Veysel Selen

Ortadoğulu liderlerin dayanılmaz zaafları

Veysel Selen

Biraz övgü, biraz gaz, biraz sen neymişsin abi dendimi yapmayacağı yoktur Ortadoğulu liderin. Aynada kendini seyre durur, dünyanın efendisi gibi görür kendini. Bilimi, akılcılığı inancı gereği reddeder,. Sonuçta defterler açılır, yeni günahları, ayıpları, suçları yazmak için.

Saddam Hüseyin belli bir refah seviyesine gelen, öyle ya da böyle bir düzeni olan ülkesini bu şişinmelere aldanarak ateşe atmadı mı?

İran'ın iç karışıklığını fırsata çevirmek için 8 yıl yüz binlerin ölümüne neden olmadı mı?

O Pirus zaferine aldanıp ve biraz da ABD'nin gaz vermesiyle, dünya su borularını "cehennem topu" sanmadı mı?

Silahlandıranın yüreklendirmesiyle ben Basra Körfezi'nin abisiyim diye Kuveyt'e girince...

Durmayı bilmedi, geri çekilmeyi bilmedi, ABD'nin oluşturduğu koalisyon, hava harekatı ardından kara harekatı ile Irak'ı mağlup etti. Ateşkes, zararın Irak'ça tazmini yetmedi.

Saddam Hüseyin bu kez ülke içine yöneldi, Şii Araplara ve Kürtlere savaş açması, binlerce ölü ve göç sonrası halkın mülteci konumuna gelmesi, 36. paralel güvenlik bölgesi bile, Saddam'ın aklını başına getirmedi.

Ülkesini yok etme yolunda hızla ilerleyen Saddam, sonunda 2. Körfez Savaşı, Irak'ın İşgali harekatına neden oldu. Canlı yayında Irak yerle bir edildi, ordusu, polis gücü dağıldı, ülke yağma edildi. Saddam ve diğer suçlu generaller yakalanıp idam edildi. Ancak Irak'ın çilesi bitmedi. Irak'ın Özgürleştirilmesi Operasyonu ile demokratik yeni bir düzen inşası tutmadı.

Olan şişik egosu nedeniyle Saddam'ın, ülkesine verdiği yıkım, ölüm oldu. 1.5 milyon sivil öldü, 4 milyon yaralı, dul kadınlar, yetim çocuklar ülkesi kaldı sonunda.

3'e bölündü Irak, Sünni radikallerin kurduğu IŞİD dünyanın baş belası oldu. Hala her gün ölüm, bombalama ülkesi Irak.

Irak örneğinde olduğu gibi, egoları şişirilen Ortadoğu liderleri, ülkelerini ve halklarını ateşe atmaktan zerre kadar geri adım atmıyorlar. Bilimsel ve akılcı düşünmemeleri felaketleri oluyor. İşte Libya, Tunus, Mısır ve Suriye. Kim bilir daha kaç yılları var, eski eleştirilen, beğenilmeyen düzenlerine kavuşmaları için.

2003' kadar belli bir refaha ulaşmış, eksikleriyle de olsa demokrasisini yürüten Türkiye AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan ile ilk yıllarda atağa geçti.

Herkes demokrasinin gelişeceği, özgürlüklerin sınırlarının genişleyeceği, refahın artacağını beklerken, üst üste kazanılan seçim başarıları ve birlikte yol aldıkları Fethullah Cemaatinin dolduruşuyla, zihinlerinin gerisindeki İslami kodlar harekete geçti.

2010 Anayasa referandumuyla, kendilerine uygun düzenledikleri yargıya güvenerek, önceden ele geçirdikleri polis ve yandaş medya ile kendi ordularına kumpas kurup, savaşsız teslim aldılar.

Her şey güzel gidiyorken, Fethullah Cemaati ülkedeki tüm birimlerde ve kurumlardaki örgütlülüğüne güvenip, kansız bir darbe yapmak istedi, 17-25 Aralık'ta. Hükümetin ve Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya saçılan yolsuzlukları içine sindirmeyip istifasını beklediler.

Olmadı, olmayacağını görünce ve bizzat Recep Tayyip Erdoğan'ın tek başına da olsa, kararlı şekilde kendilerini yok edeceğini anlayınca, 15 Temmuz darbesini hayata geçirmeye kalktılar. Başarısız olunca bu kez, içeride ve dışarıda Cumhurbaşkanını yalnızlaştırma çabası içine girdiler.

İsrail ve Rusya ile yenilenen barış, dışarıda sıkışan, giderek içeriye de yansıyan bu yalnızlık karşısında Cumhurbaşkanı’nın bir başka atağa  geçmesini gündeme getirebilir.

Durup durduk yerde, hiç gereği yokken, "Lozan"ı gündeme getirmesi hayra alamet değil. Daha 1.5 ay önce ve yıllardır Lozan'ın erdemlerinden bahseden biri, bu kadar kısa sürede, Kadri Mısılıoğlu, Mustafa Armağan ve Rıza Nur düşüncesine neden gelsin ki...?

Suriye'ye girmenin başarısı, Musul harekatının elinin kulağında olması, ola ki Mustafa Kemal'in yarım bıraktığını tamamlama zaferini getirir mi diye hesaplandı?

Bir kaç gün önce Kuzey Irak'ta  Barzani ile bir mutabakat mı var? 1926'da Kürt Sımıtko (İsmail Ağa) ile yapılmaya çalışılan harekat mı gerçekleştirilecek.?

Yani Kürtlere verilen destekle Musul alınıp , Kürtlerin bir referandumla Türkiye'ye, federatif bağlantısı mı söz konusu? Ardından bir şekilde Kuzey Suriye ve bakmışsın "Misak-ı Milli" nin bir bölümü daha gerçekleşmiş.  Oldu olacak 12 adalar hatta....

Büyük bir kazanım olur kendisince, 2. Atatürk olmayı başarır. Eğer düşünce buysa,  ham hayal. Emperyalizm yedirmez. Aksine "Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak"ta var, bu ham hayalin içinde. Lozan'ı tartışmaya bir başlarsak, hem de Cumhurbaşkanlığı seviyesinde;

Lozan'ın tüm kazanımları gider ve yeni Sevr'i dayatırlar.

-Kürt bağımsız devleti kesinleşir.

-Ermenilerin Doğu iddiası hayat bulur.

-Patrikliğin "Ekümeniklik" isteği gerçekleşir.

-Boğazlar üstünde haklarımızı kaybederiz.

-Hatta ve hatta Türkiye'yi terk etmiş azınlıklar bile haklarına kavuşur.

Unutulmamalı ki biz Lozan'da, masaya "Yeni Türkiye" olarak oturduysak bile, yenilmiş Osmanlının Sevr Antlaşmasını yırtıp atmış Türkiye'ye, 1. Dünya Savaşı mağlubiyetinin hesabı getirilmiştir.

Oysa Yeni Türkiye, daha Sevr imzalandığında imzacıları, ihanetle suçlayıp, "vatansız" saymış ve Sevr'i kabul etmediğini, kendisini bağlamadığını ilan etmiştir.

Yeni Türkiye, Sevr'e karşılık Lozan'ı kabul ettirdi, Emperyalizmin temsilcisi 7 ülkeye. Onların tüm dayatmalarını reddedip Yeni Türkiye'nin tapusunu aldı.

Lozan'ı tartışmaya açarsak, Lord Curzon'un İsmet Paşa'ya söylediği sözlerin gerçekleşmesine imkan veririz. Neydi o sözler;

"İstediklerimizi Yeni Türkiye'yi temsil ettiğinizi söyleyerek hep geri çeviriyorsunuz. Hiç birini kabul etmemeniz üzerine, bunlar artık işe yaramıyor diye çöp kutusuna attığımızı sanmayınız. Her birini gene cebime koyuyorum"

O cebe konulan isteklerin cepten çıkarılma imkanını, Cumhurbaşkanının egosuyla gerçekleşmesine yol açmayalım. 

Cumhurbaşkanının Lozan eleştirisi iç kamuoyuna bir mesaj olarak kalsın.

Yazarın Diğer Yazıları