Ekim ayı…
Benim için sıradan bir ay değildir; bir dramdır, bir trajedidir.
Çünkü her Ekim geldiğinde, yüreğimin bir köşesinde hâlâ sızlayan bir anı yeniden canlanır.
O anı, bu fotoğrafta donup kalmış bir tebessümde saklıdır.
30 Ekim 2022…
Bahçesaray’da, Etüt Van Projesi kapsamında Din Kültürü öğretmeni olarak görevlendirilmiştim.
Dağların sessizliğine sığınmış, halk arasında “Kız YBO” diye bilinen yatılı bölge ortaokulunda DYK kapsamında görevimi icra etmenin heyecanını yaşıyordum.
Sabahın erken saatlerinde dumanlar evlerin bacalarından süzülüyor, kömür kokusu tüm ilçeyi sarıyordu.
Dışarıda ayaz, içeride umut…
Dizlerim titriyor, kaloriferlerin ısıtamadığı sınıfta burnumu çeke çeke ders anlatıyordum.
İlk iki dersi işlemiştim. Üçüncü derse geçtiğimde saat 10’a yaklaşıyordu.
Bir anda kapı tıklatıldı.
“Hocam… girebilir miyim?” dedi ince, çekingen bir ses.
Başımı kaldırdım.
Kapıda, yorgun ama kararlı bir çocuk duruyordu.
Yüzünde utangaç bir gülümseme, elinde bir sopa…
— “Nereden geliyorsun evladım?” dedim.
Kısık bir sesle, gözlerini kaçırarak yanıtladı:
— “Arvas köyünden geldim, hocam.”
— “Neden geç kaldın peki?” diye sordum merakla.
— “Sabah gün ağarınca çıktım yola, hocam. Servis yok. Yürüdüm… Dört saat.”
Bir anda sessizlik çöktü.
Gözüm elindeki sopaya takıldı.
— “Peki, o sopa neyin nesi oğlum?” dedim.
— “Yolda köpekler var hocam… Korktum biraz. Onlar yaklaşmasın diye aldım yanıma.”
O an boğazım düğümlendi.
Bir öğretmen olarak ilk kez, eğitimin sadece bilgiyle değil, yürekle taşındığını gördüm.
O çocuk, dört saatlik bir yürüyüşün sonunda sadece sınıfa değil, kalbime de ulaşmıştı.
Birlikte ders bitiminde çektirdiğimiz o fotoğraf, o günün sessiz tanığıdır:
Yorgun ama inançlı bir çocuk, duygularını saklayamayan bir öğretmen…
O gün kendime bir söz verdim: “Bu çocuğun sesi olacağım.”
Okul müdürümle konuştum; “Hocam, bu ilçede işler zordur,” dedi.
Yine de vazgeçmedim.
Bir umutla ilçe şube müdürlerinin kapısını çaldım, durumu anlattım.
Ama sonuç değişmedi. Servis yoktu, çözüm yoktu.
Yalnızca sessizlik ve çaresizlik vardı.
Yine de ben, umudun adını o çocuğun gözlerinde görmüştüm.
Sözümde durdum, onun sesi oldum. Ama sonucu değiştiremedim.
Kış bastırdıkça, zemherinin keskin soğuğunda o çocuğu bir daha göremedim.
Ve şimdi yine bir Ekim…
Sosyal medyada “Geçmişte Bugün” bildirimi beliriyor.
Ekranda o fotoğraf, o tebessüm, o gün…
Bir anda yüreğime soğuk bir rüzgâr dokunuyor.
30 Ekim’in seneyi devriyesinde o günü bir kez daha hatırlıyor,
ve bin kez daha doluyor gözlerim.
O fotoğrafa baktığımda sadece bir kare değil;
bir fedakârlığın, bir öğretmenliğin, bir insanlık dersinin resmini görüyorum.
Ve içimden şu soru yankılanıyor:
“Coğrafya kader midir, yoksa keder mi?”
Bir ülkenin gerçek kahramanları, kürsüde değil; dağ yollarında, çamur içinde, öğrencisine yürüyen öğretmenlerdir.
Ekim ayı bana hep o soğuk sabahı, o sıcak kalbi, o sessiz kahramanlığı hatırlatacak.
30 Ekim 2022 – Bahçesaray YBO DYK
Bir öğretmenin kalbinde hiç sönmeyen bir anının seneyi devriyesi…
