Ümit Kayaçelebi

MACAR ŞEMONUN ORTASI FÜZE UÇUN'UN VOLESİ

Ümit Kayaçelebi

Futbol her yaşta her dönemde hep bizlerin en büyük tutkusu en önde gelen sevdası olmuştur. Dünde öyleydi bu günde öyle. Ama şöyle bir zaman tüneline daldığımız zaman aslında asıl güzelliklerin geçmişin sisleri arasında kaldığını görürüz. Bende bu gün bu sisleri aralıyor sizi 50 li 60 lı ve birazda 70 li yıllara götürmek istiyorum.

Buyurun hep beraber sizinle bir geçmişe doğru seyahat edip bakalım eskiden Van’da futbol nasıl oynanırdı? Kimler vardı?

Efendim, çocuktuk boş zamanımızda ya mahallede ve ya okulda pantolonumuzun paçalarını katlar lastik topun  peşinde koşar dururduk. Ne eşofmanımız vardı ne  kramponumuz ne dizliğimiz ne de formamız. Ama içimizde hep topun peşinde koşmak vardı. Annemiz babamız kızsalar da azarlasalar da dövseler de top peşinde koşturmak bizim için bir tutkuydu.

Bir çok mahallede her mahallenin mahalle futbol takımları vardı. Bizde olmasa bile bazı mahallelerde, iş daha organize olup hemen, hemen o günkü mahalli futbol takımları kadar, olmasa da onlara yakın ciddi mahalle takımları vardı.

Mesela Haraba (Şabaniye) Mahallenin takımı çok güçlüydü.  Yine Metin Irakların olduğu Çavuşbaşı takımı zor yenilen takımlardı.

Eh o zaman Van da bu kadar binalar, siteler yok daha ağaçlar katledilmemiş yeşillikler yok edilmemişti her tarafta çayır sahalar mevcuttu.

Okul zamanları dışında hep top onamaktı işimiz. Bazen de başka mahalle takımlarına takviye için giderdik. Allah selametlik versin benim kadim dostum Turan Özpınar iyi topçu olduğum için beni alır bisikletle Buzhane mahallesine  götürür maç oynadıktan sonra tekrar o yorgunlukla beni alır getirir şehre bırakır tekrar dönerdi. İşte biz böyle arkadaştık. Bu gün bazen gider Turana derim; Yahu sende ne akıl kendin kadar adamı nasıl götürüp getiriyordun dediğimde cevap vermez gülümser. Nerde o arkadaşlık nerde öyle arkadaşlar şimdi Diyojen gibi eline fener al ara ki bulasın.

Bizim Eski Banka Sokağında da mahalle arasında top oynardık. İki şer taş bulup koyar sonra üzerine ceketlerimizi bırakırdık kale iyi belli olsan. Ne kırılacak cam vardı ne de bize karışan. Bize karışsa karışsa Hacı Nuhi Polatoğlu karışırdı rahmetli. O olmadığı zaman top oynardık. Bilirdik o Nuh Palas Otelindedir. Geleceği vakit paldır küldür kaçardık ve maç biterdi. Hacı Babadan çok korkardık. Korkudan kaçınca kalelerin taşları yerinde kalınca hacı baba gelir taşları  bastonuyla kenara atardı. Tabiî ki maçın tekrarı da olmazdı kaldığı yerden de bi daha devam etmezdik.

Çocuk aklı ya. Kendimize göre iki takım kurduk. Beşiktaş ve Galatasaray. Dedik lig yapacağız ve her maç iki puan rövanşlı olmak üzere oynadık ve neticede Beşiktaşlılar şampiyon oldu.

Bu bizi üzdü. Dedik bi sezon daha yapalım olur mu olur. Yeni Rakibimiz Beşiktaş ama biz o yıl Galatasaray’ın ismini kullanmadık.

Derseniz niye?

O sıralar arkadaşlarla hafta sonu sinemaya gittiğimiz de Öztürk Serengil ve Gönül Yazarın başrollerini oynadıkları <İstanbul kazan ben kepçe> filmi oynuyordu. Filmin içinde de Öztürk Serengil ve arkadaşlarının şöyle bir bıçkın grubu var<Sosyete  şakir ve bilumum vatmanları> film bitti bu isim aklımıza takıldı.

Arkadaşlara dedim bizim takımın adı<Sosyete şakir ve bilumum vatmanları> olsun mu? Arkadaşlar da olsun deyince biz o isimle maçlarımızı oynadık Beşiktaşlılardan  rövanşı alarak o yıl <Sosyete şakir ve bilumum vatmanları> olarak kendimizce şampiyon olduk

İşte böyle sade ve içten idik. Takımlarda kimler mi vardı? Bizim G.sarayda Rahmetli Davut Kılıçlı, Halil Özvan, Cafer Özvan, Emin Koç ve ben,. Beşiktaşlılar; Veli ve Halil polatoğlu, Cezmi Özvan, Ruhi Bingöl, Sadi Arif oğlu, Fayık.

Arkadaşlarımızdan sadece Davut Kılıçlı rahmete gitti diğerleri sağ bir araya gelende o günleri yad eder dururuz hala.

Top koştururken hep kendimizi birilerine benzetirdik. Onun gibi  olmak isterdik. Olurmuyduk asla! Ama o isimle anılmak ta bizleri mutlu kılardı. Çocukluk ve gençlik yıllarında top oynarken iyi koştuğum için arkadaşlar beni o yılların Siyah incisi Pelenin ismiyle çağırırlardı. Arkadaş, Ben ne esmerim, ne de kara olmamama rağmen ismim peleye çıkmıştı. İşte avuntu.

O yıllarda Fenerbahçeli olanlar eğer kaleye geçmişlerse kendilerini <Özcan> sayarlardı eğer ilerde oynuyorlarsa <Lefter> sayarlardı. Beşiktaşlılarda <mikro Mustafa> diye anılanlar olurdu. Mikro Mustafa dedikleri Beşiktaş’ın santraforu  9 numarası kısacık ama topa çok iyi yükselip kafayla çok goller atan bir futbolcusu.. Hatta ona izafeten < Ya Mustafa ya Mustafa kornerden gol atar kerata> diye adına şarkı bile vardı.

Galatasaraylılara gelince; 50 ve 60’lı yıllarda Galatasaray’ın iki önemli oyuncusu vardı. Biri Taçsız kral Metin Oktay ve diğeri de <Berlin Panteri> diye tarihe geçen Turgay Şeren. Berlin de oynanan milli maçta Almanya’yı 2-1 yendiğimizde maçı lehimize Turgay çevirmişti, O maçtaki müthiş kurtarışları ile kendisine Berlin Panteri lakabı takıldı.

İşte çoğu kaleye geçtiği zaman kendini Turgay sanerken gol atmasını becerenlerde kendilerini Metin sanırlardı. Ruhları şad mekanları cennet ola.

Yani herkes  Mikro Mustafa, Özcan, Lefter, Metin ve Turgay gibi olmak isterdi sözün kısası.

Çocuk aklı veyahut gençlik hayalleri bizi böyle alıp alıp bi yerlere götürürdü

Mahallede, sokakta oynayan okulda da topun peşinden koşmaz da ne yapar? Okulda da ders aralarında veya okul çıkışında yine topa devam ederdik. Yalnız biz Atatürk Lisesinde ortaokul sıralarında yani 63-64 yıllarında Bizim Atatürk Lisesi ile Erkek Sanat Enstitüsü takımları arasında müthiş bir rekabet vardı. Nasıl ki Türkiye liginde G.saray ve Fenerbahçe ile ezeli rekabette Fener bahçenin üstünlüğü söz konusu ise Atatürk Lisesi Erkek Sanat Enstitüsü rekabetin de Erkek Sanat hep öndeydi. Bizim okul onlara karşı hep melül mahzundu. İşin doğrusu Erkek Sanat Enstitüsünde oynayan gençlerin çoğu Van’daki Amatör lig takımlarında oynamaktaydılar.

Ancak ne var ki Atatürk Lisesi de Atletizm yarışmalarında çok rakipsiz idi. Okul yıllarında her yıl 27 Aralık Atatürk koşusunu kazanırdı.

Bu yarışa  bazen Karayolları 11.Bölge  Müdürlüğünden start verilir başlardı bazen de Erciş yolu üzerinden olurdu. Bu yarışlarda da en çok birinciliği bizim Atatürk Lisesinden hep Yılmaz Çarıkçı almıştı. Yılmaz Çarıkçı dediğimiz kişi de rahmetli Fargo Memetin oğludur. Sağdır ve kendisine hayırlı ömürler diliyorum.

Bizler bir zamanların çocukları ve gençleri Türkiye l,liginde (şimdiki Süper Lig) Metin Oktayları ,Lefterleri, Mikro Mustafaları, Özcan Arkoçları, Can Bartuları,  Buldozer Fevzileri, Bombacı Halilleri, , Füze Selamileri, Fikri Elmaları, Berlin Panteri Turgayları ve Nihat-Fethi-Ender ve fileleri gönderleri takip ederken beri yanda da Van da onlar kadar değerli Van da en çok gündeme gelen çok sevilen Füze Uçun vardı.

Neden Füze Uçun demişler? Çok hızlı mı? Değil! O zaman Füze Uçun olmak nereden ileri geliyor?

Füze Uçun Van’da bir değil birkaç takımda oynadı. Hangi takımda oynadıysa topa ondan sert vuranına kimse rastlamadı.

Özelliği topa iyi vole çakmasıydı. Şimdikiler bele yan yan gidip kalecinin yanına kadar gidip burun buruna gidip de gol atamayan eli ayağı birbirine karışanlar varken Füze Uçun o kadar gitmezdi.

Arkadaşları ona güzel orta yaptıkları zaman vay kalecinin haline’ Topu tutsa eli ayağı zıngırdar (Van deyimi) yoksa topu ağlarda görür.

Topa çok sert vururdu Van toprağında ondan iyi voleye çıkan ve  çakan ve ondan sert topa vuran olmadı.

İşte ona en güzel ortaları da Macar Şemo lakaplı (Adını hatırlamıyorum şu anda) arkadaşı atardı. Macar Şemo ona öyle orta atardı ölçüp biçerek adeta bizim bir zamanların Hacisi gibi top Uçun’un ayağına otururdu ve Uçun çaktığı zaman çoğu mutlaka gol olurdu.

İşte o yüzdendir ki yazımızın başlığındaki gibi Macar Şemo’nun ortası füze Uçun’un volesi hala Van halkının o günleri görenlerin yaşayanların bir şarkı gibi dillerindedir hala.

Macar Şemonun nerede olduğunu bilmem de. Ama Füze Uçun diye yad ettiğimiz Uçun Olgaç abimiz şu anda Mersinde ikamet etmektedir. Kendisine sağlıklı günler dilerim

Hey gidi günler hey derken bir gün de şu bizim 50 li 60 lı ve 70 li yıllardaki Van Amatör liginden bahsedeceğim inşallah.

Yazarın Diğer Yazıları