
Memleketim
Faik Kumru
Memleketim, üç kıtanın birleştiği, güneşin dupduru doğduğu ülkem. Anamın mümbit memesi, tertemiz sütü, babamın gür sesi, sonsuz mavi göğün altındaki devasa şemsiyem. Sığındığım korunaklı binam. Âdem soyunun mayalandığı, insanlığın kadim beşiği çilekeş Anadolu’m.
Damındaki loğ taşı, yuvakla çektiğim rengarenk toprağım. Evimin tavanına dizdiğim, toprak damı sırtlayan büyük meşe hezanlarım. Tahta sedirinde gönlümü eğlediğim, türkü yaktığım, yastığına baş koyduğum sımsıcak yatağım. Yetim yüzümü dayadığım validemin sinesi.
Her iklimin doyasıya yaşandığı, “yedi iklim dört bucak”, rüya alemindeki eşsiz ülkem. Taş duvarlarına sırtımı yasladığım, elbisemi astığım, taş oyuklarında eşyalarımı muhafaza ettiğim özgürlük sınırım. Gönül memleketimin sınırsız hududu, devasa muhteşem şehirleri.
Bir insan için ülke sınırları onun vatanı değildir. Vatan, o insanın doğup büyüdüğü, anasının arı sütünü emdiği, elekten geçirilmiş toprağı ile belendiği, çayırında çimeninde yuvarlandığı, deresinde çimdiği, dağında gezindiği, suyuyla ciğerini serinlettiği bir mekanı ifade etmektedir.
Şimdi kadim memleketimin her yerinden derin çığlıklar yükseliyor. Derinden gelen haykırış, tekrar geldiği yere dönüyor. Sükut emdirilmiş deli gömlekleri, milletimin sırtına geçirilmek isteniyor. Dili bağlanıyor, söylenecek bütün sözler boğazlara düğümlenmiş. Laf çıkmıyor, bir zalim güruh gırtlağımızı sıktıkça sıkıyor.
Can havliyle, can korkusuyla gözlerimiz fal taşı gibi adeta. Ne yöne bakacağımızı ve ne tarafa yöneleceğimizi şaşırmış durumdayız. Elimizden tutan yok. Sesimize ses olacak bir yürek yok. Ağır aksak giden ayağımıza fer verecek bir kuvvet yok; gelen geçen çelme atmakla meşgul.
Sağırlar dinleme cihazında, körler dürbün başında, ahrazlar ise hitabet sanatı icra ediyor. Her mekan distopya. Her yer cehennem. Her insan kötülük abidesi kesilmiş. “Çıkmayan candan umut kesilmez” diyenlerin ağızları bağlanmış. Kalpleri mühürlü insan müsveddeleri.
Memleketim değirmen taşı, devamlı güzel insan öğütüyor; suyunu da cahil ve kindar insanlar taşıyor. Her doğruyu dile getireni “dokuz köyden” kovuyorlar. Recmedilmek, taşa tutulmak, her güzel insanın başına gelme ihtimali yüksek olan büyük bir bela.
Bu kötü zamanda hassas kalplere, vicdanlı yüreklere, diğerkam gönüllere oldukça muhtacız. Herkes, karşı taraftakini düşünerek yaşamalı. Ötekini kendi gibi görmeyen, insani bir vasıf taşımıyor demektir. Vahşi sırtlan misali saldıran beşer, esfel-i safilinle müsemma olmuştur.
Empati kelimesini psikoloji, duygudaşlık olarak tanımlıyor. Bir Türkmen Kadını ise empatiyi, “halden anlama” diye çok güzel bir tabir haline getiriyor. Kendini anlayan, başkasını anlama sahiline yanaşmış demektir. Gönül gönle yaslanırsa, gök kapısı açılır ve sıyanet, koruma iner.
Zelzele, deprem ve yer sarsıntısı hadiselerini yaşadığımız şu zor günlerde, her ele el uzatmak insani bir vazifedir. Her insan kıymetlidir, değerlidir ve en güzel şeyleri hak etmektedir. Biz ne isek, herkes de odur aslında; aynı maya. Âdem neslini, ademe mahkum etmemek lazım.
Modern hayatın her alanı insan ve diğer canlılar için tanzim edilmeli, düzenlenmelidir. Yaşam hakkı etrafında filizlenecek her hakikat baş tacı edilmelidir. Hemen her şeyin, adalet örgüsü içinde şekillendirilmesi elzem, gerekli bir durumdur. “Adaletin olmadığı yer, vatan değildir.”