Yunus Türkoğlu

ELİF DEDİM…

Yunus Türkoğlu

VAN ve PARİS

Van ilerliyormuş, gelişiyormuş ve gitgide Paris’e benzeyecekmiş. Biz Van’ı Paris’e veya Melbourn’e benzediği için değil, benzemediği için severiz. Başka şehirlere benzeyerek güzelleşmesin! Van kendi şahsiyeti ve kültürüyle bir başka kalsın... Van, Vanlılığını kaybetmeden gelişsin

Van için doğunun Paris’i diyenler, bundan böyle Paris için; Fransa’nın Van’ı desinler…

MOLLA KASIM KÖYÜ-KUŞLAR

Ey gözleri mavi, gamzeleri lacivert, yakamozları gümüşten olan Vangölü’m! Serinliğini üstümüzden eksik etme. Ey kökleri kara toprağın derinliğinde, dalları gökte olan ağacım… Gölgeni başımızdan eksik etme. Ey kanatları ışıklara çarparak uça uça buralara kadar gelen kuşlar… Yoruldunuz mu işte size yeşil yapraklı ağaçlar, işte size sonsuz gibi gözüken gökyüzü, mavi göl, işte size başı dumanlı Süphan, işte köylerin en güzeli Molla Kasım… Hadi hep beraber dinlenelim ve zamanı gelince siz uzak diyarlara uçun, biz ise bir yelkenliye binip buradan ayrılalım… Ama ne olur; ” Zümrüt-ü Ankalar, martılar, hüdhüdler, ibibikler, kartallar ve mini minicik serçeler” mavi gökyüzünden ve başımızın üstünden hiç eksik olmasınlar!...

OTLU PEYNİR ve ÇAY

Vanlılar çok otlu peynir yiyorlarmış…

Vanlılar çok çay içiyorlarmış…

Otlu peynir tansiyonu tetikliyormuş! Artık semaverin yerini dijital bir şeyler tutmalıymış. Semaver dumanları memleketi boğacak hale gelecekmiş. Vanlılar peyniri yere basacak toprak zemin bulamıyorlarmış… Her evde mutlaka semaver bulunurmuş. Van insanı her gün mutlaka semaver çayını limon ve kesme şeker ile içmeliymiş!

Ne edeyim, yirmi dört saat canı çektikçe otlu Van peyniri yemeyen Vanlıyı…

Ne edeyim, semaversiz, çaysız ve kıtlamasız Van’ı, Vanlıyı…

HERKÜL MUSTAFA

Herkül Mustafa ağabey, kollarını sıvadı. Çevresindekiler heyecanlanmışlardı “ Herkül güreşecek galiba? ” diye düşündüler. Lakin “Kaplan Yapar, Yaşar Doğu veya Gazanfer Bilge” nerde? Kiminle güreşecek?”İçinizde onunla güreşebilecek var mı?” Bazıları oradan sıvışmayı bile düşünüyordu. Belli mi olur, herkül bu işte! Tuttu mu adamı bir anda yere vurabilirdi! “Canını seven kaçsın!” diyordu birisi.

Neyse…

Sonunda Herkül Mustafa; “- Neler oluyor arkadaşlar, güreş yapacağımı mı zan ettiniz?” diye sordu.

“Evet” dediler çekinerek…

“-Ben, kollarımı abdest almak için sıvamıştım, “hocanın eli kulağında” ikindi ezanı okunmak üzere…” 

VAN ÇEVRE YOLU

Van’a çevre yolu yapılıyor. Yapılsın tabi, kıyılarda böğürtlenler dolana dolana yolculara arkadaşlık etsin. Sağlı sollu zakkumlar ve nazlı sarmaşık söğütler uzansın… Günlerin ve ışıklı gecelerin birinde birileri giderken yelkenleri kişmiri gülün kokusuyla dolsun. Alıp götürsün Diyadin’e, Kızıldize’ye, alıp götürsün Karaköse’ye… Alıp götürsün hasret rüzgârıyla Çaldıran’a, Çaldıran’a…

Bir ip gerelim Artos Dağından Erek Dağı’na oldukça kavi, Erek Dağı’ndan devam etsin Tendürek’e, üstüne yol yapın olsun mavi… Döşeyin yolları boydan boya atlas-saten, çizgileri olsun dilerim safi keten… Biri yazlık olsun, biri kışlık…

Manzarası daha güzel olacağından üst yolu tercih edenlerden olacağım…  

ELİF DEDİM…

Adı Elif'ti ve elif gibi dimdik, nazenin ve mahallenin güzeliydi.  Annesinin gülüydü, çiçeğiydi son beşiğiydi. Babasının vefatından sonra annesiyle beraber hatıralarla dolu dubleks “Tarihi Van Evinde” mutluluk içinde yaşamışlardı. Cevdetpaşa Mahallesi’nde büyümüş, Tunca Uras İlkokulu’nda okumuştu.

Vakti gelince taliplisi çıkmış ve evlenip çoluk çocuğa karışmıştı. Beyi erkek kuaförüydü. Huzurlu, mutlu ve iki evlat sahibiydi artık…

Mutluluk dediğin; bazen bahçemizde ateşböceği, bazen suların üzerinde yakamoz, güzel bir boyunda inci dizisi veyahut bir çift gözde sevinç yaşı değil mi?

Beyi bırakıp gidince  çocuklarıyla yalnız kalmıştı. Asude bir yuvanın mumu sönmüştü. Beyinin ısrarlarıyla satılan evde yoktu artık! Şimdi “Mutluluk göğün yüzündeydi, mutluluk kuşun kanadındaydı” bilinmez belki de ”Başının ucundaydı!” Ne yazık ki o bulamamıştı…

Bir süre sonra hastalanmıştı ve sağlık durumu gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Sonrasında hastaneye yatırdılar, uzun bir müddet yattı. Acı haber gelmişti, annesinin çiçeği vefat etmişti… İki yavru öksüz kalmıştı…

“Kuş kanedi kalem olsa,

Yazılmaz benim derdim!

“Yetiş bubam, yetiş anam,

Ah! Mezarım tahtalandı…”

Selametle kalınız...

Yazarın Diğer Yazıları