Yunus Türkoğlu

Seyyah Olup Şehri Van'ı Gezsem 2

Yunus Türkoğlu

Kültürümüz, şanımız, tarihimiz ve edebiyatımız Vani Vani.

Hz Ömer Camiinin kubbelerinde minareler, müezzin mahfilinde, mihrabında hafızlar, rahle başında çocuklar çocuklar. 

Bayraklarında ay yıldız ve nice kutlu şehitlerinden biri Ömer Halisdemir Halisdemir

Bizim eli öpülecek, ayağı öpülecek velhasıl hayır duası alınacak nur yüzlü analarımız vardır. Mazlumlarımız, şehitlerimiz ve kahramanlarımızla "Zeve Şehitliğimiz" vardır.

Van gölü, Erçek Gölü, Keşiş Gölü mavi mavi, Erek, Artos, Süphan beyaz beyaz, yaylarımız yeşil yeşil ve insanımız ise mert mert.

Suyumuz vardı soğuk soğuk, tadı zemzem zemzem, semaverimiz var şekil şekil ve peynirimiz sirimo sirimo belki de mendo mendo.

Yüzünde güller açan, aksakallı, dili zikirli, eli sadakalı ve gönlü Peygamber(sav)sevdalı dedelerimiz dedelerimiz.  

Kore gazilerimiz vardır göğüslerinde al kordonlu madalyalar madalyalar.

Keledoş, ayranaşı, çiğer taplaması, ekşili ile sengeserimiz yemek yemek.

Van Kalesi, Akdamar Adası, Çavuştepe, Hoşap Kalesi, Yedi Kilise ve Toprak Kale tarih tarih.

Kerpiç ve ahşabın uyumu, yazın serin kışın sıcak, görüntüsü ömre bedel evlerimiz dübleks.

Ganispi ve Muradiye şelaleleri köpük köpük.

Erciş'te Çelepbağı'nın kara üzümü, kelemi ve kartolu lezzet lezzet.

Sarı kişmiri güller, şakayıklar, gelincikler ve zeringadekler ve sarı lalelerimiz mis mis.

İki Vanlı yolda karşılaşırlar, biri diğerine "- Vıle abi needisen? " "- Needim valla!"

Bir diğeri"- Vıle abi, sen needisen ?" "Needim!" Konuşma sona erer!

Van'da Siirtli esnaf, müşteriye mal satar ve garanti verir " Emmi, hiç kullanmasan on yıl gider!"

Saraçoğlu'nun şiirlerini; Vanlılar okurken, bazen gülse, bazen hüzünlense bazen de maziye dalıp gitse!

Dr. Metin Arslan, yine inekleri kaybetse ve düğünde oyun oynayan annesine havarını atıp,"-Anne, sen oyna oyna, inekler kaçtı haberin var mı? "Dese…

Rahmetli Muhsine Teyze; "Herkes gönlünün barını yesin! Anam, bacım." 

Rahmetli Necibe Teyze;" Tiyatro senin evinde, senin ne işin var tiyatroda!"

Mahmut Yılmaz, Zıvıstan'da ki cennet misali bahçelerinde şırıl şırıl sular akarken, babası elmaları toplayıp kümelerken;

"Nesimi'ye sormuşlar o yar ile hoş musun?

 Hoş olayım olmayayım o yar benim kimene!

 Haydar Haydar."  Şarkısını Merhum Müslüm Gürses'ten dinlese dinlese…

Güler Abla;" Bizde o şans var ki lojmana çıkalım!" Dese de, sonradan yirmi yıldan daha uzun bir süre Van DDY Lojmanlarında otursalar!" 

Hava atan fakire, Remzi ağabey;" Cici donum parıldasın, aç karnım guruldasın."

Dede torununu çininde (omzunda) gezdirir, balam der sever ve bana bir "paçi" ver. Yani, yanağını uzat öpeyim!

Ve bu bölümü "Subaşı" bitirse;

"Kara yer kara yerde

 Gül biter kara yerde

 Verin benim yârimi

 Başkası kara yerde!"

Kaldığımız yerden devam edelim isterseniz! Zernebat suyumu içtikten ve elimi yüzümü yıkadım ve hemen solumdaki Işık Sokağa giriş yaptım.  Kanal suyu sağ tarafımdan serinliğini yüreğime yansıtarak, şiir dizelerindeki ahenk misali akıp gidiyor. Sağlı sollu kerpiç duvarlardan sarkan meyve ağaçlarının kokusu sokağı Şam-ı şerife döndürüyor adeta. Sol tarafta Talay'ların evi ve yine sol taraf köşede Haydaroğlu'ların evi ile arka tarafında harika bahçeleri var. Burada ve buna bağlı olarak yürüyeceğim yollarda fazla isimlere yer vermek istemiyorum, zira bu isimler hem sizleri sıkabilir, zaten benim yerimde müsait değil. Arada bir isim kullanacağım ki konumumuz belli olsun.

Sağımızda hepimizin tanıdığı güler yüzüyle Van insanın özelliğini aksettiren Berber Fahrettin ağabeyler ile Işıkların evleri var. Bahçe kapısından giriyorum çocukluk arkadaşlarım Osman, Hamdi ve babası gibi güler yüzlü olan Süleyman oradalar. Bahçede oturan Fahrettin ağabey ve arkadaşlarımla bir çay içimi sohbetten sonra kalkıyorum. Tekrar Uzun sokaktan aşağıya doğru yürüyorum. Sol tarafımda Hacı Hüseyin Cami ve Molla Zeki hocayı anıp geçiyorum. Kehriz suyu solumdan akmaya devam ediyor ve bir kısmı ara sıra bentlerden ayrılarak bahçeleri sulamaya gidiyor. Sağda Turgut Aktuğ ve Nergiz'lerin evleri, sol kol üzerinde Şekerci Şükrü ve Refik ağabeyler ile camcıların ev var. Yine sol tarafta boylu boyuna uzanan yemyeşil zümrüt misali kanlı meşe var. Uzaktan Cumhuriyet İlkokulu gözüküyor. Burada "Birdir bir" oynayan çocuklara katılıp "Birdirbir,ikidir iki,üçtür üç……dokuzum durak,onum orak, onbirim minare gölgesi..." deyip geçip gidiyorum.

Dört yol ağzındayım sağımda Şahap ağabeyin evi, solda köşede Şekerci Düzenlerin evi var. Sağ taraf Maraş Caddesi'ne, sol tarafı ise Erek Mahallesine gidiyor. Kehriz suyu köprünün altından ben üstünden karşıya geçiyoruz. Bu sefer toprak kanaldan su akıyor. Su zemindeki taşları ve çakılları yıkayarak yoluna devam ederken de ayrı bir güzellik sergiliyor. Yürümeye devam ediyorum sol tarafım yeşil bahçeler ve sağımda kalan Kazım Karabekir Ortaokulu'nu geçip, yüksek taş duvarlarıyla" Kız Muallim Okulu " bizi karşılıyor. Bu iki okulun arasındaki ince yoldan kehriz suyuna veda edip Maraş Caddesi'ne çıkıyorum.

Aşağı doğru yürürken, seyrekte olsa gelip geçen Chevrolet, Murat 124 otomobillerle üç tekerlekli hamal arabalarını izliyorum ve gelip geçenlere selam veriyorum. Sıhke ile Maraş Caddesinin birleştiği göbeği geçtim. Saraçoğlu Petrol sağ tarafımda kaldı ve İpek Yolundayım. Sol tarafımda kalan Karabulut Petrole uğrayıp Veysel ağabeye selam verip oturuyorum. Bu kıymetli hemşerimizin dedesi Çaldıran Alay Kumandanı iken, Rahmetli babamda orada öğretmenlik görevinde bulunurken, aileme çok iyilikleri olmuş. Değerli insana/komutana hep dua ederim, mekânı cennet olsun. Çayımı bitirip vedalaştıktan sonra, minibüse binip Van Kalesi'ne doğru yola koyuluyorum.

Minibüsün penceresinden etrafı izleyerek ilerliyorum. Sağ tarafımda harika mimarisiyle" Tahir Paşa Konağı" var. Vakti zamanının konağı bu, kimler geldi, geçti! Belki de günümüze ışık tutan nurlu risaleler yazıldı. Şeyh Abdurrahman Gazi türbesinin önünde minibüsten iniyorum. Bir Fatiha okuduktan sonra Van Kalesinin güney tarafından aşağıya doğru yürüyorum. Eski Van şehrinin kalıntıları arasından yürürken içimi tarifsiz hüzünler kaplıyor. Solumda yeşiller içinde Şamranaltı, sağımda tüm haşmetiyle duran Van kalesi ve tam önümde masmavi Van gölü uzayıp gidiyor. Tarihi Kayaçelebi Camisini temaşa edip geçiyorum. Kalenin göle bakan tarafındaki kavaklıkların içine dalıyorum, vakit ikindiden sonra; Serin yeşillikler içinde semaver başında çay içenler, koşup oynayan çocuklar, top oynayan gençler ile mangal başında kebap yapan babalar. Ve kayalar arasından akıp gelen buz gibi "horhor suyu" nu kana kana içiyorum. Bu suların içinde yetişen nefis su terelerinden azıcık toplayıp, sonrasında kalenin zirvesine doğru yöneliyorum. 

Ağır ağır zirveye doğru yürüyorum. Kalenin üstündeyim oturmadan önce dört bir tarafı inceliyorum. İlkönce Van ve Erek Dağına genel bakıştan sonra yüzümü göle doğru çevirip oturuyorum. Çantamdan suyumu çıkarıp bir yudum içtikten sonra bu doyumsuz manzarayı seyre koyuluyorum. Güneş batıyor artık akşam kendini iyiden iyiye htirmeye başladı. Sağımda ve solumda İskele ile Edremit'in ışıkları yanmaya başladı. Vangölü, sabahtan bu vakte kadar dalgalarıyla kıyıyı dövmekten yorulmuş gibi, artık dinleniyor. Kuşlar bile yuvalarına çekildiler her yer sus pus olmuş. Yalnız horhor suyunun sesi ve serinliği akşamın güzelliğine güzellik katıyor. Bende bu güzellikler içinde otururken, sizlere sessizce iyi akşamlar diliyorum.

Hoşçakalınız.

Yazarın Diğer Yazıları