Ümit Kayaçelebi

BİR ZAMANLAR ERDEMÜT

Ümit Kayaçelebi

Bugün Edremit’e doğru bir seyahat yaparak çocukluk günlerini anmak yâd etmek istiyorum. Sessiz sakin kendi halinde birbiriyle aidiyet duygusu  taşıyan insanların hayatlarını paylaştığı yerdi Edremit.

Benim her iki büyükannemde Edremitli olması itibariyle Edremit bizim için özeldi değerliydi. Behiye nenem ve Cemile nenem bu toprağın insanlarıydı. Daha İpek yolunun açılmadığı Devlet yolu ta şimdiki  yukarıdaki şamran kanalının geçtiği yerdi zamanın persallari oto şarkları hep oradan geçer oradan yolcu alırdı.

Çocukken iyi hatırlarım Şamram kanalı üzerinde bir köprü vardı ben oraya ayakkabılarımı çıkarır o berrak ve ter temiz akan şamram suyunda yaz sıcağında ayaklarımı serinletirdim. Köprünün hemen yanında da iptidai bir yazıhane gibi bir yer vardı başka yerlere gidenler orada beklerdi. Daha sonra 1959 da ipek yolu açılınca artık vasıtalar oradan gidip gelmeye başladı ve Edremit’teki yeni hayat sahilde şekillendi.

O yıllarda Edremit’te fazla bir nüfuz yoktu. Herkes de kendine yetiyordu. Kendi ihtiyaçlarını karşılıyor ve zarururi ihtiyaçları için o zaman şehre iniyorlardı. Dolmuş ve otobüs belirli bir zamana kadar olmayınca bir çoğu Van’a yayan gidip geliyorlardı.

Türkülerde hani diyor ya

“Edremit Van’a bakar

İçinde şamram akar

Öyle bir yar sevmişem

Her Gelen ona bakar..”

Diye uzayıp giden türkünün gerçekten Edremit’in ruhunun hissedildiği, kalbinin attığı, nabzının çarptığı yerdi Edremit. Çok Güzel insanlar vardı saymaya kalksam çok olur ama ben yine de bazılarını saymadan edemeyeceğim.;

İşte bizim yakın akrabamız Refo Dayı, Bazıları ona kör Refo da derlerdi ama o bizim Refa dayımızdı. Tam Künyesiyle Refik Zümrüt. Evleri Eski Cami Civarında idi ve bizim en çok samimi olduğumuz evlerinin kapısını aşındırdığımız evdi onun evi. Ha keza eski Belediye Başkanı Ferit Erkut, İzzet Erkut ve Yusuf Erkutta yabancımız değildi. Çok yakın olduğumuz ve unutulmaz insanlardı onlar.

Rahmetli Cemile nenenin evi de bizim Şerif ağabeylerin hemen yanında iki katlı küçük bir evdi. Dodo Ziya beyle Mustafa Seslisu iyi dost ve arkadaştılar. Onlar bize bizde onlara misafirliğe giderdik. Onların hemen bağlarının yanında da “Gavurun bağı” diye bir bağ vardı aklımda kaldığı kadar. Oraya neden gavurun bağı derler diye sorduğumda; Bağın sahibi mendeburun geçimsiz sinameki bir insan olduğu için bağına da gavurun bağı dediler. Hilafım yok aynen böyle duymuşam.

İşte orada Mustafa amca bazen 8 lik tütününü sarar kağıdını da ütüler dümdüz eder mektup kağıdı gibi yığar sonra bir şeyler yazar dururdu. Cemile hanımla hiç çocukları  olmadı. İstanbul’da Florya’da oturan yakınları vardı hep onlarla gidiş geliş yaparlardı. Mustafa amca ölünce Cemile hanım bir müddet yalnız kaldı ama yine hayatını Edremit’te sürdürdü.

Bu arada 1962 yılında Büyükannem Behiye nene vefat edince dedem Cemile Hanıma giderek sen de yalnız kaldın ben de yalnızım gel seninle izdivaç yapalım deyince Cemile hanım da evet deyince Edremit’te ki hayatını noktalayıp Van’a geldi. Bizim üvey büyükannemiz bile olsa onu hep sevip saydık. Çilekeş bir kadındı ve hayatı hep çilelerle geçmişti. Mutluluğu çok sürmedi 3 yıl evli kaldıktan sonra dedem Ziya bey vefat etti. Ama yine bizimleydi fakat yaşı da ilerlemişti rahatsızlıkları vardı. Bir gün anneme Hanife kızım dedi ben dedi ölmeden evvel biraz birikmiş param var hacca gitmek istiyorum dedi. Annem babam ne diyecek ki git dediler eğer gözün kesiyorsa.

Çünkü o yıllarda kara yoluyla hacca gidiliyor ve aylar sürüyordu. O bunları duymuş ve bilmiş olsa da yok dedi ne kadar zor olsa da ben ahir ömrümde hacca niyetlendim ve gideceğim.

Babam gerekli hazırlıkları yaptı ve o zamanki vasıta ile hacca gitti ve geldi. Onu Ercişte karşılamaya gittiğimizde şekli şemaili çok değişmişti. Sanki karşımıza  bir başkası gelmişti.

Geldi ve rahatsızlığı arttı Doktor İzzettin Bey geldi kaç defa ama tedavi fazla sürmedi. Geldi anneme aynen şunu söyledi;

-Gelinim bak benim fazla vaktim kalmadı benim Edremit’teki evimi ve 15 dönümlük yerimi ben yeni yapılan cami’ye (Hazreti Ömer Camisine) bağışlayacağım sana vasiyetimdir sen sen ol vasiyetimi yerine getir.

Ve bir gün bu fani aleme veda edip göçüp gitti onu akköprü mezarlığına defnettik. Annem vefatını müteakip o zamanki Cami Yaptırma Dermeği Başkanı Mehmet Kuralkana giderek kaynanasının vasiyetini söyleyince onlarda çok memnun oldular.

Resmi işlemler bitti ev bağ bahçe Hz.Ömer Camisine bağışlandığında Rahmetli Mehmet Kuralkan aynen şunları söyledi rahmetli anneme;

-Hanife hanım sen bu bağışı yaptın ya inan ki bir minareyi siz yapmış gibi oldunuz Allah hayrınızı kabul etsin.

Vasiyet yerine getirildi ve bizde manevi bir yükten kurtulduk. Cemile nenenin de gönlü hoş oldu böylece.

Aslında Cemile nene doğuştan ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Ancak zaman içerisinde seferberlikte Müslüman olmuş.

O Müslüman olduğu gün kelime-i şehadet getirdikten sonra hoca ona aynen şöyle seslenmişti;

-Almasd senin adın bundan sonra Cemile olacak Almasd doğdun Cemile olarak yaşa ve öyle fani aleme elveda de.

Ya işte böyle Almasd önce Cemile oldu daha sonra Hacı Cemile Kayaçelebi olarak imanla kuranla göçtü gitti.

 Ruhu şad mekanı cennet olsun inşallah.

İşte bir hüzünlü hayat hikayesini de arada anlattıktan sonra tekrar Edremit mevzu muza dönersek Refo Dayısıyla Hacı Dodosuyla Ferit Babasıyla nice güzel insanlarıyla senelerce yaşadığımız birlikte olduğumuz yerdi.

Edremit insanların her zaman mesire için en çok  gelmek istedikleri bir yerdi. Ulaşım da zordu ama biz kamyon arkasında şöyle böyle yinede gelmeye çalışırdık. Bağ ve bahçeler hepsi emrimizdeydi. İstediğimiz bahçede oturduk ama zarar da vermezdik. Yer içer kalkar giderdik.Gençlerde gelirlerdi Edremit’e onlarda kölların dibinde oturur çalar söyler alemleri sona erince çekip giderlerdi.

Gelsin dolmalar gitsin garnıyarığlar der tencereler kaynar semaverler  kaynar pikabı olan plaklarını çalar bizim gibi olmayanlarda beleşten dinlerlerdi.

Edremit’te çoğu da Gadembas tarafına gider ama geç kalınca orada yer de bulunmazdı. Orası cazibeli yerdi çünkü hemen önünüzde  kumluk ve deniz vardı.

Tahta iskelede ayaklarımı suya daldırıp o denizin dalgalarının sesini duymak o serinliği hissetmek bam başka bir şeydi.

Edremit üzerine söylenen bazı manilerde de Edremit’in gızlarından sitayişle bahsedilir bakın ne demişler;

“Erdemüt üç bucağtır

Suları ılıcağtır

Erdemütten gız alan

Cenneti bulacağtır”

Mani böyle diyor bizde varıp bu sualin cevabını Erdemütten evlenenlere soralım bakalım onlar ne der?

Yine bir mani de;

“Masa masaya benzer

Masa odayı bezer

Erdemütün gızları

Aslik almaya benzer”

Şöyle bir şey var, Van da eskiden hemen hemen her bağ da bahçe de aslik alma ağaçları olurdu. Bu aslik almalar açık ve koyu renklerde alacalı olurdu. Bizim Edremit’in gızlarının bazılarının yüzü de öyle olurdu o yüzden öyle denilmiştir.

Ve yine bizim melleçi armudu da aslik alma gibi olmasa da adete genç kız yüzüne benzer bir durumda olduğu içindir ki bazen kızlara  “gızım senin yüzün aynen  melleçi armudu gibi” denilirdi.

Şimdi her şey orijinalliğini naturalliğini kaybettiği içindir ki ne o aslik almaya ne de  melleçi armuduna  benzer yüzlü gızlar da galmadı maalesef.

Yazının başında niye erdemüt dediğime şaşırmayan burada eski yıllarda Edremit’e Erdemüt derlerdi.

Bir masal diyarı  rüya diyarı  hayallerimizin diyarı Erdemüte şu sıralar dozerler girdi ne bağ galdı ne bahçe.

Bağlarımız da bahçelerimiz de hayallerimizi de yıkıp geçti dozer denen canavarlar.

Artık Edremit desem nolur Erdemüt desem nolur?

Hey gidi günler hey…

Yazarın Diğer Yazıları