Şahin Akçap

Türkiye’nin ötesinde

Şahin Akçap

Çok önceleri öğretmen arkadaşım Nuri Şimşek, Avrupa’ya giden kızının gözlemlerini anlatmıştı. Bizden yüzyıl ileride olan (Belki de daha fazla) Avrupa’da sadece insana değil tüm canlılara verilen değer ile toplumunu barış içinde bir arada yaşaması başarılmıştı. O Avrupa ki 1939 yılında başlayan 1945’lere kadar süren ve her yeri kasıp kavuran 2.Dünya Savaşını yaşamıştı.

Bugün o kanlı ve yıkıcı savaştan çıkan ülkeler el ele ve Avrupa Birliği çatısı altında topladıkları uluslarıyla alt yapı sorunlarını çözmüş Doğu ve Asya ülkelerinin fersah fersah önüne geçmişlerdir.

Ya biz?

İspanya’ya öğrenci değişimi (Eresmus) ile giden kızım anlatıyor. Alt yapıda sorunlarının olmadığının, kitle ulaşımlarında hızlı trenle kent ve kasabalar arasındaki mesafelerin kısaldığını ve zamanla nasıl yarıştıklarını anlatıyor.

“Yaya olduğu kaldırımdan diğer kaldırıma hareket ettiği an motorlu taşıt sürücüleri araçlarını durduruyor. Yani yağmurda yanınızdan vınlayarak geçen araçların tekerleğinden çıkacak kirli suyla da ıslanmıyorsunuz. Kent ve kasaba içi yollar koca bulvar caddeler gibi. Bu yolları yaparken gâvur dediklerimiz iki yüz yıl sonrasını düşünmüşler. Kiralayacağınız evin elektrik suyunun giderini ev sahibi üstleniyor. Yani kiracıya özel mülkiyet sahibinin gösterdiği bu yakınlığı düzenleyen yasalar olası ev sahibi-kiracı kavgaları işin başından gidermiş.”

Yani raylı sitemi elin oğlu siyasi getirim aracı olarak veya nostalji olsun diye döşememiş. Kent ve kasaba trafiğini motorlu taşıt hengâmesinden kurtarmak için en doğru ve kolaycı taşıma biçimi olan hızlı tren ve metroları yaratarak çözmüş. Bugün ülkemizde karayollarının alt yapısı için ha babam akıtılan milyarlarca liranın önüne hızlı tren hatlarını yaygınlaştırarak geçmiş.

Türk kafasıyla soruyorum:

“Yemekler nasıl yemekler?”

Duraksıyor kızım…

“Çorbayı çok özledim… Tarhana’yı…” Diyor.

“Ya yardımlaşma.” Diye soruyorum.

İspanya’da önemli bir nüfusu oluşturan Katalanlardan söz ediyor.

“Metrodan ağır valizimi taşımaya çalışırken yaşlı bir teyze yardım etti. Ben Katalan’ım dedi.”

İspanya’da farklı bölgelerde farklı etnik değere sahip insanlar yaşıyor. Ancak devlet ve devlet yönetimini elde tutanlar çağdaş bir yönetim sergileyerek yurttaşlarını ötelemiyor, dinsel değerlerini ayrıştırmıyor, mezhepsel ayrımcılıkların söylemlerinde bulunmuyor. İspanya Kraliçesi bile adı usulsüzlüğe karıştı iddiaları için yargıda hesap verebiliyor.

Bütün bu gözlemler ve izlenimler sonucunda Türkiye Cumhuriyet’in Kurucusu Mustafa Kemal’in neden illa da Batı’ya yönelmemizi istediğini pekâlâ çok iyi anlıyorum.

Ve bu düşünceleri yazdığım için de birilerinin çıkıp:

“Bu ülkeyi beğenmiyorsan defol!” Diyebileceklerini de biliyorum.

Ve ben de ısrarla diyorum ki:

-Biz neden Avrupa’nın gerilerine düşelim? Ne eksiğimiz var? Niçin insanımıza bu dünyanın cenneti yerine cehennemini yaşatalım? Niçin bu dünyada yargısı, hukuku, insan hakları ve çalışma koşulları dibe vurmuş bir ülke olarak anılalım?

Bunları sorgulama hak ve özgürlüğüm var değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları