Ümran Öztürk

Bir Kadının Objektifinden: İplik Hayatlar

Ümran Öztürk

Özgürlüğü Ararken, İplik Hayatlar, Camdan Köprüler, Mutluluğun Belgeseli, Rüzgarın Şarkısı, Bir çok sevenlerin öyküsü Didem Madak şimdi de Şair Didem madak'ın yaşamını anlatan ve başka bir formatla kurgulanan, son aşamasında olan belgesellerin yönetmeni Kibar Dağlayan Yiğit ; Bursa Tekstil Fabrikasında çıkan yangın sonucu ölen 5 isçi kadının hayatını anlatan 2008 yapımı İplik Hayatlar filminin çekim hikayesini  8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliği çerçevesinde Buca Kent Konseyinin düzenlemiş olduğu söyleşide aynen şöyle anlatıyordu.

 

"Daha kameram bile yoktu. Bir sabah bakkala gittiğimde gazetede bir manşet gördüm: "Bursa'da yangın: Çok büyük bir hasar var." Altında da daha küçük puntolarla yazılı "5 kadın hayatını kaybetti." Yazısı vardı. 5 kadının ölümünün daha küçük puntolarla yazılması yani gazetelerdeki manşetler çok ilginç gelmişti hepsi hasarın büyüklüğüne vurgu yapıyordu ama beş kadın işçinin ölümü küçük bir ayrıntı olarak verilmişti ölenlerin önemsenmemesi beni çok etkiledi, içimi acıttı.

 

 

Hemen Bursa'ya gittim, İplik Hayatlar'ı çektim. Bursa'ya küçük basit bir kamerayla gittim. Giderken de kamerayı inceliyordum nasıl çalıştırılır diye. Filmi çekeceğim yere gittiğimde bana sokaktakiler "ne çekmeye geldin" dediler. Bir şey demesinler diye" tezimin konusu camiler, camiyi çekmeye geldim" dedim. Demeseydim engel olacaklardı belki." diyordu söyleşide Yiğit.

 

Kibar Dağlayan Yiğit'le İzmir Buca Kent Konseyi Eşitlik Meclisinin hazırlamış olduğu programda tanışma imkanım oldu. İplik hayatlar belgeselinin gösteriminden sonra yapmış olduğumuz söyleşide mütevazılıği ve samimi davranışıyla kendisine hayranlığım bir kat daha arttı.

 

Konuşmayı çok sevmediğim için belgesel çekiyorum diyen Kibar Dağlayan Yiğit'e

 "Neden uzun ya da kısa metrajlı filmi değil de belgesel çekiyorsunuz diye sorduğumda; "Belgesel, git gide kötüye giden dünyaya muhalif olmak için çekilir. Bir kısa ya da uzun metraj filmi hobi olarak çekebilirsin ama belgesel hobi olsun diye yapılan bir şey değil. Bu bir yaşam biçimi. Belgesel ne bir meslek ne de bir hobi; derdi olanın bir yaşam biçimi" diye cevap verdi.

 

 

 Kibar Dağlayan Yiğit hayata dair küçük öyküler yazarak başlamış yazım hayatına.  Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmini ilk izlediğinde çok etkilenmiş, sinemaya ilk merakı o zaman başlamış.Metin yazarlığı atölyesi için gittiği BEKSAV'da tesadüfen girdiği sinema atölyesi, yaşamında bir dönüm noktası olmuş, küçücük  kamerasıyla 'küçük' insanların hikâyelerini evrensel bir bakış açısıyla anlatmış. Belgeselleri birçok festivalde ve üniversitelerde gösterilen Yiğit  2013 yılında Bursa Kadın Kısa Filmleri Festivali'nde Onur Ödülü'ne layık görülmüş.

 

Halen Zeugma Film Festivali belgesel bölümünün ve Belgesel Sinemacılar Birliği'nin gösterim koordinatörlüğünü yürüten Kibar Dağlayan Yiğit 1968 Kiğı (Bingöl) doğumlu.

 

Camdan Köprüler Van Gölü Film Festivalinde Belgesel Dalında Finalist Oldu.

İplik Hayatlar'dan İki sene sonra Camdan Köprüler'i çektiğini anlatan Yiğit, bu belgeselimde  Doğu'dan gelen Kürtlerin Batı'daki çalışma koşullarına eğildim. Giresunlular Derneği ile birlikte diğer birçok dernek ve festivallerde gösterdiğimizde batıdakiler o kadar çok sevdiler ki. Çünkü burada gösterdiğim şey iki halk arasındaki bir sorun değil, devletin yanlış politikalarıydı. Aslında film bir daha camdan köprüler olmasın diye yapılan bir film. Bolu'daki izleyicilerden birisi "Ben bu çocukların neden taş attığını anladım, ben olsam ben de atardım" dedi. Muhalefet edeceğini sanmıştım ama onun böyle söylemesi ödüllerin en büyüğüydü benim için diyerek yanlış politikaların sonuçlarını bu belgeselde doğru mesajlar vererek izleyiciye ulaştırdığını anlatıyordu.

 

 

 Camdan Köprüleri  Onat Kutlar Film Festivali ve Sine Mardin Film Festivali gösterim için istediğini söylerken, Van Gölü Film Festivali'nde belgesel dalında finalist , Batman Yılmaz Güney film festivalinde finalist olduğunu . Çeşme Film Festivali'nde, Dikili Film Festivali'nde, Bozcada Film Festivali'nde ve daha birçok festivalde gösterildiğini ifade ediyordu Kibar Dağlayan Yiğit.

 

RÜZGÂRIN ŞARKISI

Yiğit, Rüzgarın Şarkısı Belgeselinden ekolojiyi odağa alan bir belgesel diye söz ediyordu ve ekliyordu… Rüzgârın Şarkısı'nı Malatya'nın Arguvan ilçesinde çektik. 30 dakikalık, ekolojiyi odağa alan bir belgesel. Orada yaşayan insanların gündelik hayatlarını anlatan çok sevimli ve neşeli bir belgesel. Hani şair der ya "insanların da denize kıyısı olmalı…" Arguvan'da yaşayan insanların coğrafi olarak denize kıyısı yok ama yüreklerinin denize kıyısı olduğunu gördüm. Rüzgarın Şarkısı toprağın, güneşin, suyun insan üzerindeki hallerini anlatan bir film oldu.

 

Yiğit söyleşi esnasında yaşam felsefesini de dile getiriyordu. "Benim çektiğim filmlerin ortak paydasında ne var derseniz;  vicdan ve insan var, samimiyet var. Belgesel bana vicdanlı olmayı öğretti. Dünyanın tek ırkı insan, ideolojisi de vicdan bana göre. Birinin Kürt, Türk ya da Alevi olması benim için önemli değil. Benim için insan olması önemli aslolan insandır ve cinsiyetsiz, kimliksiz bir dünyaya inanıyorum.  Bana cinsiyetimi, ırkımı, dinimi hatırlatmayacak bir dünya istiyorum diyen Yiğit, çocukken solcuları iyi insanlar,sağcıları kötü insanlar bilirdim ( hayatım boyunca vicdanlı solculardan hiç yanılmadım )zaman geçtikçe ideolojilerin,etiketlerin hayatın bir yerinde bir noktasında anlamsızlaştığını öğreniyor insan.Şimdilerde yine insanları ikiye ayırıyorum. Vicdanlı olanlar vicdanlı olmayanlar diye. Kısacası ideolojisi, cinsiyeti,ırkı ,dini, kariyeri ve yer yüzünün hiç bir etiketi anlam bulmaz insanda eğer ki vicdan diye bir kimliği yoksa üzerinde ... Diyerek yaşamında vicdanın ne denli önemli olduğunu söyleşimiz süresince vurguluyordu.

 

 

Ben filmlerimde gördüğümü anlatmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de elimden geldiğince farkındalık yaratmak istiyorum. Dünyada insanın değeri yok. Aşkın, duyguların içi boşalıyor. Üretim yok. Sadece tüketmek üzerine kurulmuş bir toplum var ve belgesel de bu işin bir vicdanı" diyerek yaptığı işin insanı boyutunu vurgularken altını kalın çizgilerle çiziyordu.

 

Yiğt'e filmlerinizde neden hep kadınlar ve çocuklar başrolde diye sorduğumda "Kameranın kapitalizme, kirlenen dünyaya karşı bir silah olduğunu düşünüyorum. O yüzden de filmlerimde kadınlar ve çocuklar başrolü oynuyor. Çocuklar kirlenen bir dünyada yürekleriyle saf kalan tek şey. Biz büyükler, kirlenmişliğe, kötülüğe alışıyoruz, alıştırılıyoruz. Ölümler bizim için doğal bir şey oluyor, çok çabuk kanıksıyoruz ama çocuklar bu kirlenmişliğe direniyor. O yüzden ben çocuklardan çok umutluyum. Onların ileride ırkçı, savaş yanlısı olmayacağına inanıyorum" diyerek çocukların kirlenmesine gönlünün razı olmadığını dile getiriyordu. 

 

 "Bir Çok Sevmelerin Öyküsü: Didem Madak"

"Annesinin yokluğundan şair olan bir kadın" diye bir yazı vardı ve bu yazı beni çok etkilediğini ifade eden Yiğit ; Didem Madak çok vicdanlı bir insan, çok güzel ve duyarlı bir kadın. Şiir yazmak dışında biz kadınlara kadınlık hâllerini hatırlattı. Her şiiri çok büyük bir anlam dünyası. Sokağın, sokak çocuklarının, kadınların, ezilenlerin şairi o yaşadıklarını yazmış. Didem Madak'ın bize bir mektup bıraktığını düşünüyorum . Ben de o mektubu aldım ve Bir çok Sevmelerin Öyküsü Didem Madak belgeselini çektim diyen Yiğit;

Son olarak on bir kadının şiirlerini okuduğu başka bir formatla kurgulana ve son aşamasında olan  Şair Didem Madak' ın yaşamını anlatan  Belgeselin kurgusu son aşamasında  çok yakında gösterime gireceğini bizlere müjdeledi.

Bir dahaki sefere Şair Didem Madak'ı konuşmak üzere söyleşimizi noktaladık.

Yazarın Diğer Yazıları