Veysel Selen

Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüz değil

Veysel Selen

Şiiri biraz değiştirip kullandığım için yazarı Ahmet Kutsi Tecer'den ve mirasçılarından özür dilerim. Son günlerde gördüğüm bir kaç köy görüntüsü, beni bu yazıyı yazmaya itti. Görüntünün biri Adana Aladağ yanan bir yurt’un öğrencilerinin cenazelerinin gömülme süreci, öteki, Sevginin Melekleri adlı bir grubun Van köy okullarına giysi yardımı nedeniyle objektife yansıyan bir köy görüntüsüydü.

Yanan çocukların toprağa verilmek üzere, konvoy halindeki cenaze araçlarıyla, köylerine götürüldüğü haberleri izlemişsinizdir.

Ne yürek yakan görüntüydü, değil mi?

Ben çocukların yanmasının acısından, oradaki ihmallerden, çocuklarımızı bir takım karanlık zihniyetlerin eline vermemizden bahsetmeyeceğim. Onlar günlerdir bir çok mahfilde anlatıldı, o anlatılanlar utancımızdır. Halk olarak, devlet olarak...

Ben o köy yolunu anlatmak istiyorum. Toprak yolu, yağmur nedeniyle çamur, balçık haline gelmiş yolu.

Ankara'nın, İstanbul'un, öteki büyük kentlerin ipek gibi yolları için vergilerimizle alınan araçların, saplanıp kaldığı çamurlu yolu.

Yolda çamura saplanan araçları yurttaşlar iteklemese, hem cenaze araçları, hem ekabirleri taşıyan araçlar yola, çamura saplanıp kalacaktı.

Mesela Vali o yolu, yolun o halini görünce utanmış mıdır dersiniz? Yoksa setresi çamur olacak diye üzülmüş müdür?

Ya bakan, "ya ben nasıl bir hükümetin bakanıyım ki benim ülkemde, bu kadar hava atarken, böyle bir yolu görme utancını yaşıyorum" demiş midir?

Utancından kimsenin yüzüne bakmaması gerekirken, devlet burada, bakan burada derdimi, köyümün elektrik sorununu, yol sorununu dile getireyim diyen yaşlı bir köylü kadına utanması gerekirken, loş ışıkta  romantizm de güzel olur diyerek alay ediyor.

Halk, köylü o yolları, yaşadıkları evleri görünce, ülkenin ve yöneticilerimizin içinde bulundukları aldatmacayı, iki yüzlülüğü, çelişkiyi daha iyi fark ediyor insan. 

Vitrin ne kadar güzel değil mi? sert, fırça atan, grand tuvalet giyinmiş bir sürü devlet adamı, siyah giyinmiş, güneş gözlüklerinin arkasına saklanmış ve hakaret ettikleri, eleştirdikleri ülkelerin en lüks araçlarına binmiş korumalarıyla, kentlerde adeta terör estirerek oradan oraya gitmeleri. Cami cemaati, camiler bile bu vitrinin şaşkınlığını yaşıyor.

Oysa gerçeğimiz ne kadar farklı.              

İkinci örnek. Vanlıların oluşturduğu kapalı bir internet grubunun, (Erik Değdirenler), Sevgi'nin Melekleri başlığı ile köydeki öğrencilere, kışın üşümesinler diye, mont, bot, çanta, çorap, bere ve okul malzemesi desteğinde oluşturulan paketlerin, köy okullarına götürmeleri sırasında çekilen bir fotoğraftı.

Sn. Azmi İlvan'ın çektiği bir fotoğrafta gördüklerim, bana göre günümüz Türkiye'si ile, yöneticilerin afra tafrasıyla taban tabana zıttı.

1960 lı 70 li yıllarda kaldığını sandığın "tezek galaklar-(yığını)"nın hala 2016 Türkiye'sindeki varlığı şaşırttı beni. Ben o görüntünün tarihte kaldığını sanıyordum. Meğer 2016 ya kadar gelmiş.

İnsanın dönüp, bırakın böyle yüksek perdeden atmaları, oraya buraya ayar çekmeleri, 17. büyük ekonomiyiz, 1923'de 10. olacağız demeleri, İşte gerçeğiniz...

Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüz değilin fotoğrafı, gerçek bu...

 

Devlet büyüklerinin, rol modellerimizin sefaleti

Osmanlıdan bize kalan en büyük miras koyu bir cehaletti. Cumhuriyetin ilk 20 yılında gerçekleşen aydınlanma hareketinin ve devamıyla 2000li yıla gelinceye kadar, bu cehaleti yendiğimizi sanıyorduk.

Son günlerde devlet büyüklerinin konuşmalarında ettikleri laflar, kurdukları cümleler, yok artık dedirtecek cinsten.

Bir konuşmasında başbakan, "Avrupa bize madik attı" diyebiliyor. Madik Ermenice de serçe parmak anlamında, argoda kullanılır. 

Bir diğeri, "biz gavura gavur deriz" diyor. Biz de kediye kedi denire benziyor bu cümle. Allah'tan biz Vanlılar kediye pişik diyoruz da böylece bu kategorinin dışındayız.

Bir diğer bakan Atatürk için "en büyük külhanbeyi Atatürk'tü" diyor. Her halde külhanbeyinin anlamını bilmiyor. Külhanbeyi sözcüğü Atatürk'le asla yan yana gelemez, hatta öteki cumhur başkanlarıyla da...

Bir başka bakan kendisinden çocuğu için iş isteyen kadına "ne işi, bende iş istiyorum" diyor.

Bir belediye başkanı "terso bakmayın" diyor.

Okumadıkları, kendilerini geliştirmedikleri ne kadar açık. Kelime hazineleri, dağarcıkları ne kadar sığ. Anlamını bile bilmiyorlar bazı sözcüklerin.

En iyisi çocukları devlet büyükleri konuşurken ekrandan uzak tutmak.

Yazarın Diğer Yazıları