile o mahsuller dikilmeli, diye her ilin tarım müdürlüğü yerinden kalkıp ortalığa düşmeli.O kadar zormu bunu yapmak?yok yapıyoruz diyorlarsa,neden her yıl ürünler tarlada kalıyor,bu isyanlar neden gündemden düşmüyor? Keyften mi?acaba..
Tarım konusu açılmışken, Dört tarafı su ile çevrili topraklar üzerinden denizlere akan dereleri,nehirleri,
çayları tarıma kazandırma konusunada yeterince ilgi
gösterilmemesine dikkat çekilmesi gerektiğini düşünürken vazgeçiyorum.Çünkü yorgun düşürülen çiftçi, suyla bereketlenecek topraklara göz diken yabancı sermaye gruplarına satmanın önünü açacak politikası yapıldı, çiftçiyi,üreticiyi bezdirmek gerisi gelir düşüncesi hakim, yoksa niçin topraklar yabancıya açılsın ki.
Hiç kimse kulak arkası yapmasın,GAP da yaşamadık mı?.kimler o güzelim,bereketli toprakları aldı.
Yahudi’nin gönlü hoş, cebi
bereketle doldu,dolmasa bile,bir adım daha yavaş yavaş yaklaştılar vadedilmiş topraklara. Neyin vadidir,kim vadetmiş bu şeytanlara bu toprakları bilinmez, anlaşılan kılıfına giydirilen keskin kılıç.
Kime anlatıyorsun ki, rahatı yerinde olanla, keyfi gıcır olana, sorun bizim neyimize, alakadar etmiyor ki bizi diyebilenlerin rahatlarını kaçırmadan, ben en iyisi züğürt olanın çenesini yormaya devam edeyim.
ASIL..Mutluluk…Umursamaz bir toplum olmakmış.