İnsan olmak, bu çağda her zamankinden daha zor. Düşünmek, hayal kurmak ve bu eksende gerçekliğe odaklanmak; artık bir erdem değil, neredeyse bir yük gibi görülüyor. Özellikle gençler… Umutsuzluk üzerine bir yaşam sürüyorlar. “Niye okuyoruz?”, “Çalışsak da muhtaç kalacağız.” gibi cümleler, gençliğin zihninde yankılanan karamsar sorular hâline gelmiş durumda.
Bugünün gençleri, anın kıymetini idrak edemiyor; hayatı eğlenceyle, oyunla, tüketimle geçirebilecekleri bir ömür sanıyorlar. Oysa aynı yaşlardaki Japon genci sabahın erken saatlerinde kod yazıyor, Almanya’daki öğrenci 3D yazıcıyla robot kol üretiyor, Güney Koreli bir genç yapay zekâ üzerine tez hazırlıyor. Bizim gençlerimiz ise çoğu zaman o çocukların ürettiği oyunları oynamakla, o cihazları satın almak için ailelerine baskı yapmakla meşgul. Bu gidiş nereye diye sormak zorundayız.
Gençlerimiz, insani duygulardan ve düşünsel derinlikten uzak, yapay bir ütopyada yaşamaktadır. Bu sanal dünya, onları sonu gelmeyen bir boşluğa çekiyor; anlamını kaybetmiş, kimliğini unutan bireyler yaratıyor. Hayatlarını hız ve haz eksenine oturtan bu gençler, cinsellik ve saldırganlık duygularıyla hareket ediyor; böylece toplumsal çözülmenin ilk adımlarını atıyorlar.
Son dönemde metropollerimizde art arda yaşanan dramatik intiharlar, cinnet vakaları ve soygunlar, aslında bu çözülmenin somut yansımalarıdır. Artık “Ne yapmalıyız?” tartışması için geç kaldık. Şu aşamada ivedilikle “nesilleri koruma yasası” çıkarılmalıdır. İnternetin karanlık dehlizlerine ulaşım sınırlandırılmalı, çocuklar daha ilk yaşlardan itibaren üretimle, meslekle, el becerisiyle tanıştırılmalıdır.
İlkokullarda meslek tanıtım atölyeleri kurulmalı, çocuklara yazılım, robotik ve tasarım gibi alanlarda merak uyandıracak etkinlikler yapılmalıdır. Ortaokulda bu merak pratiğe dönüşmeli , “süper meslek liseleri” kurulmalı; potansiyelli öğrenciler bu okullara yönlendirilmelidir. Üniversitelerde ise bu zincirin halkası tamamlanarak başarı gösteren öğrencilere burs ve kontenjan ayrıcalıkları tanınmalıdır.Fakat sadece eğitim sistemiyle değil, kültür endüstrisiyle de bu dönüşümü desteklemeliyiz. Çocuklara, üretmeyi ve hayal kurmayı özendirecek çizgi filmler hazırlanmalı; gençleri motive edecek yerli bilim kurgu filmleri çekilmelidir. Çünkü bu nesil okumaktan çok izleyerek öğreniyor. Eğer bu gerçeği görmezsek, ileride toplumsal kaosları doğuran bir kuşakla karşı karşıya kalabiliriz.
Bugün Norveçli bir çocuk güneş enerjisiyle çalışan mini araç tasarlarken, Anadolu çocuğu hâlâ o aracı satın almanın hayalini kuruyor. Oysa bizim de çocuklarımız, iyi bir yönlendirmeyle imkân verilirse kendi geleceğini inşa edecek potansiyele sahip. Gerekli olan şey; yönlendirme, vizyon ve inançtır.
Zaman daralıyor. Ya çocuklarımızı ekranın karşısında tüketeceğiz ya da onlara ekranın arkasında üretmeyi öğreteceğiz. Tercih bizim, gelecek onların.
10.10.2025