Uz. Dr. Sevilay Zorlu

Bağışlayın ve Unutun!

Uz. Dr. Sevilay Zorlu

Bazı insanlar, bazen bir saatliğine, bezen de bir ömür boyu yaşamlarımızı istila eder. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi bizi acı anılarla yüzüstü bırakıp, onları bir daha göremeyeceğimiz bir yere çeker giderler ya da yüzlerini bir takım maskelerin ardına gizleyerek kısmen görünmez olurlar. Gerçek oldukları sadece bir zaman dilimiyle sınırlanan bu insanlar görünmez olmuşlardır artık. Şu an gördüğümüz, dokunduğumuz, yüzleri ve isimleri olan insanlardan ise daha az gerçek değillerdir. Sadece bu insanlara dokunmamız ve onları bağışlamamız zordur. 
Bize zarar veren, istediklerimizi veya gereksinim duyduklarımızı bizden esirgeyen insanlardan nefret etme eğilimimiz vardır. Bizi mağdur eden insanlardan nefret ederiz. Mağdur olduğumuz zaman zayıf ve güçsüz olduğumuz için kendimizden nefret ederiz. Adaletsizlik kavramından nefret ederiz, çünkü kendimizi ümitsiz ve kontrolsüz hissetmemize neden olur. Kusursuz olamadığımız gerçeğinden ve hayattaki çaresizliğimizden nefret ederiz. Başkalarından nefret ederek başlar,bize zarr vermelerine izin verdiğimiz için kendimizden nefret ederek bitiririz. Nefretin yaygınlaşması, her tarafı sarması, kısır ve benliği yıkıcı bir döngü oluşturması çok büyük bir sorundur. Nefret kabullenmenin tam tersidir. Bir başkasına duyulan nefret ne kadar haklı olursa olsun, nefret bizim bir parçamızdır ve sonunda aleyhimize döner, ruhumuzu ve özsaygımızı yok eder. İçimizde nefret olunca kendimizi koşulsuz sevmek zordur. Nefret, elma sepetindeki çükurük elmaya benzer. Onu sepetten çıkarmazsanız sepetteki bütün elmaları çürütür. Kullanamadığımız duygu bize zarar verir. Zamanla biz verdiği rahatsızlığın ağırlığını daha fazla ve derinden hissetmeye başlarız.
Nefretle başa çıkmanın en iyi yolu öfkeyi çözümlemek, ihtiyaçları karşılamak ve acıyı kabul etmektir. Nefret ettiğinizi kabul edin ve bu nefretten kurtulmaya çalışın. Zaman ve enerjinizi nefretinizi haklı çıkarmak veya nefret ettiğinizi reddetmek için harcamayın ve nefretinizle ilgili destek aramayın çünkü büyük ihtimalle bulursunuz.  Bir durumdan ya da birisinden nefret etmek onu asla değiştirmez, ama sizi yıkıcı bir şekilde değiştirir. Nefret ettiğinize odaklanmayı bırakın ve dikkatinizi bir başka noktada toplayın. Nefreti oluşturan diğer duyguları araştırın. Nefretinizle ilgili üzüntüyü, kızgınlığı ve korkuyu algılayın. Bu duyguları kabul edin ama onları kontrol etmeye çalışmayın. Unutmayın, duygularınızı, denetleyemezsiniz, ama onları nasıl düşünerek ifade ettiğinizi veya duygularınız sonucu nasıl davrandığınızı kontrol edebilirsiniz. 
Nefretiniz sizi üzüyorsa, ağlayın, eksikliğini çektiğiniz şeyin yasını tutun ve bırakın acınız geçsin. Eğer ilgilenirseniz geçer. 
Öfkeniz konusunda da aynı şeyi yapın- bağırın, zıplayın, yazın, kızgınlığınızı, duygularınızı olumsuz davranışlar yapmadan dışa vurmanız konusunda sizi cesaretlendiren, tarafsız ve destekleyici birisiyle paylaşın. Diğer tüm duygular gibi kızgınlığı da kabul edip, oluruna bırakırsanız geçer. Kızgınlık, üzüntü, korkuya ihtiyaç duymuyorsanız, nefret etmek olanaksızlaşır. Duygu ve gereksinimlerinizle ilgilendikten sonra nefret edecek ne kalabilir ki? Bir insandan olduğu haliyle nefret ediyorsanız, o zaman yargılayıcı davranışlarda bulunuyorsunuz demektir. Sizin haklı onun haksız olduğunu, sizin iyi onun kötü olduğunu, sizin bildiğinizi onun bilmediğini söylüyorsunuz demektir. 
Batı modelinin temeli; sınırlar, eleştiri alıngan,daha bireyselleşmiş değerlerdir. Kusursuzluğa ulaşabileceğimiz ve diğerleriyle rekabet içinde olduğumuz varsayımlarına sahiptir. Doğu modeli; olma modeli, varsayımlarda bulunmaz, kabullenme önemlidir. Biz neysek oyuz ve başkaları da neyse odur. Biz sadece kendimizden sorumluyuz. Kendimiz dışında hiçbir şeyi kontrol edemeyiz, ama nefret etmeyi bırakmayı seçebiliriz. Biz onlardan nefret etsek de etmesek de başkaları değişmez. Bu dünyada daima acı, adaletsizlik ve eşitsizlilik olacaktır. Nefret zaten yıkımla dolu bir dünyada daha çok olumsuzluk ekler. Kabullenmek ve nefretten uzak durmak tüm bu olumsuzluluğu değiştiremez, ama bizim dünyamızı değiştirir. 
Pek çok kişi, bağışlayıcılıkla uzlaşma arasındaki farkı anlamada güçlük çeker. Harici direnci karşılamada başarısız olur, zira karşısındakine yine teslim olmak gerektiğini, aksi takdirde bağışlayıcı olmayacağını hisseder. Bir kez daha sınırlarını bir kenara bırakıp karşısındakine yeniden kendisini incitme gücü vermekten kaygılanır. 
Bağışlayıcılık, yüreğimizle yaptığımız bir şeydir; birisini bize olan borcundan dolayı azat ederiz. Kişinin borcunu sileriz; artık bize borcu yoktur. Artık onu suçlamayız. O, arınmıştır. Bağışlayıcılık için bir tek taraf gereklidir: ben. Bana borcu olan kişinin, benim bağışlamamı istemesi gerekmez. Benim yüreğimdeki bir lütuf meselesidir.

Yazarın Diğer Yazıları