Türkiye, uzun yıllar boyunca acılarla, gözyaşlarıyla ve kayıplarla anılan bir dönemden geçerek bugün barışın ve huzurun kalıcı adresi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bu yürüyüşün adı nettir: Barış süreci. Ancak bu süreç, ham hayallerin, romantik söylemlerin değil; güçlü devlet aklının, kararlı siyasi iradenin eseridir.
Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu anlayış şudur: Barış, teröre taviz vererek değil; terörü bitirerek sağlanır. Silahların gölgesinde demokrasi olmaz, tehdidin olduğu yerde kardeşlik yeşermez. İşte bu yüzden süreç; önce güvenliği, sonra huzuru, ardından da kalıcı barışı tesis etmeye odaklanmıştır.
Bugün gelinen noktada, anaların gözyaşının dinmesi, gençlerin dağa değil hayata yönelmesi, şehirlerin korkuyla değil umutla anılması bir tesadüf değildir. Bu tablo, devletin kararlılıkla yürüttüğü mücadelenin ve Cumhur İttifakı’nın bedel ödemeyi göze alan duruşunun sonucudur.
Elbette bu barıştan rahatsız olanlar var. Çünkü kaostan beslenenler, çatışmadan siyaset devşirenler, acılar üzerinden rant üretenler için barış tehlikelidir. Terör bittiğinde yalanlar da çöker, istismar da sona erer. O yüzden süreci çarpıtanlar, itibarsızlaştırmaya çalışanlar şaşırtıcı değildir.
Cumhur İttifakı’nın barış anlayışı; ayrıştıran değil birleştiren, ötekileştiren değil kucaklayan bir anlayıştır. Kimsenin kimliğiyle, diliyle, kültürüyle sorunu olmayan; ama bu değerleri istismar eden terörle de arasına kalın bir çizgi çeken bir duruştur.
Bugün Türkiye, barışı dışarıdan dayatılan reçetelerle değil; kendi iradesiyle, kendi gücüyle inşa etmektedir. Sessizdir bu süreç; çünkü şovla değil, samimiyetle yürütülmektedir. Ama derindir; çünkü milletin vicdanında karşılık bulmaktadır.
Barış süreci, Türkiye’nin zayıfladığı değil; aksine en güçlü olduğu dönemin adıdır. Ve bu süreç, günübirlik hesaplarla değil; geleceğin Türkiye’si düşünülerek yürütülmektedir.