Ümit Kayaçelebi

MİKROFONDA 55 YIL VE ORHAN AYHAN

Ümit Kayaçelebi

Türk spor medyasının dev çınarı Orhan Ayhan, meslek yaşamında 64 yılı geride bıraktı. Başarılarla dolu kariyerini “Mikrofonda 55 Yıl Orhan Ayhan” kitabında kaleme alan Ayhan, şimdilerde TRT Spor’da seyirci karşısına çıkıyor ve yeni bir programa daha hazırlanıyor. “Ben bir tarihim” diyen usta spikerle geçmişe uzanan keyifli bir söyleşiye imza attık.

Orhan Bey, 2017 yılında çıkan “Mikrofonda 55 Yıl Orhan Ayhan” kitabınızla başlamak istiyorum. Kitabın önsözünü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yazmıştı. Nasıl tanıştınız kendisiyle?

- 1994 yılında Kınalıada’da tanıştık. Kasım ayıydı. Orada yazlığımız var. Biz hanımla beraber adadan çok geç ayrılırdık. Bir gün yine dolaştık, kozalaklar falan aldık. Evi ısıtıyoruz onlarla, güzel oluyor. Bir baktım Sular İdaresi’nin orada, Kınalı’nın Burgaz’a bakan köşesinde genç, boylu poslu, yakışıklı bir adam konuşma yapıyor.

Dedim; “Kimdir bu adam, ne güzel konuşuyor.” “Yeni belediye başkanı” dediler.

Merak ettim, hemen gittim yanına. Eskiden bütün Kınalıada’nın altı foseptikti. Yazın da 35 bin olurdu adanın nüfusu. Dediler ki,“Denizin altından açık denize doğru foseptik deşarj çukurunun açılışını yapıyor.” “Helal olsun, Refah Partisi olarak seçimde buradan 16 oy aldı. Sadece 16 oy aldığı yere bu hizmeti yapıyor. Devlet adamı böyle olur” dedim. Tanışmamız öyle oldu. Daha sonra birçok yerde karşılaştık.

Sizin sunduğunuz maçları takip ediyor muydu?

- Cumhurbaşkanımız benim sıkı seyircim. Bütün Muhammed Ali maçlarımı takip ederdi. Tabii çok yaklaştık birbirimize.

Çok fotoğraflarımız var. Hatta 2016 yılında arabada giderken Muhammed Ali’nin ölüm haberini alıyor, çok üzülüyor. Muhsin Köse’ye diyor ki; “Çabuk Orhan Abi’yi alıyorsunuz, yarın Amerika’ya gidiyoruz.” Birlikte Amerika’ya gittik, cenazede bulunduk. Dolayısıyla hem Muhammed Ali’ye olan sevgisi, benim maçlarımı seyretmesi, hem spora olan yaptığı yatırımlar nedeniyle çok önemli biri. Bugüne kadar spora bu kadar yatırım yapan bir başka politikacı olmadı.

FRANK SINATRA’NIN BİLE ALINMADIĞI MUHAMMED ALİ’NİN ODASINA GİRDİM

Siz efsane boksörle nasıl tanıştınız? Unutulmaz bir yayınınız var Muhammed Ali’yle, anlatır mısınız o günü biraz?

- Frankfurt’ta müsabakaya gittik. Ben tabii hiçbir şey yapamıyorum; ringe yaklaşmak yasak, adım atmak yasak. Organizasyonun sahibi Willy Seller beni çok severdi. “Ben sana kokart vereyim, Ali’nin odasına gir” dedi. “Yahu” dedim, “Biraz evvel Amerika’dan bir uçak dolusu misafiri geldi, almadılar. Dünyaca ünlü şarkıcı-aktör Frank Sinatra 20 dakika önce darıldı. Yakın arkadaşlar ama odaya alınmadı. Maçtan önce odasına kimse giremez, ben nasıl gireceğim?” “Ben patronum” dedi. Taktı bana kokartı, yanıma aldım foto muhabirimi, kapıyı çaldım, içeri girdim. Maça 20 dakika var. Muhammed Ali ekrandan bir önceki maçı izliyor. “Hiç sinirli olmayın bana. Ben Müslüman bir ülkeden, Türkiye’den geliyorum. Şu kadar vatandaşımız var. Şu anda sizin bütün maçlarınızı sabah 4’lerde ben anlatıyorum. Herkesin evinde ışıklar yanmaya başlıyor ve sizi çok seviyorlar” dedim.

O bozuk bakışı uçtu. Ondan sonra sıcak üç-beş kelime ettik. Büyük bir sevgiyle odadan ayrıldım. Sonra aradan 6-7 ay geçti. Rahmetli Erbakan, Türkiye’ye davet etti. Eminim ki Muhammed Ali benden aldığı bilgilerle sıcak karşıladı Erbakan’ın davetini. Burada kaldığı otelde kendisini ziyaret ettim. Beni gördü, hatırladı, şaşırdı. Ali’nin bütün önemli maçlarını ben anlattım. İlk maçı 8 Mart 1971’de Ankara’dan verdik. TRT’nin Amerika’dan ilk canlı yayını. Muhammed Ali, Joe Frazier ile karşılaşıyor.

11 BİNDEN FAZLA MAÇ ANLATTIM

Meslek hayatınız boyunca binlerce maç anlattınız. Çok etkileyici bir kariyeriniz var...

- Şimdiye kadar 11 binden fazla maç anlattım. Boks, kickboks, futbol başta olmak üzere bir sürü maçı sundum.

İlk maçınızı hatırlıyor musunuz?

- Evet, 23 Ocak 1963’te Galatasaray-Milan maçıyla başladım. Hayatım zorlukla geçti. 1962’de imtihan yaptılar. Türkiye Radyoları’nda spor spikerliği imtihanı. Babıali’den 65 kişi katıldı. Ben o zaman 24 yaşında bir adamım. 1.5 ay Haber anlattırdılar. En güzel ben konuşmuşum. Haberleri en güzel ben okumuşum. Çünkü 1957 yılında spor muhabirliğine başlamıştım. 19 yaşındayken Son Posta’da tek başıma tüm sayfayı dolduruyordum. Anlamadığım bilmediğim dal yoktu. Futbolcuların isimlerini de çok iyi bildiğim için oradaki rakiplerime fark attım. Birinci Orhan Ayhan Son Posta spor muhabiri, ikinci Alp Sirek Tercüman spor müdürü, üçüncü İhsan Biricik Tercüman istihbarat şefi. Rakiplerime bak. İhsan Biricik bir gün kıskançlığından dövecekti beni! (Gülüyor)

Spor spikeri olmak hayaliniz miydi gençliğinizde?

- Hayır, beni Halit (Kıvanç) Abi zorla imtihana soktu. O dönem arkadaşım Oktay telefon açıp “Orhan spor spikerliği açılıyor, seni de yazıyoruz” dedi. “Hayır, benim ne işim olur” diye karşı çıktım. Bir baktım telefon çalıyor; arayan Halit Kıvanç. “Orhancığım ben İngiltere’ye gidiyorum, BBC’ye, spor spikerliği imtihanına senin ismini de yazdım” dedi. Bizde emir demiri keser. “Peki abi” dedim ve imtihanda ben birinci oldum.

BEN BİR TARİHİM

O günden bugüne başarılarla dolu 64 yılı geride bıraktınız...

- Hâlâ bomba gibi gidiyorum. 7 Ocak’ta 84 yaşıma giriyorum. Her hafta cumartesi sabahları TRT Spor’da 30-40 dakikalık bir program yapıyorum. Makine gibi, 35 dakikalık programı 38 dakikada bitiriyorum. Banda alınıyor. Ama bugüne kadar hiçbir üniversiteden talep gelmedi biliyor musunuz? Şaşkınım, oysa ben bir tarihim. Benim programlarımı seyretseniz şaşırırsınız.

Meslek yaşamınızın unutulmaz anlarından da bahsedelim biraz...

- Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçından önce iki takımın teknik direktörlerini yemekte bir araya getirmiştim. Galatasaray’a dört şampiyonluk kazandıran Brian Birch ile Fenerbahçe’ye iki şampiyonluk kazandıran Didi’yi. İkisini maçtan önce yemeğe aldım. Var mı böyle bir gazetecilik? Hiç kimse bunu yapamaz. Türkiye’de futbol demek, Fener-Galatasaray demektir.

“MEŞİN YUVARLAK” LAFINI BEN İCAT ETTİM

Şimdiki meslektaşlarınızı nasıl buluyorsunuz?

- Şimdiki spikerlerin hepsi aynı kelimeyi kullanmaya başladı. Ona çok sinirleniyorum. “Dışarıdaa, dışarıdaaa!” Auta giden top hep “dışarıda”. Başka laflar söyleyin. “Meşin yuvarlak” lafını ben icat ettim. “Neden, hep top top top” dedim. İhsan Biricik’e dedim ki, “Abi ben başka bir şey yapayım. Biz gazeteciler aynı cümle içinde aynı kelimeyi ikinci kez kullanmayız. Bu konuşurken de böyle olmalı. Ben bir şey buldum; meşin yuvarlak.” “Harika!” dedi. Meşin yuvarlak öyle bir tuttu ki, şu an bütün o toplar naylon ama hâlâ meşin yuvarlak diyorlar.

 Kaynak: Behlül Aydın

Yazarın Diğer Yazıları