Şükran Akçap Yurtkuran

Şah / Mat

Şükran Akçap Yurtkuran

Hiç kendinizi satranç tahtası üzerindeki taşlardan herhangi biri olarak düşündünüz mü?

Bence hiç böyle bir düşünceyi ertelemeye gerek yok, temayı hemen senaryolaştıralım.

Şimdi, satranç tahtası üzerindeki taşları gözümüzün önüne getirelim.

Her bir taşın kendine has özel hareket yönleri vardır. Taşların görevi, tıpkı kendileri gibi aynı göreve sahip rakip taşlara karşı şahı korumaktır.

Şah en güçlü taş olmasına rağmen, kendisine bahşedilen karede "öyle bekleyeyim, ne de olsa beni korumak zorunda olanlar var" diyemediği gibi böyle bir şansı da yaratamaz zaten.

Şah kendi ekseni etrafında dönerken, diğer taşların hareket alanlarını korumalarını sağlamak ve mat olmamak için icap ettiğinde ileri ve geri hareket etmek zorunda kalır. Bu eylem her zaman ileri gidilemeyeceğini, bazen de geri gidilmesi gerektiğini hatırlattığı gibi geriye giderken durup birde düşünmeyi de sağlamalıdır.

Bazen bir şeyleri elde etmek için başka bir şeyleri de feda etmek zorunda kalınabilir.

Şahın, vezirin, atların, fillerin ve kalelerin görevleri yanı sıra hemen ön sıraya dizilmiş bir piyon ordusu vardır. İşte asıl görev onlarındır. "Her piyon, akıllıca hareket edip, uhulet ve suhulet içinde hamle yaparsa, potansiyel birer vezir, at, fil ve kale olma şansına sahip olur" desek de içsel âlemlerinde vezir olmayı hayal ederler. Ya da bulunmuş olduğu kareye ilişen olmazsa, oyun sonuna kadar piyon olarak değişime uğramadan kalabilirler. Ancak gerçek o ki, hiçbir piyon oyunda saf dışı kalmak istemez.

Asıl gaye, ekip halinde herkesin görevini yapmasıdır. Yani tüm taşlar görev bilinci içinde kollayıcı ve birbirini tamamlayıcı olursa hep birlikte istenilen amaca ulaşılır.

Satranç tahtasındaki her bir taşın asıl amacı, güvenilir bir kare bularak hayatta kalmayı başarmaktır.

Yine bilinmelidir ki, şahın yok edildiği bir satranç tahtasında diğer taşların varlıklarının hiçbir önemi yoktur.

"Taş Yerinde Ağırdır" atasözümüzde anlatıldığı gibi satranç tahtası üzerindeki taşların, bulundukları karelerde güven içinde kalmaları için maalesef ağır olmak gibi lüksleri de yoktur.

Satranç tahtasındaki taşları sistemli yönlendirmedeki gayemiz, rakibinize karşı galip gelmeye çalışmak olsa da, bazen centilmen davranışlar da oyuna keyif ve anlam kazandırabilir. Bilinmelidir ki, satranç asla bir savaş oyunu değildir. Örneğin, oyunu kazanacağınıza kesin kanaat getirmişken, rakip oyuncuya elinizi uzatarak beraberlik istemeniz gibi. Böyle bir sonuç sizi oyunun birincisi yapmayabilir. Ama unutmamalısınız ki bu davranış sizi birincilikten öte yüce bir mertebeye taşıyabilir.

Satranç, aynı yaşamda olduğu gibi süresi belli olmayan bir oyundur.

İşte hal böyleyken, insanın da güvenilir bir yaşam içinde olması için önce akıllı olması ve takibinde de doğru olarak benimsediği ilkeler doğrultusunda plan ve program yaparak yaşaması gerekir.

Ayrıca, aklı-selim sahibi insanların satranç taşları gibi görev alanları da kısıtlı değildir. Doğru ve bilinçli yaşayan insanlar yollarını kendi çizer. Arzu ettikleri gibi istikametlerine yön verirler.

Satranç oynarken, galibiyet almak için doğru hamleleri kitaplardan öğrenebiliriz. Ancak yaşamımızı idame ederken unutmamalıyız ki, kitaplarda yazılmayan kendimize özgü fikirlerimiz ve duygularımız da bize en iyi yolu gösterebilir.

Yani sonuç olarak, durup bir düşünelim; biz ödün vermeden mutlu ve bahtiyar olarak yaşamak istiyorsak, aklımızın ve duygularımızın arasında bocaladığımız zaman, yüreğimizin sesini dinleyip bize yön vermesine izin verelim.

Yazarın Diğer Yazıları