Mustafa M. Atilla

Mevkidar bir arkadaş

Mustafa M. Atilla

Ülke yönetimi ve yönetenler ile ilgili konular, zihinsel taramalarıma hep takılmıştır, fakat nedense ilgi alanıma girmemiş, bu yüzden soğuk bakmışımdır. Yönetim ve kadroları, siyasetle giydirilen bir kargaşa, bir entirika ağının paslı çengellerinin kullanıldığı bir düşünce yapısından ibaret olduğunu düşündüğüm için olsa gerek yanımdan yervemden geçirtmedim. Ne bana göre bir şey, nede akıl trafiğim de ki yaşadığım caddeye, sokağa, semtime sokmadığım düşüncelere sahip insanların siyasi yol arkadaşlığı diye tanımlamışımdır.

Ara ara öne çıkan müşterilerimin bazıları, neden siyasete atılmıyorsun, başarılı bir siyasetçi olursun dediklerinde aynısını onlara söylerdim. Bu ülkede siyaset yaşamını, akıl trafiğimde oluşturduğum caddeme, sokağıma, semtime sokmadığım tek ama tek düşüncem derdim.

Kendimi bildim bileli ülke yönetiminde ki siyasetçilerden şu ana kadar idol olabilecek tek siyaset insanı Sn: BÜLENT ECEVİTTİR. Ne kadar önü kesilse de, kıskaca alınıp yetersiz bırakılsa da doğruluğu, yönetim bilgisi, eğitimi, şahsiyeti ile öne çıkan tek liderdir.

Her zaman düşüncelerimde yerini koruyan biridir.

Yazmak için ne zaman kağıdı kalemi elime alsam, yazacağım konu, almış başını renkli renksiz, hamasi, serdengeçti, yönlendirme, tavsiye, sitem, kızgınlık vs gibi mevzulara yönünü çevirebiliyor.

Bugünkü yazımla ülke yönetimi ve yöneticilerinin nasıl olması gerektiğini yazmak istediysem de koltuk sevgisine doğru kendiliğinden yol aldı.

Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada lider ve yöneticiler bildiğiniz gibi nedense koltuklarını, mevkilerini, bırakmak istememekte ısrarcılar. Nedir bunun hikmeti, nedir bu kadar hırsla yollarına, hayallerine, hedeflerine, planlarına, ulaşmak için kilitlenmeleri.

Nereden kaynaklanıyor bu kadar içsel hevesler, arzular, adeta elastiki bir yapıştırıcı ile mi bağlı oluyorlar koltuklarına, bilemiyorum ki.

Beynimde ki manifesto bana insanda ki doymak bilmeyen sınırsız bir açgözlülük ve tatminsizlik olduğunu, ayrıca hiç ölmeyecek gibi bir yaşam iksirinin de sadece onlarda olduğunu zannetmeleri diye açıklıyor…
Bu kendini kaptırma işi ölümlü bir insan için fasariye düşünceler olduğu, yazılan sayfalarda da her ilgili kişiyle solup yırtılıp atılmış olduğunu görürüz.

Mevki’dar bir arkadaş; para, mevki, şan şöhret kucağında bir o yana bir bu yana debelenirken, Azrail kapıyı çalar beyzade; ben geldim der, sorar! sen kimsin?

Ben Azrail’im, senin canını almaya geldim. o yıldızlı gecelerin sonu olan şimşeklerin çaktığı sıkıntılı anın geldiğini anlar. Hemen!  o mevkiye çıkış zekasıyla Azrail’i atlatmaya çalışır.

Şöyle der can dostum bugün toplantım var, halledeceğim bir sürü işlerim var en iyisi bana yarına kadar rica etsem mühlet verir misin. Sen en iyisi şimdi git yarın gel.

Azrail’in iyiliği tutar peki der.

Ertesi gün olur Azrail gelir, ben geldim der hazır mısın?

bizim haşmetli mevkidaş olmaz bugün de tamamlamam gereken işler var o nedenle bana bir gün daha izin ver, aslında Azrail’in böyle işlere pek tahammülü yoktur lakin peki der.

Ertesi gün olur, Yahudi zihniyetli mevkidaş sabah kalkar kalkmaz uçak bileti alıp kaçmayı planlar, varını yoğunu doldurur valizlere, hava alanının yolunu tutar

uçağa binince de bir oh çeker, birde hostes hanımdan bir kahve ister, tam da o esnada kahve ile birlikte Azrail karşısına dikilir,

ben geldim der, bizim ki Azrail’i görünce şaşırır kurtuluşun olmadığını anlar, şansını bir defa daha kullanır, efendim sen şimdi benim canımı almak için uçağı düşürmen gerekecek, yazık değil mi bu insanlara benim yüzümden ölecekler, bari uçak insin o vakit alacaksan al benim canımı.

Azrail’de şöyle cevap verir, sen biliyor musun ne çektim ben kaç gündür, canını alacaklarımı bu uçağa nasıl topladım, gel bir de bana sor, der ve pilot o anda bir anons geçer, kemerlerinizi kontrol edin ,oksijen maskelerinizi hemen takın, irtifa kaybediyoruz…

Ölümlü dünyanın irtifası olarak saydığım davranışlar ve düşünceler içinde koltuk sevdası, mevki sevdası da var.

İşte bugün koltuğunu bırakmak istemeyen ana muhalefet partisinin başkanlığında irtifa kaybetmesi ekmeğine yağ sürdüğü insanların kıs kıs güldüğü seçim arifesinde bir yerlerdeyiz. 

Görüp göreceğimiz, ders alıp ders çıkaracağımız hiç bir düşünce, sonra konuşulacak konular değildir.
Dün bugündür yarın da bugündür.

Şu, bu, benim için hiç fark etmiyor, ben çok güçlü bir muhalefetin ne kadar önemli olduğunun vurgusuyla son cümleleri yazdım.

Kim olursan ol senin düşünemediğini bir başkası, bir başkasının düşünemediğini sen kendin düşünebilirsin. Yeter ki sen kendin olmaya çalış, gösterime girecek filmi galasından anla, çünkü hayata dair her şeyin filmi önceden çekilip arşivleniyor.

Yazarın Diğer Yazıları