
Şiire ve Şâire Dâir
Faik Kumru
Şiiri şiir yapan içindeki duygudur
Şiir can çekişiyor, art niyetli insanların elinde. Şiiri komaya sokmaya gayret edenler var. Aynı mahallenin insanları, kendi şiirleri kapsamında birbirini sahtekârca pohpohluyor ve karşılıklı riyakâr tebrikler ile müthiş bir ikiyüzlülük sergiliyor. Bu, şiire ve şiir bağlamında büyük bir müktesebata ve birikime sahip Türk edebiyatına büyük bir hakarettir.
Toplum olarak şiire aşinayız diyoruz, lakin şiiri tam olarak tanıyamadığımız gibi bu bin kapılı âleme de yabancıyız. Şiir diye söylenen birçok dörtlük, şiir olmaktan oldukça uzaktır. Kafiye olarak tekrarlanan sözler bir yana, özellikle bağlaçların da yanlış kullanılması sonucu birçok anlam daralması yaşanıyor. Kendimi de bu durumdan azade ve kayıtsız görmüyorum.
Heceyi tuttur, uyağı uydur ve yıllardır tekrarlanan kelimeleri boya boya mısra diz. Hepsi bu mu? Herkes kendi kendini şair ilan ediyor. Yazdığına da şiir diyor. Okuyucu bunu göremediği gibi farkına varması uzun zaman alıyor. Gerçek manada şiir okuyucusu bu durumu gördüğü vakit hem şiirden soğuyor hem de şiir kitaplarına yönelik bir uzaklaşma yaşıyor.
Şimdi kimse demesin ki bu kararı kim verecek? Şiirden anlayan zaten bir kıtasını okuduğu vakit dile akıcı ve hoş geliyorsa o okuma neticeye gidiyor demektir. Şiiri bu şiir katillerinin elinden kim kurtarır o da bilinmez ama şiire nefes aldırmak her şaire düşen kutsi bir vazife.
Çoğu kimsede utanma ve sıkılma kalmadığı için kendini bedavadan makam sahibi yapıyor. Bu kişiler acaba kaç şairi ve kaç tane şiir kitabını okumuştur? Okuduktan sonra kritiğini yaparak ne sonuca varmıştır? Hakikaten çok merak ediyorum. Bu kifayetsiz muhterislere şiir nedir diye bir sual sorulsa ne cevap verir, kem küm etmekten başka.
Şair kötüyü de kötülüğü de yazmalı ve yürekli bir şekilde dile getirebilmelidir. Söz söyleme ve yazıya dökme yeteneği verilmişse meccanen ve ikram olarak bu harika kabiliyetini içinde neşet ettiği milletine göstermesi beklenir.
Hamasî söylevlerin devri geçeli çok oldu. Kimsenin ilgisini çekmiyor artık. İnsanlık, vurdulu kırdılı kelime ve cümle duymak istemiyor. Bunu dile getirenlerin bütününden nefret ediyor. İnsanların gönül dünyasını huzura kavuşturacak yeni kelimelerin beyan meclislerinde hayat bulması elzem ve gerekli.
Sevgi diline, hakikatlerin yerini bulmasına ve hakkı ikame edecek empati hissiyle dolu güzel gönüllü insanların samimi sözüne ve merhametli sinesine yaslanmaya muhtaç. Karanlığa bir ışık olabilmek de her kalem erbabı için en büyük görev.
İlla ki sesimizin çıkması için kötülüğün bize dokunmasını beklememek lazım. Vicdanımızın sesini duyabilmek ne güzel bir duygu. Vicdan ki insanı yanıltmayan en doğru rehberlerden bir tanesi. O rehberin peşinden kaygısızca selamet ülkesine gitmek ne müthiş bahtiyarlık.
Şiir ve şair bizim kültürümüz açısından müstesna ve üstün bir yere sahip. Şanlı mazinin bize hediye bıraktığı değerli miras. Yaşadığı döneme şerh düşmeyen, haksızlıkları dile getirmeyen bir şair şair değildir. Keza şiir de şiir değildir. Eğer ki şair kendini farklı görmek istiyorsa bir aydın gibi davranmalıdır. Aydın, münevver, âlim, entelektüel; insana ışık saçan, yol açan ve yürüyeceği güzergâhına fikir taşı döşeyen diğergâm ve yüreği empatiyle dolu insandır.
Kendini şair mertebesinde gören seviyesiz bir güruh, sevmediği veya hoşuna gitmeyen bir durum meydana gelirse hemen kaleme sarılıyor ve -nazar değmesin- adeta döktürüyor. İki kıta, iki kafiye bir araya getirmeyle şiir şiir olmuyor, şair de şair.
Seçtikleri kelimeler öteden beri hep aynı. Çünkü zihin dağarcığı o kelimeler haricinde başkaca ve yeni kelimelere aşina değil; bilmiyor, anlamıyor ve o tarafta da bir çabaları yok maalesef.
Nedir o kelimelerin mensup olduğu ve bağlandığı kaynak veya sınıf?
Hamaset (içi bomboş kahramanlık; faşizm, asma, kesme, doğrama, öldürme, ifna/yok etme).
Dini kelimeler lakin çoğunun manasını dahi bilmiyor.
İman ki tahkik boyutuna gelememiş bir kavram (cuma cemaati ve kahvehane milleti).
İnsanı değil de devleti kutsama ("Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.").
Kutsal bayrak (din simsarları tarafından siyasi gösteri sırasında veya sonrasında üzerine oturulan, devamında da yere çöp niyetine bırakılan).
Allah'ın yarattığı diğer bütün milletleri adi bir hakaret gibi dile getirme ve bütünüyle ötekileştirme; Yahudi ve Ermeni dölü, Rum, Urus (Rus) ve Yunan tohumu vesaire.
Şimdi;
Yüce Tanrı'nın kulları sadece biz miyiz?
Bizim milletten başka bir millet, Allah'ın sadık bir abdi ve kulu olamaz mı?
Dünya üzerindeki tek necip ve asil millet sadece biz miyiz?
Aklın ve vicdanın tek sahibi ve tek adresi biz miyiz?
Bizim dilimiz, lisanımız ve kültürümüz tek asıl kaynak mı?
İnsanlık tarihi bizimle mi başladı veya başkaca bir kavim hiç mevcut değil miydi?
Eğer bu konular kapsamında mantıklı izahınız yoksa, insani inancınızı ve kültür değerlerinizi bir düşünün ve gözden geçirin. Güzel bir şey, kötü şeylere alet edilemez; şiir gibi, lisan gibi. Temiz olmak için dürüst yaşamak ve aynı zamanda da dünya genelinde insan haklarına saygı göstermek gerekmektedir.
Her millet, bu kadim insanlık binasının bir tuğlası ve bir taşıdır. Birisini çıkardığınız vakit o boşluğu dolduramazsınız. Bazı milletler ki adeta köşe taşıdır; çekerseniz duvar çöker ve bina yıkılır. İşte o köşe taşı; her millettir, her halktır, her kavimdir, her kabiledir, her cemiyettir, her toplumdur ve istisnasız her insandır.
Şiir, insanlığın edebi tarihidir. Şiiri takip eden ve ruhuna vakıf olan herkes insanlığın gerçek tarihine şahit olabilir. Her beytinde, her kıtasında nice bilinmeyen ve unutulan hadiselere kapı aralayabilir.
Şiir nedir? Sadece bir tarifi mi vardır ve bu tanımlama nasıl yapılır? Tek bir anlamı mı yoksa birden fazla manası mı vardır? Şiire bir sınır çizgisi çizilebilir mi, bir çerçeveye sığdırılabilir mi? Bu ve bunun gibi birçok soru sormak mümkün, lakin bütün bu sorular tek bir cevabı değil, birçok yanıtı beraberinde getirmekte ve içinde barındırmaktadır.
Şiir, bir âşığın içten inlemesi olduğu gibi bir gönül sarhoşunun narasını da içinde taşır.
"dilin kemiği yok" döker ne varsa
gönlü harap eder söker ne varsa
yalana doğru der büker ne varsa
günü hesap etmez netice iflas
Şiiri tenkit edeceksek, şiirin içinde neleri ve hangi öğeleri eleştireceğimiz hususunu maddeler halinde yazmak, bu yöntem ve metot, herkes için bir yol haritası olma niteliğine sahip olur.
Kritiğe, eleştiriye ve tenkide konu olan;
Kelime mi, şiirin teması mı, şiirin kalıbı mı, anlam bütünlüğü mü, nedir?
Başka birileri de;
Yazılan şiirlerdeki kelimelere takılır ve şiire "eski şiir" der. Halbuki yazılan her şiir, eskiyi yeniye taşımazsa mazi ile bağımızı da kesmiş olmaz mı? Her şiiri, bunun yanında yaşayan veya hayata veda etmiş olan birçok değerli şairi okumaya ve anlamaya gayret sarf etmek kültürümüz açısından vazgeçilmez bir hedef olmalı.
Şiirde taklit, ilk başlarda kişiyi bir yere taşısa da ilerleyen zaman içinde kendi tarzını ortaya koyması beklenir. Bu da kendine has bir şekil oluşturması anlamına gelir. Bu önemli husus herkes için olmazsa olmaz bir gereklilik halidir. Herkes kendi tarzını ve üslubunu ortaya koymaya çalışmalıdır. Türkçe kelime zenginliğini ve tükenmeyen kıymetli hazineyi de yerli yerinde kullanmaya ehemmiyet vermelidir.
Türkçeleşmiş her kelimeyi eski-yeni (Arapça, Farsça) demeden şiire taşımaya ve o güzel kelimelerin unutulmamasına çaba göstermek kadir kıymet bilen herkesin üzerine farzdır. Bu kadim topraklarda konuşulan her kelimeyi canlandırmanın ve diri tutmanın bir kültür hizmeti olduğu inancı herkesin gönlünde yer edinmelidir. Şiir yazan birinin illa ve mutlaka bir şairin izinden gitmesi beklenmemeli. Herkes kendine has ve hususi şiirini inşa etmelidir.
Bugün Âkif'i anlayamayan bir nesil var. Bir İngiliz, zorlansa da William Shakespeare'i okuyup anlayabilirken, bizim en kültürlü bildiğimiz bir insan bile Cumhuriyet dönemindeki konuşulan dili ve yazıyı anlayamıyor maalesef. En acısı da eski lisan ve bilinmeyen kelime diyebiliyor. Böyle cahil bir zihniyet gelecek açısından büyük bir tehlikedir.
Entelektüel eksikliğimizin yanında güzel dilimizi de tam manasıyla bilemediğimizden, yeteri miktarda kelime ile konuşamadığımız ve yazamadığımızdan dolayı Türkçemiz günden güne güdük kalmaya mahkûm ne yazık ki. Eli kalem tutan insanların bu kötü gidişata ve tutuma dur demesi ve tedbir alması elzemdir.
Söz konusu edilen her şeyi birine veya bir şeye bağlama meselesi her insanı kendi olmaktan uzaklaştırabiliyor. Edebiyat her milletin hazinesidir ki öyledir, işte değerli o hazine ne kadar dolu olursa o kadar da güzelliğe ve zenginliğe kaynak teşkil edecektir.