Ümran Öztürk

Onu güneşin doğuşunda göreceksiniz

Ümran Öztürk

"Puslu bir ayrılık sabahında

Martıların çığlığıyla uyandım güne

Yine gözlerin asılı kaldı gözlerimde

Türkülerin en içlisindeyim yine."

Işığın alışılmış yansımaları gün içinde onlarca kez değişir. Her değişim bir yüz ifadesi gibidir. Işıkla, güneşle, rüzgarla değişen bu anlar bizi değişik zaman dilimlerine götürüp getirir. Bir şehrin ışığının bir insana yansıması olağanüstü bir enerjidir. O yüzden sevdiğimiz şehirlerde yaşamak isteriz hep. Ama şehri bize sevdiren ortak değerlerimiz, paylaşımlarımız ve birlikte yol aldığımız insanlardır. Memleketimiz de geçmişte yaşadığınız insanlarla ortak bir payda oluşturur. Bir zamanlar diye başlarız bağından, bahçesinden, ikliminden bahsederken.

Bir zamanlar; sularında çamaşır yıkayan kara gözlü kızları vardı Van Gölünün deriz mesela. Tadına seyirle varılan, Van balığının anavatanı, turkuaz renginin eşsiz suları halk dilinde Van Denizi diye anılırdı bu eşsiz güzellik diye devam ederiz, sevdiğimiz şehre övgüler düzmeye.

Ne kadar anlatsak eksik kaldığını düşünürüz. Çünkü duyguların o sihirli kelimelerde yoğunluk kazanamadığını sanırız. Oysa içtenlikle seçtiğimiz sözcükler duygularımızın gerçek tercümanıdır.

Doğunun incisi VAN… Simgesi Van Gölü eşsiz güzellikler sergiler gizemli ve nazlı…

 Göl her defasında güneşi görünce kendi pırıltısını saçar. Tek bir kıpırtı olmaksızın söyler, usulca fısıldar her şeyi. Aşkı, sevgiyi, barışı.

 İpeksi dokunuşlar misali kıyıyı okşar dalgaları.

O en sert poyrazda fırtınalı girdaplara döner, öfkesi büyür, hırçınlaşır. An gelir kıyıyı döver gibi sever dalgaları.

Oysa onu güneşin doğuşunda göreceksiniz. Uzun bir süre güneşle flört eder ve güneşle raksı başlar hafif esintilerde. Bir rakkas gibi adeta bel büker, gerdan kırar kıyısında izleyene heyecan verir o ritmik ahenkli salınışıyla.

Her Van yolculuğumda beni en çok Van Gölünde güneşin doğuşunu izlemek etkilerdi. Otobüs hostesimiz bizim güneşin doğuşunda gölde olacağımızın garantisini veriyordu. Güneşle gölün randevusuna yetişecek olmak beni heyecanlandırıyordu. Muhteşem ötesi bir andı. Tıpkı özlemle tutuşan iki sevgilinin kavuşması gibi. Artık güneşin yüzü denizin üzerindeydi.  Usulca uzandı dalgaların eteğine yıllarca birbirine hasret iki sevgili gibi, kucaklaştılar uzunca öpüştüler. O manzara hep hafızamda kaldı. Bir seviyi yaşamak gibiydi gölün güneşle dansı.

Ya o sahil şeridinde yasamanın en güzel ayrıntılarından birini oluşturan Martılar. İnsana denizi kucaklama hissi verirken korkutulmuş bir kadın gibi çığlık çığlığa olduğu anlar ise bana Abasıyanık'ın hikayesini anımsatır.

"Van gölünün martıları bağırdıkları zaman kadınları hep erkek doğurur, kısraklar yavrular, inekler buzağılar. İnsanlar ancak Van Gölü durulduğu zaman ölür." Demişti Sait Faik Abasıyanık hikayesinde.

Nerdeyse canavarından dolayı sabıkalı olacaktı benim turkuaz gölüm. Kuytu bir iskelede derinliklerine dalarak sırlarına ulaşmak isteyenlere ben tertemiz bir denizim içimde binlerce güzellik barındırdım. Dünyada eşi benzeri olmayan nefis Van balığım var canavarım latifeydi der gibi salınıyordu. Gurbette olanlara biraz dargın olsa da o şakacı bir bahar gibiydi.

Yeniden buluşuncaya dek şiiri gülüşünüzde, türküleri yüreğinizde saklayın.     

Yazarın Diğer Yazıları