Türkiye, tarihinin en büyük afetlerinden birini yaşadı. Asrın felaketi olarak adlandırılan depremler, yalnızca şehirleri değil, milyonların yüreğini de sarstı. Böylesi büyük bir yıkımın ardından devlet refleksi, liderlik ve kararlılık her zamankinden daha fazla önem kazandı. İşte tam da bu noktada Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu irade ve yönetim anlayışı, tarihe not düşülecek niteliktedir.
Depremin hemen ardından sahaya inen, bakanlarıyla, kurumlarıyla adeta zamanla yarışan bir devlet mekanizması işletildi. Aylar içinde konutların yükselmesi, altyapının yeniden inşa edilmesi, şehirlerin planlı şekilde ayağa kaldırılması; lafla değil, icraatla konuşan bir liderliğin eseridir. Bugün deprem bölgelerinde yükselen yeni yaşam alanları, “devlet nerede?” sorusuna verilmiş en net cevaptır.
Elbette bu ölçekte bir yeniden inşa süreci, dünyanın hiçbir ülkesinde sihirli bir değnekle tamamlanmaz. İnşaatlar devam ederken, güvenlik ve düzen açısından bazı cephelerin branda ile kapatılması son derece teknik ve geçici bir uygulamadır. Ancak ne hikmetse, bu gerçeği görmek istemeyen bir kesim, branda üzerinden algı üretmeye, bitmemiş kareler üzerinden koca bir emeği karalamaya çalışmaktadır.
Sosyal medyada ve bazı yayın organlarında dolaşıma sokulan paylaşımlar, ne iyi niyetlidir ne de yapıcıdır. Amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Enkazın altından şehir çıkaran bir iradeyi görmezden gelip, geçici görüntülerle kamuoyunu yanıltmaya çalışmak; depremzedenin acısını değil, siyasi hırsları büyütür.
Şunu açıkça ifade etmek gerekir: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortaya koyduğu hizmet siyaseti, muhalefetin hayal dünyasının çok ötesindedir. Ortada yapılan bir iş varsa, rahatsızlık da kaçınılmazdır. Hazmedemeyenlerin gürültüsü, yapılan hizmetin büyüklüğünün en açık göstergesidir.
Bugün deprem bölgelerinde yükselen her kolon, sadece beton değil; umut, güven ve devlet ciddiyetidir. Algılar geçicidir, eserler kalıcı. Türkiye, lafla değil, hizmetle ayağa kalkmaktadır.
