Şahin Akçap

Öğretmen!

Şahin Akçap

Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği bölümündeki öğrenciler Antalya merkezindeki okullarda Pazartesi ve Salı günleri staj yapıyorlardı. Bu gencecik kızlar ve delikanlılara bakarken öğretmenlikte ilk göreve başladığım yılları anımsıyordum. 
Çektiğimiz görev yeri belirleme kuraları sonunda ülkenin dört bir yanına dağılmıştık. Şansıma; Şanlıurfa'nın, Harran'daki, Akçakale ilçesinin bir köyü çıkmıştı. 
Harran Ovasında görev yapmak benim için hem büyük bir şanstı, hem de olanaksızlıkların diz boyu yaşandığı köyümde şansızlık. 
Şanstı, çünkü Bekir Yıldız gibi bir dev öykü yazarının göbek bağı düşürdüğü toprakları yaşayarak öğrenecektim... Şanstı, sevgili can dostum ve arkadaşım Necdet Altıntepe ile yollarımız Şanlıurfa'da kesişecek, hiçbir zaman unutamayacağımız günleri yaşayacaktık.
Staj yapan genç öğretmenlerin elini sıkarak onlara şunu sormuştum:
- Reşat Nuri Güntekin'in ölümsüz romanı Çalıkuşu'nu okudunuz mu?
Yanıtları olumlu olunca, sözüme devam ederek:
-Öğretmenliği Çalıkuşu romanındaki Feride öğretmenle sevdik. Öğretmen adaylarının can suyu Çalıkuşu'dur Demiştim.
Bizim zamanımızda öğretmen olmaya engel sınav barikatları yoktu. Daha önemlisi çektiğin kuranın olduğu yer neresi olursa olsun gitmek vardı. 
Şimdi Eğitim Fakültesi Öğrencileri için KPSS var. Okulu bitirmek yetmiyor. Yeterli olup olmadığınızı kanıtlamak için bu sınavlardan geçmeniz gerekiyor. Formasyon ve akademik bilgi için sınavlar olumlu. Ancak bu sınavların ruhunda öğretmenlik idealizmi var mı, yok mu işte o tartışılır.
Öğretmenlik görevinde tam 34.yılımı çalışıyorum. Yani çeyrek yüzyılı çoktan devirdim.
Emeklilik mi?
Gözümde tütüyor. Yasalar gereği dilediğimde emekli olma hakkım var... Ancak hayat ne yazık ki emeklilik şansı vermiyor.
Neden mi?
Memur ve öğretmen maaşları belli... Sağ olsun öğretmenin gerçek dostu siyasiler ve cesur yürekli yöneticiler ek ders ücreti diye fazladan girilen derslere ücret koymuşlar. Onlarla iki yakamız bir araya getirmeye çalışıyoruz. Ama emekli olunca maaşımızdan dörtte bir kesilecek ve ek ders hakkını kaybedeceğiz. İşte o zaman uzakta okuyan evlatlarımıza üç kuruş harçlık göndermekte zorlanacağız. Bazılarımız evlatlarının arada sırada göndereceği takviye harçlıklarına muhtaç olacak. Eskiden büyüklerin küçülen giysilerini giyerdi çocuklar. Şimdi emekliler evlatlarının bir kenara koydukları eskilerini giyer oldu.
Yani 35'e merdiven dayamış bir öğretmen olarak sessiz ve sakin bir köşede geri kalan ömrümüzü sürdürmek, yaşadıklarımızı bir anı kitabında toplamak hayal! Ve hayatın işaret ettiği sonda belli:
-Ağaçlar gibi ayakta ölmek!
Hâlbuki devlet baba insan gibi yaşayacağımız kesintisiz bir emekli maaşı verse, çarşı pazarda boynumuzu devirmezse emekli olacağız. 
O kadar çok emekli olacak öğretmenimiz var ki... 
Ve bizim bıraktığımız yerleri dolduracak nice genç öğretmen adayları... Ekonomik kaygı bizlere noktayı koydurtmazken, gençlerin önünün açılma fırsatını da ne yazık ki vermiyor!
Geçen gün emeklilik işlerinden anlayan bir- iki dostu aradım: 
-Emekli olursak ne geçer elimize, nasıl olur hali vaktimiz? Diye sordum.
"Bekle. Dedi. Maaş katsayısı artacak, üç beş kuruş fazla alırsın belki."Nasihatinde bulundu.
Hep "bekle", "keşke" Sözcüklerin gelgitlerinde kaldı hayatlarımız.
Oysa her gün Antalya Cumhuriyet Meydanına dünyanın dört bir yanından Antalya'ya gelen ben yaştaki turistler gibi olabilirdim. 
Yani:
"Artık dinlenme zamanı!" Diyebilirdim.
Bekle dediler ya... 
Maaş kat sayısı artacak, üç beş kuruş fazla alacaksın diye söz ettiler ya... 
Şimdi o kısır döngüyü yaşayacak ben ve benim durumumdakiler.
Ülkemizin ekonomisinden sorumlu olanlara sormak istiyorum... 
Ve ustalık dönemine geçtik diyen liderlerimize de
-Emekli olunca masraflar azalır mı sizce? 
-Daha mı az harcanır maaşlar?
-Yiyecek, giyecek, ulaşım fiyatları azalır mı?
Bu iki soruya hayır diyorlarsa, o zaman bağıra bağıra sormak istiyorum:
-Peki, neden azalır emekli olunca maaşlar? Emekli olmanın ceza bedeli midir eksilen maaşlar? Ya da bu ülkeye ömür boyu hizmet etmenin ödülü mü?
Sendikalara da seslenmek isterim çığlık çığlığa:
-Ve ey bizi örgütleyen eğitim sendikaları ey! Nedir bu yaman çelişki, çözümü boyun eğmek midir? Böyle gelmiş, böyle gider demek midir?
Ovalarında gezdik bu ülkenin. 
Tanığımız Harran ovasıdır. 
Dağlarında gezdik bu ülkenin. 
Tanığımız Artos Dağları, Bey Dağlarıdır!
Acıyı bal eyledik, sabrımızı sardık halkımızın evlatlarının derdine!
Karşılığımız değer verilmezlik midir?
Biz öğretmeniz!
Mum dediler tarif etmek için. 
Işığını verirken eriyen... 
Şimdi bir yenisini daha eklesinler ve gazetelere sekiz sütuna manşet yapsınlar:
-Öğretmenlik ağaçlar gibi ayakta ölmek demektir!
Sözün özü...
Kör olun demeye yüreğim elvermiyor.
Kör olmayın da görün; emekçilerin dününü, bugününü, yarınını...

Yazarın Diğer Yazıları