Ümran Öztürk

Bir Günün Hikayesi

Ümran Öztürk

Yatak odamın penceresinden göz bebeklerime düşen ve yanaklarıma dokunan günün ilk ışıklarıyla uyandım. Günlerdir güneşin soluk rengi bulutların izin verdiği sürece yüzünü gösterebiliyordu. Oysa bugün ne de cömert davranmıştı, perdeleri açmam için adeta beni dürtüyordu. Yatağımdan doğrulup pencereye yaklaştım, perdeleri her iki yana umutla sıyırdım ve ardından radyomun düğmesini çevirdim. Bir güne 'Merhaba!' demekle yaşama yeniden tutunmak böyle bir şeydi aslında.

 

Yeni doğan güneş bugün bana neler armağan edecek diye aklımdan geçirirken kendimi mutfakta kahvaltı masası hazırlarken bulmak hiç de yadırganacak bir şey değildi benim için. Çünkü radyodan gelen müziğin ritmine kaptırmıştım; uzun zamandır bu kadar dingin, bu kadar huzurlu hmemiştim. Özenle hazırladığım kahvaltı masama oturduğumda sabahın ilk aydınlığında ötmeye başlayan komşu horozunun sesi kahvaltıda da bana bir senfoninin tınısı kadar güzellikle eşlik ediyordu.

 

Gece boyunca uyuyan apartman sakinlerinin uyandığı apartman boşluğundan gelen telaşlı seslerinden anlaşılıyordu. Saatler ilerledikçe sesleri giderek yükseliyor, eskilerine yenileri ekleniyordu. Çalışanların işlerine, öğrencilerin okullarına gitme telaşında oldukları asansörün sürekli gıcırtılarla  inip çıkmasından anlaşılıyordu. Bu gürültüler, koşuşturmalar, kapı çekmeler, anahtar şıngırtıları yerini giderek sessizliğe bıraktı. Şimdi koca binada koyu bir sessizlik hüküm sürüyordu. Mutfaktaki işimi bitirip salona geçtim elimde bir fincan kahveyle. Radyomun sesini biraz kısarak alışveriş listemi yapmaya başladım. Günlük sıkıntılardan sıyrılmanın en güzel yolu evdeki eksiklikleri tamamlamak, güzel bir kitap okumak, şiir ve müzik dinlemek ve yazmak.  Tıpkı terapi gibi geliyor bana, birde o yazdıklarımı tartışacak, paylaşacak biri/leri/ varsa hayatında hiç yalnız değilsin duygusu da cabası.

 

Yazmak; sözcüklere sihirli bir değnek gibi dokunmak, dünyayı yeniden anlamak, denizde kulaç atmak, evrenin en derinlerine kanatlanmak, sevdayı en derininden yaşamak gibi bir şeydir benim için. Hayatı ve insanı anlatmak, anlatmaktır yazmak . Ölümsüz bir sanat eserinin inşası gibidir. Dil'in içinde olmaktır bu. O büyülü dünyaya girdiğiniz zaman artık sizin gıdanız, çayınız kahveniz, yalnızlığınız, vuslatınız, öfkeniz, sevinciniz, köyünüz, kentinizdir. Yüreğinizin sesini kalp süzgecinden süzerek akıtırsınız kağıda. Dil'in gücüyle Dünyanın kalp atışını ta yüreğinizde hissedersiniz. Ama bizi en çok besleyen de kitap okumaktır.

 

Kitap okurken beni etkileyen cümlelerin mutlaka altını çizerim, bu benim okuma hızımı yavaşlatsa bile. Aylar sonra tekrar elime aldığımda o çizili sayfalar bana bir çeşit o kitabın özetini verir. Ayrıca kitap okuma benim için bir program dahilindedir. Öyle göz gezdirmek gibi değil, kitabı elime aldığım zaman yarım kalan hiçbir işim olmayacak ki aklım orada kalmasın. Kitabın içine girmeliyim, kitabın beni götürdüğü yere gitmeliyim.

 

Gazeteye yazdığım köşe yazısının son rötuşlarını yaptım. Mutfaktan bir fincan çay alarak balkona çıktım. Hava kararmaya başlamış, akşamın serinliği çökmüştü. Sabah paldır küldür apartmandan ayrılanlar şimdi sabahın tam tersine daha sakin, ağır ağır, yaşam enerjisi düşmüş birer ikişer evlerine dönüyorlar. Sokakta ayaküstü sohbetler, bakkaldan yapılan son alışverişleri balkonumdan izliyorum. Evlerin pencerelerinden sızan ışıklar akşamın çöktüğünün habercisi gibi. Bir anda karanlığa gömülen sokak, sokak lambalarının yanmasıyla aydınlandı. Merdivenlerde gürültülü konuşmaların yankılarını, Asansörün kapısının her açılışını balkondan duyuyorum.  Akşam saatleri; günlük koşuşturmalara mola verdiğimiz saatlerdir. Günün kritiğinin yapıldığı o dinlenme saatleri. Yılın en kısa günleri olan bu günlerde geceye doğru hızla yol alır.

 

Yine çökmüştü sokaklara ateşin bile üşüdüğü kapkara sessiz ve soğuk gece. Kentin yoksul kesimlerinde geceler daha kara, daha korkutucudur, yıldızlarla ışıl ışıl olsa da. Hep o saatlerde ezgiler yükselir, yeni umutlara doğru yol alırsın. Hiç bir şey avutamaz o an,  ya bir hatıra yakamıza yapışır  geçmişe saplanır kalırız, ya da geleceğe dair yeni umutlar besleriz yüreğimizde. Bir şarkının melodisinde kapanırken gözlerim derin dehlizlerde yol bulmaya çalışan bir pınar gibi usulca uykuya dalarım. Benim için açılan kapılarla dolu bir ülkeye girerim güneşin göz bebeğimi ısıtacağı saate kadar oradayımdır.

Yazarın Diğer Yazıları