Mustafa M. Atilla

Karşılıksız iyilik deki sorular

Mustafa M. Atilla

“Yeniden eski fabrika ayarlarımıza dönmek mümkün olabilir mi” acaba..

Mümkün mü gerçekten?

Kendini sorgulamaktan uzak, kendini yargılamaktan aciz,kabahati hep başkalarında bulan,kendine en ufak bir toz kondurmayan bizler,kaybettiğimiz değerlerimizi yeniden yükleyebilir miyiz.Belki tamamı zor fakat kişisel

farklılığımızın içinde birkaç hasleti yeniden oluşturmaya!..neden niçin olmasın demek, bana kolay geliyor. 

İçimizde uykuya yatırdığımız iyiliği,kol kanat germeyi,

üzerimize bodoslama gelen zihinsel vurdumduymaz

lığın sonunu, kayıtsız kaldığımız yardımları yeniden kendimize tutundura bilirmiyiz acaba. 

Yeniden gidiş gelişleri,komşulukları,birlik olmayı,imece

yardımları,bayramlaşmaları,ortaklıkları kurabilirmiyiz.

Yine küflenmeye yüz tutmuş dünyevi bir meselede buluşmuş oluyoruz!...

Mesela!.bunlardan biri olan Allah'ın cemalinden bir yansıma olan “iyilik ve karşılıksız fayda” konusunu bu hafta ki yazıma iki kelimenin düşüncemde birikmiş cümleleriyle özetine çalıştım.

Bugün,işte bu karşılıksız fayda ve iyilik  içimize sakladığımız sorunun nedeni: “Karşılıksız insanlara neden yardım ediyorsun?”düşüncesi.

Bir başka soruyu, iyiliğin artık bir yatırım, bir beklenti, hatta bir pazarlık konusu hâline geldiği çağımızda sıkça sorabiliyoruz. 

Yardımın geri dönüşü:.fayda sağlanan kişi nankörse ya da yarın sizi hatırlamayacak sa… O zaman neden? diye kendimize sormamız da da yatıyor.

Aslında bu sorunun kendisi, meseleyi yanlış yerden ele aldığımızı gösteriyor.

Toplum olarak faydayı çoğu zaman,geri dönüşü olan bir işlem gibi görüyoruz. Emek veriyorsak takdir bekliyoruz, destek oluyorsak sadakat istiyoruz, iyilik yapıyorsak minnet arıyoruz. Bunlar gelmediğinde ise “değmezmiş” diyerek iyiliğin kendisini sorguluyoruz. Oysa bir başka sorun, iyilikte değil; beklentide kendine

yer buluyor.

Karşılıksız insana fayda sağlamak, muhatabın karakteriyle değil,yardım edenin ahlakıyla ilgilidir. İyilik, karşı tarafın ne yapacağına göre anlam kazansaydı, onun adı iyilik olmazdı. Bir insanın aldığı yardımı unuttuğu ya da kıymetini bilmediği durumlarda kaybeden yardım eden değil, değeri fark edemeyendir,

öyle değilmi? Kıymetli okurlarım.

Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey,“hak eden hak etmeyen” terazisiyle iyiliği tartmak değil;iyiliği bir duruş olarak benimsemektir. Çünkü kime,hangi canlıya fayda sağladığımızdan çok, nasıl bir insan olduğumuz bizi tanımlar.Üstelik karşılıksız fayda sandığımız kadar tek taraflı da değildir. İnsan;..farkında olmadan kendine yatırım yapar. Vicdanı rahatlar, kalbi genişler, bakış açısı derinleşir,mutlu olmanın keyfini yaşar, Yardım ettiğimiz kişi bize bir şey vermese bile, biz kendimize insan kalabilme imkânı sunmuş oluruz. Bunu anlamak

küçümsenecek bir kazanç değildir.

Elbette bu, her davranışa göz yummak, suistimali görmezden gelmek anlamına gelmez. Bunda sağduyu ve sınırlar önemlidir. Ancak sınır koymak ile iyilikten vazgeçmek arasında büyük bir fark vardır. Sınır koymaya bir şey söylemem fakat karşılıksız faydadan

vazgeçmek için sebep teşkil eden çevre etkisi, saf olmayı da gerektirmiyor.o nedenle bilincimize baş 

vurmamız gereken tercihtir.

Belki de asıl soru şudur:

İyilik yapmayı bıraktığımızda kim olacağız?

Daha temkinli, daha hesapçı,daha mesafeli bireyler mi? Yoksa kalbiyle hareket edebilen, karşılık beklemeden katkı sunabilen insanlar mı? Toplum dediğimiz yapı, ikinci gruptaki insanların omuzlarında ayakta durur. Sessizce yardım edenlerin, adı bilinmeyenlerin,alkış beklemeyenlerin sayesinde,insan

kalabalığın içine sinmiş egoist bir çöküşü bu şekilde gülüşe çevirir.

Sonuçta karşılıksız insana fayda sağlamak, birine veya

birilerine değil; “insanlığa yapılan bir katkıdır”. Geri dönmese bile boşa gitmez. Çünkü iyilik, doğru yere ulaşmasa bile, çıktığı yeri güzelleştirir.

Faydadan çok,kendimize ve insanlara,diğer canlılara zarar veriyorsak;...verdiğimiz zararın üstünü de kedi gibi kapatamıyorsak,bunlarda bizimle gider ahiret dilenciliğine.

Karşılık beklemeden yapılan fayda, kendine verdiği en büyük değerdir,bunun da farkındaysa zaten insan;

kaynağı ne olursa olsun, Allah’ın lütfuna da Mazhar olan karuni ruh zenginliğine ulaşmış kişidir diyebilirim.

Eski insanlardan deneyimli ve iyilik hasletiyle yüklü biri

şöyle demiş! İyilik yap at denize,balık bilmezse halik bilir daha ne söylesin kısa ve öz,anlamak da zor değil. 

Kırmızı kanım limon tadında yeşilleri sulamaya devam ediyor…

Yazarın Diğer Yazıları