Mustafa M. Atilla

Dünyada da cenneti yaşamak…

Mustafa M. Atilla

Değerli okurlarım bugünkü yazım hepimizi ilgilendiren,

bilhassa yöneticilerin sorumluluk anlayışları bağlamın

da beceri,kabiliyet ve yetenekleri sonucu,halkının refahı ve mutlu yaşamı için oluşturabilecekleri, iyi niyet ve birkaç çıkarılacak toplum düzeni için kanuna bağlı, egoist düşünceden uzak,hizmet anlayışıyla başarılması istendiğinde,çok da ustalık,yiğitlik istemeyen bir iş.

 

Dün gece eşimle birlikte, Youtube de,isviçrenin dağ köylerini izlerken muhteşem manzaranın,taştan yapılmış aşağı yukarı tek tip evlerin,yeşilliğin,akan suların,pırıl pırıl sokakların,çiçeklerin,bahçe ve sokak mimarisinin doyumsuz tadına izlerken vardık söyleyebilirim.İzlerken tabiatın doğal renkleri içinde kurulmuş bir köy ancak bu kadar güzel olabilirdi.Bence

hayalin ötesinde bir yer.

 

Şaşkınlığımı eşimin bir ara eğitimin yansıması olduğunu söylemesi dağıttı,ona katılmadım değil,bende fikrimi söylemem gerekli diye düşündüm.Zihnim bir an bu kadar göz alıcı köyleri,kimler,hangi insanlar,hangi görgü ile bu kadar zevkle, ortamı yaşanmaya değer hale getirmiş olabilir diye bana birşeyler fısıldarken,

ağzımdan ekonomik rahatlık çıkmıştı fakat aklım başka sebepler de arıyordu sürekli,sadece eğitim ve ekonomik rahatlık yeterli miydi?diye düşünüyordum.

 

Bir yandan düşünürken bir yandanda bahçe ve sokak duvarına gereksinim duymayan toplumun, doğru ve

dürüstlüğü de bir an geldi aklıma.Bu defa cennetten bir köşe yi andıran bu köylerle ülkemin köylerini mukayese

etmeye başladım.

 

Hemen Google girdim,isviçre'nin kişi başı millî gelirini

araştırdım.Adil bir paylaşımla ,Kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasıla, 1960'tan 2024'e kadar 67,411.36 USD ortalamayla seyretmiş olup, 2022'de 90.605.02 USD ile tarihi zirvesine ulaşmış olduğunu gördüm,

haklıydım eğitimin yanında ekonomik rahatlık ve ferahlık tı bu köyleri bu kadar yaşanacak hale getiren.

 

Bu ülkeyi baştan sona kadar araştırmam gerekir diye,

yine Google'den bilgi çalmaya başladım.

 

Sessiz Düzenin Ülkesi diye başlık atılmıştı.Bir ülke 

düşünün: Saatleriyle ünlü, peynirleri dillere destan, bankaları ise dünyanın dört bir yanından servetleri sessizce ve sırdaş gibi ağırlıyor.Ama tüm bunların ötesinde İsviçre’yi asıl özel kılan, bu hale getiren

toplumunun derinlerine işlemiş olan,eğitimden kaynaklı “düzen” kültürüydü.

 

İsviçre’de hayat, adeta bir saat mekanizması gibi işler. Toplumun bireyleri, zamanı, sözü ve sorumluluğu neredeyse kutsal sayar. Toplu taşımalar dakik, çöpler ayrıştırılmış, yasalar titizlikle uygulanır. Bu öyle bir alışkanlık haline gelmiştir ki; bir tren beş dakika geciktiğinde, insanlar şaşkınlıklarını gizlemeden

saatine bakar.

 

Bu düzen anlayışının ardında,güçlü bir toplumsal bilinç yatar. İsviçreliler bireysel özgürlüğü önemser ama aynı zamanda toplumsal düzenin parçası olmayı da bilir. “Komşunun rahatını bozmamak”, “ortak alanı temiz tutmak” gibi küçük ama anlamlı davranışlar, adeta ulusal refleks haline geldiğini anlıyorum.

 

Bir başka dikkat çekici özellik ise tarafsızlık kültürü,

İsviçre yüzyıllardır savaşlardan uzak durmayı başarmış bir ülke. Bu tarafsızlık yalnızca siyasette değil, günlük hayatta da kendini gösterir. İsviçreliler tartışmaktan çok, uzlaşmayı tercih eder.Kavgacı değil,çözüm odaklı dırlar.

 

Bütün bu sessiz düzenin içinde bir mesafe duygusu da vardır. İsviçreliler genellikle saygılı ama temkinlidir. Ani samimiyet ya da yüksek sesli jestler onlara göre değildir. Ancak güven kazandığınızda, içtenlikleriyle sizi şaşırtabilirler.

Doğa ile insanın: gelenek ile çağdaşlığın, özgürlük ile sorumluluğun uyum içinde buluştuğu topraklarda 

yüzyıllardır tarafsızlık,dürüstlük ve çalışkanlık ilkeleriyle tanınırlar.

Dünyada az ülke, halkına bu kadar çok güven duyar.

Halkıda yöneticilerine.Şehirler modern, köyler düzenli; ama asıl güzellik,her bireyin topluma duyduğu saygı ve sorumluluktur.

Bir tren dakik gelir çünkü herkes dakiktir;sokaklar

temizdir çünkü herkes sahip çıkar;devlet güçlüdür çünkü halk bilinçlidir.Seçecegini iyi araştırır,ona göre

tercihini yapar,demokrasi, özgürlük,istikrar,adalet ve

eğitim sorunsuz işleyen unsurlardır.

 

Sonuçta İsviçre toplumu, modern dünyanın kaosu içinde bir denge noktası olmuş,gürültüsüz, gösterişsiz ama derin bir yaşam felsefesine sahip insanların yaşadığı yer haline gelmiştir…İsviçre'de yürütme erkini doğrudan tek bir cumhurbaşkanı ya da başbakan değil, yedi üyeli kolektif bir organ, yani Federal Konsey yürütmektedir. İsviçre, düşük vergiler ve yüksek yaşam kalitesini kendine düstur edinmiş bir ülkedir.

 

Teknolojiden nasibini almış, yüksek çözünürlüğü olan

kamera ile çekimi yapılan belgeseli seyrettikten sonra,

son bir mukayese yapayım dedim: İki dava geldi aklıma,biri aklın en üst seviyesinde kullanılmış adil,eşit

şeffaf,paylaşımlı insanların birlikte kurdukları,dünyada

iken cenneti yaşama davası,diğeri üstü kapalı cehaletle beslendirilmeye,aklın kullanılmaması yönünde arka planlı,eşit gelir dağılımı olmayan, şeffaf olmayan,adil olmayan,ötekileştirilmeye çalışılan,”sevgi ve saygı”,

“vicdan ve merhamet”,”eğitim ve kültür” özelliği yok olmaya yüz tutmuş,kendi oluşturdukları sorunlarla boğuşan,çözümler için hiç bir  adım atılmayan,doğru dinin yanlış insanları ile yanlış fetvalı, sadece kendi ve yandaşları için,neredeyse dünyada cehennemi insanlarına yaşatma davası.

Değişmesi için umudum yeşerir mi,ne zaman büyür,

nerde kendini uçurumdan atar inanın bilmiyorum,

umudumda yok denecek kadar sisli. 

 

Azıcık zaman ayırıp izlersek,birazda araştırırsak,her kelimede anlam kazanan bir ülke insanın başardıkları

ile,geri bırakılmış yığınla insanımızın başarabilecekleri 

hayat hikâyelerinde,eğitimin şart olduğu nihai kararda buluşabiliriz.

 

Belgeselle bile olsa,aklımda ki dünya büyüdükçe,

etrafımdaki dünya küçülüyor.

Değerli okurlarım….

Yazarın Diğer Yazıları