Yusuf Kazak

FAKTÖRLER VE AKTÖRLER MOZAİĞİ: LÜBNAN

Yusuf Kazak

Uzun yıllardır epey aktif olan Orta Doğu fay hattı zaman zaman bazı ülkelerde dehşetli depremler oluşturmakta ve enerjisini boşaltmaktadır. Bugünlerde bu enerji boşaltımının ve hareketliliğin merkezi Lübnan'dır.Adeta bir kavimler, kültürler, ve dinler mozaiği olan Lübnan, tarih boyunca birçok süper gücün iştahını kabartmıştır. Fenikeliler, Romalılar, Cenevizliler, İspanyollar, Osmanlılar, Araplar, İngilizler, Fransızlar vs. gibi aktörler, Akdeniz'e komşu bu stratejik Orta Doğu kapısı için mücadele vermiş ve farklı hükümranlık metotları denemişlerdir. Tarihi süreç bağlamında bölgesel ve küresel bir ajandaya sahip ve bilhassa Akdeniz ile ilgili emellere sahip devletler, gözlerini bu alana dikmiştir.

Ülke, kendisine her hükmedenden bir şeyler almış ve bunları sentezleyerek günümüze taşımıştır. Son döneme odaklanmak gerekirse, uzun Osmanlı yönetiminden sonra ülke, Fransa'nın emperyal ve dominant vizyonuyla tanışmış ve bağımsızlığını ancak 1941'de elde edebilmiştir.Lübnan, kendisini oluşturan farklı dinamikleri, entelektüel seviyesi, kültürü, yaşam tarzı, yönetim sistemi ve sıra dışı unsurlarıyla bölgede özel ve vasatın üstünde bir niteliğe sahiptir. Ülke, sahip olduğu yüzde 60 Müslüman ve yüzde 40 Hristiyan popülasyonu ve diğer bazı kadim halklara ve dinlere ev sahipliği yapması nedeniyle ince bir sistematiğe sahiptir. Dünyanın çok az bölgesinde görülebilecek Cami-Havra- Kilise gibi mabetlerin yan yana oluşu, ülkenin barındırdığı derinlikli ve çok boyutlu atmosferin en üst perdeden ilanıdır. Ülke, sahip olduğu bu çok katmanlı yapının zaman zaman olumsuzluklarına maruz kalmış ve ülkede 1975 yılında bir iç savaşın fitili ateşlenmiştir.1950'lerden sonra ülkede hızlı bir modernleşme süreci başlamış ve bu dönemde bazı küresel finans odakları ülkeye hızlı bir giriş yapmıştır. Avrupa ve Amerikan sermayesinin faaliyetleri, ülkenin eğitim alanında yaptığı kapsamlı atılım, demokratikleşme, istikrar ve çok-kültürlülük vesaire gibi hususlar bilhassa başkent Beyrut'u bölgenin cazibe merkezi kılmış ve burası Avrupa jet sosyetesinin bölgesel bir istasyonu olmuştur. 1970'lere değin yüksek bir finansal ve siyasal istikrar grafiği çizen ülke, bu tarihten sonra artan bölgesel istikrarsızlık, Arap-İsrail Savaşları ve Filistinli mülteciler bağlamında yoğun bir göç dalgasına maruz kalmış ve ülkedeki hassas dinamikler hızlıca çökmeye başlamıştır.

Göç sonrası ülkede Müslümanların sayısı Hristiyanları geçmiş ve başta İsrail olmak üzere ve Suriye gibi bazı bölgesel aktörler, Lübnan ile ilgili farklı politik ve askeri hamlelerine start vermiştir. Bu kaotik manzara, 1975 yılında Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında başlayacak ve 15 yıl sürecek bir iç savaşa evrilmiş ve bu kriz sürecine birçok aktör müdahil olmuştur.1976 yılında gerçekleşen ve Lübnan, Suriye, Mısır, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi aktörlerin bulunduğu Riyad görüşmeleri, bir ateşkes süreci oluşturmak ve stabilizasyonu sağlamak amacı güdüyordu fakat bu tarihten sonra Lübnan özelindeki kriz daha da derinleşti ve özellikle İsrail'in bu ülke ile ilgili atraksiyonlarında maksimum düzeyde artış görüldü. O günlerde yüksek bir tempoda devam eden İsrail-Filistin çatışması sebebiyle İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün teşkilatlanmasının merkezi olan Lübnan'ı gözüne kestirmiş ve İsrail Ordusu, 16 Eylül 1982'de FKÖ'nün meskun olduğu mülteci kamplarına ağır ve kanlı saldırılar gerçekleştirmiştir. Bu hadiseden sonra FKÖ, teşkilatlanmasını farklı ülkelere taşıma girişimlerine başlamıştır .Öte yandan İsrail müdahalesinin ağır ekonomik sonuçları olmuştur: O güne değin Orta Doğu'nun ve bazı otoritelerce dünyanın finans merkezi olarak görülen Lübnan, bu hüviyetini trajik bir şekilde kaybetmiş ve kürenin değişmez mottolarından biri olarak bilinen 'Para, huzuru ve istikrarı sever' gerçeği bir kez daha kanıtlanmıştır. Lübnan için kaos ve istikrarsızlığın en zirvesinin görüldüğü bu tarihlerden sonra yeni finans merkezi Basel-İsviçre olarak belirlenmiş ve 1978 Washington mutabakatı merkezli yeni uluslararası ekonomik düzen tedavüle sokulmuştur. Sonraki süreçte, farklı etmenlerle yerle bir edilen Lübnan'a, yeni finansal merkezi İsviçre yapmak projesi nedeniyle global bir operasyonun çekildiği çokça dillendirilmiştir.Öte taraftan 1975 yılında başlayan Lübnan İç Savaşı, 1990 itibariyle son bulmuş ve ülke, politik istikrarı sağlayacak bir yönetimsel formül üzerinde mutabık kalmıştır. Buna göre yeni ortaya çıkan konjonktür ve siyasi tablonun da etkisiyle Cumhurbaşkanı Hristiyan, Başbakan Sünni Müslüman ve Meclis Başkanı Şii Müslüman olarak belirlenecekti.

Bir de 1982 İsrail müdahalesinden sonra örgütlenen, Şii tandanslı  Hizbullah örgütü, ülkedeki yönetimsel tabloda hegemonik bir unsur olarak yerini almıştır. İsrail karşıtı devinim ve söylemler ile ortaya çıkan Hizbullah Örgütü, 90'lar sonrası dönemde zaman zaman İsrail ile çatışmalar yaşamış ve 2000'ler sonrası devrede bu çatışmalar, 2006 yılı itibariyle zirveye ulaşmıştır. İsrail'in Gazze saldırılarına paralel olarak yükselen bölgesel tansiyon, 2006 yılında Hizbullah ile İsrail arasında bir savaşa yol açmış ve nihayetinde Birleşmiş Milletler unsurları ve uluslararası aktörlerin devreye girmesiyle savaş sona ermiştir. Bugün ülkede halen Barış Gücü unsurları bulunmaktadır.2000'ler sonrası dilimde siyasal ve ekonomik istikrarsızlık, kıtlık, asayiş sorunları, dini ve etnik bazlı gerilimler ekseninde günden güne kan kaybeden ve yakın zaman önce eski devlet başkanı Hariri'nin bazı merkezlerce komik bir figürana dönüştürülmesi hadisesine maruz kalan krizler ülkesi Lübnan, geçtiğimiz günlerde atomik patlamalara denk bir manzara ile karşı karşıya kaldı. Yaklaşık olarak 3 bin ton amonyum nitratın patlaması ile birlikte ülke, deyim yerindeyse kalbine hançeri yemiş oldu. Başkent Beyrut'u ve özellikle onun en dinamik ve prestijli alanı olan liman bölgesini tanınmaz hale getiren bu olay, bin bir bilinmeyenli bir denklem ve sonu kestirilemez bir kaos fırtınası neticeleri doğurdu. Yüzlerce ölü, binlerce yaralı, ağır travmalı bir halk, etkisi uzun yıllar sürecek bir enkaz yığını ve en önemlisi bölgeyi nakavt edebilecek yeni bir domino etkisi oluşturma potansiyelleri gibi unsurlar dahilinde patlama, bölgedeki dengeleri derinden sarsmıştır. Bu saldırının bir kaza mı yoksa çok boyutlu planlara matuf bir sabotajın parçası mı olduğu daha uzun  yıllar tartışılacaktır.

Patlama sonrası Arap dünyasında, bunun en muhtemel düşman unsur olan İsrail tarafından gerçekleştirildiği çokça dillendirilmiştir fakat 'topuğa sıkmak' anlamına gelen ve yaklaşık olarak 6 yıldır limanda bekletilen bu dehşetli maddenin niçin bu denli bir stratejik körlük ve ihmalkarlık ile bir kazaya veya istihbarati bir operasyona malzeme kılınacak boyutta bekletildiği, büyük bir açmaz ve tartışma konusudur. Lübnan'ın taşıyıcı kolonlarının çöktüğü bu hadise ile birlikte, tarihte olduğu gibi bölgesel ve küresel aktörler yeniden müdahil rolü üstlenmişlerdir. Bilhassa İsrail, Fransa, ABD, İran, Suriye ve Suudi Arabistan'ın bölgeye fokuslanma aksiyonlarına eşgüdüm bir şekilde ülkede yoğun çatışma ve protestoların fitili ateşlenmiştir.Lübnan, her zaman için küresel yönetişim masasında olan devletlerin ajandalarında, ilk sıraları işgal eden bir devlet olmasının yanı sıra, farklı güç unsurlarının ve merkezlerinin  bir kesişim ve mücadele noktası olması hasebiyle de kritik ve önemlidir. Bugünlerde bu ülke ile en çok ilgilenen aktör Fransa'dır. Belirli bir süredir kendi coğrafyası dışında ve eski sömürgeleri ekseninde daha müdahaleci ve aktif bir imaj çizen Fransa, Akdeniz'de yoğun faaliyetlerine mukabil son patlama sonrası Lübnan'a çok stratejik ve sürpriz bir çıkarmada bulunmuştur.

Devlet Başkanı Macron'un Beyrut ziyareti ve bu esnada karşılaştığı yoğun teveccüh, Paris'in, ülkenin derinlerinde yarattığı kalıcı izlerin ve şu ana kadar gerçekleştirdiği gizli yer edinme politikasının bir tezahürüdür. Horoz (Fransa), ayağı pisliğe batmış olmasına rağmen yeniden çöplüğüne dönmüştür ve başı her zamankinden daha dik ve sesi olduğundan daha gürdür.Sonuç olarak Lübnan, patlama sonrası maruz kaldığı fiziki yıkıma paralel olarak hükümetin istifasıyla da politik bir yıkıma uğramıştır. Ülke topyekün bir değişimin ve dizaynın güçlü sinyallerini vermektedir. Bu kaosun, bir domino etkisi yapıp diğer bazı ülkeleri etkileme ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır. Öte yandan bu proses içerisinde ülkedeki Hizbullah benzeri yapılanmaları bir tehdit olarak gören devletler de gidişatı yakından takip etmekte ve düşman unsurların ekarte edilmesi için aktif bir rol içerisine girmektedirler. Çalkantılı ve çok boyutlu uluslararası arenanın bir küçük versiyonu mesabesinde olan Lübnan,  ancak usta  satranç ve taktik ustaları tarafından anlaşılabilir ve etkilenebilir bir manzara ve konumdadır. Bu derece küçük bir alan üzerinde düşünülen, uygulanan ve uygulanmaya hazır olan planlar dahilinde gelecek günlerin daha da 'tanrısal operasyonlar' kıvamında olacağı, su götürmez bir gerçektir.

Yazarın Diğer Yazıları