Kredi kartına musallat
Mustafa M. Atilla
Bu yazı ile: toplumsal bir”gizli” kıskançlığı anlatıyor
olmam,aslında! uzun zamandır dikkatime takılan konuların içinde gün geçtikçe de yayılan, doğrusuyla eğrisiyle anlatılması elzem bir konunun dikkatini, meyleden taraflara çekmem amacından kaynaklıdır.
Ben adına“eşyada ki kıskançlık”bıraksamda şimdilerde adına: kadınlar arası modern çağın yeni yarış alanı diyorum. Bu yarış alanında ki sevimsiz düşünceleri ile kâbusa çevirdikleri yuvalarını;mutsuzluğa,yıkıntıya
huzursuzluğa,zemin hazırlayan,ruhsal bozukluğa
yol açan,sonu ayrılık,ölüm ve depresyona yol açan zihinsel travmalar oluşturan aile içi şiddeti de kısmen
besleyen,bir nevi psikolojik hastalığa sebep olan konudan bahsetmek istedim.
Konu başlığım;
Kadınlar arasındaki “eşya ve beceri kıskançlığı”.Bu konuyu çok eskiden başlatsam,sanki bana evrimsel bir durum gibi geliyor. Tahminde bulunuyorum! belki de mağara döneminde bile kadınlar, birbirinin taş kolye
ve bileziğine göz ucuyla bakıyor, Onunki daha mı parlak? taşı kimden buldu acaba?benim post kunduzun,onunki vizon çok güzelmiş,benim de olmalı diye fısıltılar ile bugünü o devirde de yaşıyor olabilirler.
Kadınların “eşya radarının” menzili geniştir,bu bilinen bir gerçek.Fakat bu gerçekliğin artıları ve eksileri ile
ele aldığımızda ortaya çıkan tablo eğlenceli görünsede aslında vahim bir durum.
Gözler bir saniyede hemcinsinin ayakkabısından çantasına, çantadan tırnağa,tırnaktan telefona kayar.
Çantanın fermuarından ayakkabının topuğuna,rujun renkteki tonuna kadar her şey anında kayıt altına alınır.
Bu tarama sistemi erkeklerde yoktur; olsa bile bu kadar gelişmiş değildir,bunu araya sıkıştırmış olayım.
Bir kadının yeni aldığı bir ayakkabı, “Ben yeniyim… ben parlıyorum,pahalıyım,zevkli bir seçim;.yine aldığı mobilyalar,perdeler,masa örtüleri,halılar,avizeler,tabak
kaşık, evin tüm eşyaların gözle çekilmiş MR (emarı) diğer kadınların kulağına usulca birşeyler fısıldar.
Öbür kadınların içinden ise şu geçer:
“Demek öyle.. Bakalım kaç gün dayanacak…”kalitesi ne,solacak mı? gibi tatlı bir çekişmeye dönüşür.burası
zararsız ama biraz eğlenceli.Kadınlar arasında eşya kıskançlığı, hayatın küçük baharatıdır diyebilirmiyiz?
neden olmasın.
Bu çekişme ve kıskançlık…
Olmasa: sohbetler tatsız olur, mola odaları sessizleşir, fiskos masallarında ki kahve muhabbetleri kısalır veya
kaybolur.olduğundan değişik kamufle kelimeler nasıl,
ne zaman,kime sokuşturulmaya başlar bilinmez.
Kısacası:
Hiçbir kadın “kıskanmam” demez…
Sadece “rahatsız olmadım, sadece bakıyorum” der.
Fakat gözlerinin içindeki o küçük dedektif, çoktan soruşturmayı başlatmıştır.
Toplumsal sorun mu, değil mi bilmiyorum ama sevimsiz bir düşünce.Bu şekildeki yaşam; öne çıkma veya geri kalmamalıyım düşüncesinde ki ruhun esaretinden kaynaklı.
Günümüzün parıltılı vitrinlerinde, sosyal medyanın filtreli karelerinde ve kahve sohbetlerinin arasında sessiz bir yarış dönüyor: “Kimin çantası daha yeni? Kimin makyaj çantasında hangi marka var? Ayakkabının tabanı kırmızı mı, etiketi kim daha iyi biliyor? Evet, kadınlar arasında “eşya kıskançlığı” dediğimiz o görünmez çekişme, hâlâ hayli canlı.
Ama işin ilginci, bu kıskançlığın hiçbiri gerçek anlamda eşyayla ilgisi yok.
Bir kadının diğerinin çantasına, rujuna ya da telefonuna takılması, aslında çoğu zaman kendisine sorduğu derin sorunun yüzeye vuran küçük bir işareti: Ben yeterince her konuda iyi miyim?..
Detaylı düşündüğümde eğitimli ve eğitimsiz kadınları
bu konuda ayırt etmenin zor olduğunu da biliyorum.
Bir çantanın sadece çanta olmadığı dönemlerde yaşıyoruz. Çanta; “Ben çalışıyorum, kazanıyorum, seçiyorum, biliyorum” mesajı verebiliyor.
Ayakkabı; “Zevk sahibiyim” diye fısıldayabiliyor.
Saat; “Hayatımı planlıyorum, güçlü bir kadınım” demek olabiliyor.
Dışarıdan “niye bu kadar büyütülüyor” diye düşünülse de, kadınların eşya üzerinden hissettikleri kıskançlığın altında daha temel bir ihtiyaç yatıyor:
Görülmek, fark edilmek, takdir edilmek,en önemlisi de
eziklik dedikodusunun ortasında kalmamak.
Kadınlar arasında görünmez bir sahne daha vardır; dekoru bazen bir çanta, bazen bir telefon kılıfı, bazen de bir çift gözlük olabiliyor. Sahne sessizdir ama duygular yüksek perdeden konuşur. İşte “eşya kıskançlığı”dediğimiz o ince ama etkili duygu buradan doğar.
Eskiden rekabet, kim daha iyi yemek yapıyor ya da kim daha düzenli bir eve sahip,üzerinden dönerdi. Şimdi ise bunu markalar, çeşitlilik, renkler ve koleksiyonlar belirliyor.Ama tüm bu gösteriş, aslında modern kadının üzerindeki görünmez baskının bir parçası:
“Hem güçlü ol, hem başarılı ol, hem bakımlı ol, hem de her şeyin en iyisine sahip ol.”
İşte bir kısım kıskançlık biraz da bu yükün yansıması.
Kadınlar çoğu zaman kendilerini sözle anlatmaz; küçük detaylarla ifade eder. Yeni bir çanta bazen bir başarının ödülüdür. Yeni bir ayakkabı, moral bozucu haftanın yarattığı yorgunluğu silme çabası olabilir.
Başka biri bunu görünce, o eşyanın hikâyesini bilmez, sadece sonucu görür.Ve işte kıskançlığın ilk kıvılcımı burada çakar.Bunun adı kıskançlık değil,kendini yetersiz hissetme korkusudur.
Toplum bize hep şöyle öğretti:
“Kadın zarif olmalı, şık olmalı, kendine bakmalı.”
Bu öğreti zamanla öyle bir baskıya dönüştü ki, kadın kendi güzelliğini kanıtlamak zorundaymış gibi davran
maya başladı. Fakat asıl ilginç olan, bu kanıtlama çoğu zaman başka kadınlara karşı kıskançlık boyutunda kullanılmaya başlamasıdır.
Kadınlar arasındaki eşya kıskançlığı, belki de kadın dünyasının en sessiz ama en yaygın duygularından biri.Ama unutulmamalı: Eşyalar değişir, modalar biter, parıltılar söner…
Fakat bir kadın kendini kişisel gelişime kaptırdığı an
memnun hissetmeye başlar ve artık hiçbir eşya onu başkasıyla yarıştırmaz.
Yazım ve konum epeyce uzun olduğu için,vahim tarafını birkaç cümle ile sonlandırmak zorundayım,
Kıymetli okurlarım.
Kadınlar arasında gerçekleşen bu hikaye, en çok
maddi olanakları kısıtlı kadın gruplarını etkiler.Masum
görünen, içten içe KREDİ KARTINA MUSALLAT olan bir duygudur.yaşantının ve yuvanın bütünlüğünü bozacak,erkeğin gelir gider dengesini alt üst edecek, gereksiz egolarını tatmini için yaptıkları harcamalar,
belki bir süre göz ardı edilebilir fakat sonrası için bozulan maddi denge,gelir gideri karşılayamayacak duruma geldiğinde, alışkanlıkla başlar atışmalar,başlar kavgalar,yalanlar,kaybolan sevgiler ve ayrılıklar.
Sonu gelmeyen gösteriş ve kendini kanıtlama çabaları, bugünün boşanma ve cinayet haberlerinin hazırlayıcı
larına da konu olabilir.
Bu durumlar yaşanmadan önce Anne ve babalara düşen görevler oldukça fazla,vah tüh söylemeden önce destekleyici rollerden kaçınmalı,cehaletten kaynaklı reklam ve yemek programlarının masum yayınlar olmadığını,uzak durulması gerekenyayınlar olduğu güzellikle anlatılmalı. YOKSA..
Kaygan buzda kayar düşer gibi bir hayat, aşırıya kaçmakla, elinizden kayar gider.