SON
DAKİKA
Erol Çelik

Başarımın Ödülü İskarpin Oldu

Erol Çelik

(Bir Çocuğun Hatıraları)

Hatırladığım kadarıyla sınıfımızın mevcudu altmış kişiydi. Bu kadar öğrencinin içinden iki veya üç öğrencinin iskarpini vardı. Zaten her sınıfta iskarpinli öğrenci sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. 

Yazın, naylon dediğimiz yanları açık lastik ayakkabı, Kışın yine lastikten ayakkabı veya çizme giyerdik. İskarpin zenginlerin işiydi hayalini bile kurmazdık. 

İskarpini olanlara imrenirdim ama hiçbir zaman neden benim de yok demezdim. Çünkü babamın imkânı olsaydı alacağını bilirdim. 

Hiçbir zaman yamalı ayakkabı giymedim. Arkadaşlarımın çoğunun lastik ayakkabısı yamalıydı. Belki bu sebepten iskarpin giyenler kadar olmasa da kendimi şanslı görüyordum. 

Yamalı ayakkabı giyenleri küçümsediğim manasında düşünmeyin bunu. O zaman iskarpin giyenler de beni küçümsemiş olurdu. 

Aramızda böyle bir şey asla söz konusu değildi. Siyah önlüğün altına giydiğimiz pantolonun, ayakkabının ne olduğuna bakmadan birlikte oynardık. 

Lastik ayakkabım çok eskimişti; yenisini almam gerekiyordu. Babam, abime, “gidin, ayakkabısını alın, yazdırın, parasını ben öderim” dedi. Nedense tek başına yapamayacağımı düşündüğü her işimi abime yaptırırdı. “Abinle kırtasiyeye gidin, terziye gidin, ayakkabıcıya gidin” dediğini sıklıkla duyardım.

 Abim de babam da iskarpin giyerdi. Annem evde lastik ayakkabı dışarda iskarpin giyerdi. Benle, benden iki yaş küçük kardeşim için ev veya dışarısı fark etmiyordu.  Hep lastik ayakkabı giyerdik. 

 2 ayakkabıcımız vardı. İbrahim, lastik; Hasan, iskarpin satardı. Her zamanki gibi İbrahim’e gittik, beğendiğim ayakkabıyı aldım. Ayakkabıcıdan çıkarken nerden aklıma geldiyse “abi iskarpin pahalı mı” dedim. Abim bir şey demedi. Duymazlıktan gelmişti. Bir daha sormadım.

Aradan bir ay geçti. Yarı yıl tatilinin zamanı geldi. Öğretmenimiz “karnelerinizi velilerinize vereceğim, veliniz gelmezse karnenizi alamazsınız” dedi. Öğretmenimizim, velileri okula çağırdığını babama anlattım. Babam abime “okuluna gider, karnesini alırsın” dedi. Her işimde olduğu gibi bunu da abime havale etti. 

Abim, liseyi o sene bitirmiş, iyi puan almasına rağmen istediği bölüme giremediği için kayıt yapmamıştı. Önündeki sınava hazırlanıyordu. Belki eğitimlidir diye her şeyime koşturtuyordu, belki başka sebebi vardı.

Okula abimle gittik. Veliler sıralara oturdular, öğrenciler ayakta beklediler. Öğretmenimiz ayaktaydı. Öğrenciler hakkında genel bir konuşma yaptıktan sonra benim adımı andı, örnek öğrenci olarak gösterdi.

Adımı anacağı aklımın ucundan geçmemişti O kadar öğrencinin içinde sadece benden söz ettiğine hem çok şaşırdım hem çok sevindim. Çünkü başarılı bir öğrenci olduğumu övgüyle anlatıyordu. 

Bu kadarıyla kalmadı, “buraya gelir misin?” diyerek bir yine şaşırttı. Elime cetveli verdi, haritayı açtı, “bölgemizi anlat” dedi. Hem bölgeyi anlattım hem harita üzerinde gösterdim. Ardından matematik sorusu sordu. Öğrencilere anlatır gibi anlatarak problemi çözdüm.

 Velilerden biri eğitimliydi. Galiba bir kurumda idareciydi. Kıskanmış mıydı yoksa iyi niyetle bilgimi ölçmek mi istemişti anlamadım. “Bir soru da ben sorayım” dedi. Öğretmenin bana güveniyordu, “sorabilirsin” dedi 

Veli ilk okul seviyesinde bir problemi sormadı. Öğretmenin morali bozuldu. “Ne maksatla sorduğunu anlamadım, çocuk ilkokul 4. sınıftadır, ortaokul seviyesinde bir problem soruyorsun” dedi. 

Tesadüfün bu kadarı olamazdı. Üç gün önce amcama gitmiştim. Ortaokula giden kuzenim bu problemini çözememişti. Meraklanmış, kafa yormuş, problemi çözmüştüm; amcamdan aferin almıştım. 

Belki çocuğu ortaokuldaydı, problem oradan aklında kalmıştı. Çünkü problem ev ödevi olarak verilmişti. Ben “öğretmenim bu problemi çözerim” dedim hemen çözüm o veliye bakarak nasıl çözdüğümü anlattım. Öğretmenim bile şaşırdı. Çünkü bu kadarını beklemiyordu. 

Karnemi aldık eve geldik. Abim, okulda yaşananları, öğretmenimin benden övgüyle söz ettiğini anlatınca babam buruk bir sevinç yaşadı. Okula gelmeyip o anın onurunu yaşayamadığı için üzgündü. Başarılı bir öğrenci olduğum için sevinçliydi.

Bir an için daldı. Sanki biz yoktuk, evde tek başınaydı. Gözlerinin dolduğunu fark ettim. Sevinçten mi üzüntüden mi bilemedim ama sevinçten olduğunu düşündüm.

Bir süre sonra daldığı dünyadan çıktı. Derin bir nefes alıp verdi. Gözünün nemini elinin tersiyle kuruladı. Bir daha derin nefes alıp verdikten sonra Abime döndü: 

-İskarpin pahalı mı demişti sana? Kardeşini alıyorsun, kunduracıya gidiyorsun, beğendiği en güzel iskarpini alıyorsun. Vazgeçtim, sen gitme, ben gideceğim, beğendiği en güzel iskarpini alacağım.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları