Dile Getirilmesi Gerekenler - 3, Şükretmek, Hayat Kaliteni 144p'den 4K'ya Çıkarır.
Ebrar Osmanoğlu
Yaşadığınız hayattan memnun musunuz? Ya da şöyle söyleyelim, elinizdeki imkânların ve nimetlerin farkında mısınız?
Bu soruları sorduğunuz çoğu insan muhtemelen ilkine ‘hayır’, ikincisineyse düşünmeden ‘evet’ diyecektir. Ama mesele, bu cevapların gerçekten içten mi yoksa alışkanlıktan mı verildiğidir. Yani gerçekten derinlemesine düşündüğümüzde ve üzerine kafa yorduğumuzda bu soruların cevabı bizde nasıl yankı buluyor ve böyle yankı bulmasının sebebinin ne olduğunu düşünmek gerek.
Bizlere neden hayatından memnun değilsin denildiğinde, bu düşüncenin temelinde şükür eksikliğinin yattığını söyleyebilecek kadar hayatın gerçeklerinin farkında mıyız yoksa durumu tamamen negatif olgular üzerinden mi ele alıyoruz?
Bugün gelin, hep birlikte bu meseleyi biraz daha yakından düşünelim.
Öncelikle bu yazımıza ilham olan düşüncenin temel bağlamda nasıl olduğuna bir göz atalım: Kendimde fark edip düzeltmeye çalıştığım ve toplumumuzda eksik olan şey bence şükretmek ve hamdetmek. Bu değerler hayata farklılık katıyor ve böyle bir hayat çok daha anlamlı geçiyor. Çok şükür ki, bunu fark ettikten ve uyguladıktan sonra hayatımın kalitesi arttı. Bu değişim, dış koşullar değişmeden sadece bakış açım değiştiği için gerçekleşti. Anladım ki, bolluk ve bereketin sırrı gerçekten şükretmekte.
Gerçekten de basit ve sıradan gibi gördüğümüz bu konunun üzerine düşününce, birçoğumuz farkında olmayarak da olsa nimete şükretmeyi hakikaten unutuyoruz. Hayatımızdaki olumlu giden olguları ve durumları yok sayarak sadece negatif bir bakış açısı takınıyor ve sadece kötü, olumsuz, huzursuz durumlara odaklanıyoruz. Somut birkaç örnekle bu durumu ele alalım.
Aynı sabaha gözlerini açmış beş farklı insan motifi düşünelim. Hepsinin bakış açısı olumsuz, şükürden uzak ve karamsar olsun. Kurdukları cümleleri hayal edebiliyor musunuz? Belki hayal gücünüz bu cümleler için henüz aktive olmadı, ben hemen el atayım ve birçoğumuzun okuyunca tanıyacağı o cümlelerin bazı örneklerini size sunayım:
“Of, bugün de yapacak bir sürü iş var. Hepsini yapmam gerek ama yıldım.”
“Sabah sabah yine derse gideceğim ya, bıktım okula gitmekten. Hem kim sabahın saat sekiz buçuğuna ders koyar ki?”
“İşe gitmekten nefret ediyorum. Üstelik o suratsız ve fikir ayrılıklarıyla dolu olduğum insan topluluğunu da görmek istemiyorum. Hepsinden sıkıldım.”
“Her gün yürümek çok yorucu. Bu toplu taşımalar için ayakta durmak ve sıraya girmek de çok yorucu. Hele bir de geçen gün şoför yüzünden vasıtayı da kaçırdım! Artık bunları yaşamaya tahammül edemiyorum.”
“Anneciğim, bir gün de uyu be yavrum. Usandım artık ama ya, gece uyumuyorsun, gündüz uyumuyorsun. Yeter be yavrum.”
“Bezdim resmen ya. Her gün uyku düzenime karışıp beni uyandırmak zorunda mısınız? Bırakın da yatayım biraz. Sizin sesinizle uyanmaktan nefret ediyorum.”
O sabah uyanan bu insanlar, hayata böyle karamsar bir bakış açısıyla bakarak günü kendilerine daha o anda zehir etmeye başlıyor ve bu aslında sadece o günü mahvetmek demek değil. Aynı zamanda bir sonraki günü ve ondan da bir sonraki günü, dolayısıyla bütün bir haftayı, akabinde bütün bir ayı, sonrasında bütün bir yılı ve en son da bütün bir ömrü karamsar, bunalımda, şükürsüzce geçirmenin ve kendine zehir etmenin ilk adımını atmak, fitilini ateşlemek demek oluyor.
Hâlbuki hayatta her zaman iki seçenek var olduğu gibi, düşüncelerimiz arasında da iki seçenek mevcuttur ve aslında her şey bizim bakış açımızda saklıdır. Aslında değişen şey, yaşadıklarımız ve olayların kendisi değil; onlara yüklediğimiz anlamlardır. Şimdi bu verdiğim örneklerdeki senaryoları tam tersi bir pencereden ele alarak açtığımda ne demek istediğimi daha iyi aktarmış olacağım Allah’ın izniyle.
“Bugün de ne çok iş var. Ama elhamdulillah, neyse ki tüm bunları yapabilecek kabiliyete ve donanıma sahibim, üstelik de gencim. Allah’ıma şükürler olsun.”
“Sabahın erken bir saatindeyiz, derse gitmem gerekiyor. O zaman yolda vaktimi verimli geçireyim de günümün bir kısmını çöpe atmış olmayayım. Elhamdulillah ki gidip gelebildiğim bir okulum var ve sabahın bu saatinde, bu sorumluluktan dolayı ayağa kalkabiliyorum”.
“Elhamdulillah ki bir işim var. Üstelik o işte de kendilerine bilgi verebileceğim, hal ve hareketlerimle örnek olabileceğim ve sırf bu yüzden sevap kazanabileceğim arkadaşlarım var.”
“Yürümek yorucu, evet. Ama en azından yürüyebilecek sağlığım ve ayaklarım var. Ayrıca toplu taşıma gibi sanayi ürünlerini kullanabilme fırsatına da sahibim. Bu sanayi ürünleriyle hiç tanışamayacağım kadar farklı bir yerde yaşıyor da olabilirdim. Geçenlerde de bir vasıta kaçırmıştım. Ama kim bilir, belki de duyduğumuz bu kazalardan biri o vasıtaların başına gelmiştir ve ben son anda kaçırdığım için o kazadan kurtulmuşumdur.”
“Hayırlı sabahlar anneciğim. Çok şükür ki bu sabah da yanımdasın, sağlıklısın, mutlusun ve enerjilisin. Bu sebepten de aşırı uykuya ihtiyaç duymuyorsun. Elhamdulillah ki Allah bana böyle bir evlat vermiş.”
“Elhamdulillah, en azından bir uyku düzenim var ve bunun sağlayıcısı da ailem. Her gün annemin, babamın, kardeşlerimin sesini duyabilme şansına sahibim hâlâ. Şükürler olsun Allah’ım.”
Gördünüz mü? Ufacık birkaç dokunuşla, sadece yazarak bile beş kişinin hayat kalitesini neredeyse yüzde yüz artırdım. Bunun gerçek hayata uyarlamasını eğer önce birey olarak, sonra toplum olarak idrak edebilir ve uygulayabilirsek, dünya yeniden o eski canlı renklerine kavuşacak ve gerçekten de hayat kalitelerimiz 144p’den 4K’ya çıkacaktır.
Bu yüzden senden, evet evet bu yazıyı okuyan senden, minik bir ricam olacak. Hamd ve şükür kavramlarının farkına değinmeyi başka bir yazıya bırakıp en basit haliyle, olaylara olumlu bakıp şükretmenin hayat kaliteni artıracağını anlattığım bu yazıdan sonra oturup düşün güzel insan. Ve irade kasını bu bağlamda eğit. İsyanvari bir bakışla olumsuzca “Neden ben?” deme. “Bu olay bana ne öğretti?”, “Acaba hikmeti ne olabilir?” diye olumlu bir bakışla yaşamaya kendini alıştır.
Sen ve ben görsek de görmesek de yeryüzündeki her olayın bir hikmeti vardır ve her olay bize bir şey öğretmek için başımıza gelmiştir. Bunun farkında olarak, bir sonraki olumsuzlukta serzeniş yapacağın sırada önce bir durul ve kendini frenle. Zaten bunu birkaç defa yaptıktan sonra, bu durum sende bir otomasyona dönüşecek ve ister istemez, kızıp sinirlensen de bakış açın yavaş yavaş düzelecek. Tabii ki sihirli değnek değmiş gibi birden yok olmayacak bu olgular üzerinden. Yavaş yavaş ama kalıcı bir şekilde yok olacak inşaAllah. Böylece genel manada karamsar hava üzerinden dağılacak, üzerinde kambur gibi biriken yaptığın ve yapamadığın her şeyin yükünü de atacaksın. Umudunu ve çabanı diri tut. Çünkü Müslüman ümitsiz, çabasız ve şükürsüz olamaz.
Tüm bunların akabinde senden ikinci bir ricam daha olacak kıymetli arkadaşım. Dualarına “Allah’ım, bana olaylara hikmetle yaklaşmayı ve her halime şükretmeyi öğret.” duasını ve bu yazının sahibini de eklemeyi unutma, olur mu?
Sağlık ve selametle kal.
***
Sizler de görüş ve düşüncelerinizi beyan etmek isterseniz, sosyal medya üzerinden bizlerle iletişime geçebilirsiniz. Görüşlerinizi duymak, dualarınızda yer almak bizler için hayli kıymetlidir.
Aktif sosyal medya hesabımız, Instagram: ebrarrosmanoglu.