Yunus Türkoğlu

Naciye Hala

Yunus Türkoğlu

Her insanda ayrı sırlar olduğu unutulmamalıdır. Bazen yakınımızdaki insanları iyi tanıyamaya biliriz! Nice sırları, hikmetleri göremeyiz! Öyleleri var ki; güçlü şahsiyet, kalp ve ruh dünyasında öz değerleriyle hareket edip örnek olmuşlardır. Değerlerimizi unutmayan ve hassasiyetlerimize son derece saygı duyar, hal ve hareketleri hayâ ve edeple yoğrulmuştur. Bunların; örf, adet, gelenek ve görenekleri İslam’ın süzgecinden geçmiştir. Bunlar her yönüyle örnek alınacak bireylerdir…

Bu hafta mahallemizin sevilen şahsiyetlerinden, yakın dostluk ve komşuluk münasebetleri içinde olduğumuz, Merhum Hacı Naciye Yaşar hanımefendiyi tanıtmaya gayret edeceğim…

Mercimek Mahallesi’nde ılık bir haziran sabahıydı!

Naciye hala, sabah namazını kıldıktan sonra alt kat yola bakan odanın penceresinin önündeki tahta divanda oturmuş, yoldan gelip geçenleri izlerken tespihini çekiyordu. Âdeti olduğu üzere, kahvaltı hazır oluncaya kadar bu kıymetli vakti zikirle değerlendirirdi.

Başında beyaz mevlit örtüsü, yüzünde secde parıltısı, elinde doksan dokuzluk tespihi, ayağında meshleriyle sabah namazını kılmanın verdiği huzur ve zikrin kalbi mutmain eden sükûneti nurlu yüzünde hissediliyordu.

Pencereyi aralayınca kanaldan akan suyun sesiyle kuşların cıvıltısı ruhuna zindelik katmıştı. Ilgıt ılgıt esen sabah yeli; akasya, leylak ve kişmirî güllerin kokusunu, çiçekli perdeleri savurarak seher nuru gibi odaya doldurmaya başlamıştı.    

Burası, ikiz villa tipinde yan yana biri tek diğeri iki katlı olarak yapılmış yekpare evdi. Toprak damlı, taş, kerpiç ve ahşabın harika uyumuyla iç taraftan biri birine bağlantılı epeyce oda ve salonu olan zarif bir mekândı!

Doğu tarafında iki kanatlı ahşap kapıyla içeri girilen büyükçe kamyon garajı, tandır evi, odunluk, depo ve kümeslerin yanında, etrafı kalın kerpiç duvarlarla örülü avlu müştemilattandı.

Avludan çeşitli meyve ağaçlarının olduğu cennet misali arka bahçeye çıkılıyordu. Vakti zamanında birkaç dönüm arsa üzerine kompleks şeklinde tasarlanıp yapılmış, örneklerinin artık tükendiği muhteşem tarihi Van evlerinden biriydi!

Bu ev yakın zamanda yaşanmış tarihin canlı vesikasıydı. Satır aralarında çok şeyler gizliydi! Merhum Hacı Hüsnü Bey ve Gülnaz Hanım; çocukları Naciye, Necibe, Cemil, Cevdet, Cemile ve Behçet’i bu evde büyütmüşlerdi. Çift kanatlı giriş kapısının üzerinde el izleri, üst kata çıkan merdivenin basamaklarında ayak sesleri, yukarı odadaki klasik vitrinde siyah-beyaz fotoğrafları, bilmem belki de gramofonun yanındaki taş plaklardaki hüzzam makamındaki nağmeler silinmemiş duruyordur!

Şimdilik bu ocağın dumanını Naciye Hala, kardeşi Behçet ve fedakâr Ayla tüttürüyor! Fakat nereye kadar gider bilinmez!

Kızı gibi sevdiği kardeşinin hanımı Ayla,”Aba, gel kahvaltı hazır!” diye seslendi.

Naciye hala toparlandı ayağa kalktı mutfağa doğru yöneldi. Sofrada kardeşi Behçet, hanımı Ayla ve yiyenleri vardı. Naciye Hanım, evin büyüğü ve çok sevilen halasıydı. Kahvaltı sonrası çocuklar okullarına, kardeşi Behçet’te işine gitmişti.

Naciye hala, kıtlama bir çay içtikten sonra rutin yaptığı işlerden biri bahçeyi dolaşmak, akabindeyse çok sevdiği bacısı Cemile’yi görmekti. Her gün mutlaka Hala onu görmeye gider veya Hacı Cemile onu ziyarete gelirdi. Yiyenleri de hiç yalnız bırakmaz her zaman onu arar sorarlardı. O’da gönlündeki sevgi ve merhameti; Hamiyet, Nevin, Cahit, Hüseyin, Sevilay, Hakan, Songül, Mefharet, Veysel veya Nedim diye ayırt etmez, hepsine cömertçe tevzi ederdi…    

Hala, bahçeyi gezerken tek tek ağaçları kontrol ederdi. Mevsimine göre olan meyvelerden bir iki tanesinin tadına bakar, dönüşte bir demet leylak toplar eve götürüp vazoya koyardı. Bahçedeki ağaçların çoğunu babası elleriyle dikmişti. Bahçeyi gezerken rahmetli babası aklına düşer, hüzünlenirdi…

Merhum Hacı Hüsnü Bey, yakınları ile sevenleri ona” Efe” diye hitap ederlerdi. Mahallemizde adını taşıdığı caminin banisidir. Tapu müdürü olarak görev yapardı. Çizgili siyah takım elbise, içine beyaz gömlek, kravat, yeleğin üstüne köstekli saatini takar, siyah kösele ayakkabıları ayağında daireye giderdi. Arada İş dönüşünde Şevket hoca’nın evi önündeki toprak kanaldan akan suyun başındaki sıra söğütlerin altında tahta iskemlede oturur, Şevket hocayla dini, ilmi, içtimai sohbetler ederken, amcası kızı Naile’nin yaptığı acı kahve ile günün yorgunluğunu atardı.

Hacı Hüsnü Bey, sözü-sohbeti dinlenen, güngörmüş beyefendi bir zattı…

İdealler çeşitlidir, kiminin derdi dünya konforu içinde yaşamaktır. Kiminin mal, makam, mevki gibi endişelerdir. Naciye hala ve kardeşlerinin ideali de babalarının adına cami yaptırmaktı. Hala, bu konuda maddi ve manevi fedakârlıklar yapıp çaba sarf etmiş, sonunda güzel bir cami yaptırılmasına sebep olmuştu...

Bu güzel insan, hayatında Allah’ın rızasını hep ön planda tuttu. Güzel yaşadı, Rabbi güzellikler ihsan etti! Yetimlere kol kanat gerdi, onlara annelik etti! Gizli ve açık malından infakta bulundu! Günde beş vakit namaz kılınıp dualar edilen, “Kuran Kursu” bölümünde genç kız ve annelerin ilim tahsil ettiği, yazın çocukların Kuran-ı Kerim okumayı öğrendikleri bir cami yaptırmakta kardeşleriyle ona nasip olmuştu! Ne mutlu!

Mercimek Mahallesi’ne yaptırdığınız “Hacı Hüsnü Cami” sizlerin kıyamete kadar kapanmayacak hayır kapınız olacaktır İnşaallah… 

Naciye hala, 6 Haziran 2003 tarihinde Hakkın Rahmetine kavuştu, mekânı cennet olsun.

Hoşça kalınız…

Yorumlar 3
Gamze Toprak 18 Şubat 2021 22:07

Sağol varol değerli Yunus abimiz gözlerim dolarak okudum tekrar yaşadım Rabbim herbirine gani gani rahmet eylesin makamlari cennet olsun

Berrin Türkoğlu 17 Şubat 2021 22:30

Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam...Senin yazılarınla buluyorum dayıcım...Eline, yüreğine sağlık.

DİLER HAYTABAŞİ 17 Şubat 2021 17:43

Eline emeğine sağlık büyük usta ne de güzel anlatmışsın çok güzel olmuş

Yazarın Diğer Yazıları