Şahin Akçap

Denizlerin dalgasıyız…

Şahin Akçap

Bir halkı nasıl hüzün deryası içinde yaşatırsınız?

Çok basit…

Hayatlarını çalarak, bayramlarını kara bayrama dönüştürerek. Aşlarına, ekmeklerine kan doğrayarak. Ölümü en çok konuşulur kılarak.

Her 6 Mayıs Hıdrellez günü olarak kutlanırdı. İnanışa göre Hıdrellez, Hızır ile İlyas Peygamberlerin yeryüzünde buluştuğu günün adıdır.

Sabahın erken saatlerinde ve henüz güneş doğmadan akan dupduru derelere, ırmaklara koşarak... Deniz kıyılarına inerek… Ve sonra gönüllerde olup ta bir türlü yapılamayanları, sahip olunamayanları yazdıkları kâğıtları suların içine atıp umut niyetine yaratarak…

Yıl 1970’li yıllardı…

Türkiye Amerika emperyalizminin oyuncağı olan ülkeler arasına çoktan karıştırılmıştı. Her Allah’ın günü mavi denizlerimizin bize ait sularına dümen kıran ABD bandıralı 6.Filoya bağlı savaş gemileri özgürlüğümüze demirlemiş, rıhtımlarımızda Coniler cirit atmaya başlamıştı. Onlar görüldüğü zaman bilinirdi ki yakın komşularımızda kargaşa çıkacak ve bir yerlerde silahlar patlayacak, topraklar işgal edilecekti. İşin hazır edilmişti.

“Amerika bizi Komünizme karşı koruyan kalkan.” Olarak gösteriliyordu.

Ve arsız politikacılar çoktan:

“Küçük Amerika olacağız.” Tohumlarını serpiştirmişlerdi.

Ancak Ulusal Kurtuluş Ruhunu ve bağımsızlığı yüreklerinde yaşatan:

“Tam bağımsız Türkiye!” Sloganını unutmayan devrimci gençler sahnedeydi. Amerika askeri donanma güçlerindeki şımarık Coniler de onları tanımaya başlamıştı.

“Go Home!” Diye haykırıyordu devrimci gençler.

“Evine git!” Diyorlardı paylaşımcı ülkelerin en acımasızına.

Ayak direten Amerikalı askerler karga tulumba denize atarak, emperyalizmin dayatmalarına boyun eğilmemesi için gençler öncü güç oluyorlardı.

Mideden ve cüzdandan, siyasi getirim çıkarlarından göbeğinden ABD ye bağımlı olanlar devrimci gençleri halkın gözünden düşürmek için:

“Komünistler Moskova’ya!” Propagandasına sarılıyorlardı.

O gençlerin hepsi de mektepliydi. Ülkemizin okuyan, aydınlık, çağdaş düşünceli gençleriydi. Emekten yanaydılar ve Tam Bağımsız Türkiye mirasını bırakanların zamanın içindeki devamlarıydı.

Ancak kurulan çirkin oyunların sonucunda içlerinden lider olarak çıkan Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan yakalanarak haklarında isyan çıkarmak, devletin ve ülkenin bekasını yok etmek suçundan askeri mahkemede yargılanıp idama mahkûm edildiler. 

Üç yiğit delikanlı Ulucanlar Cezaevinde kurulan idam sehpalarında 6 Mayıs 1972 tarihinde idam edildiler.

Üç can alındı…

O gün Hıdrellez günüydü. Yani Hızır ve İlyas’ın yeryüzüne inip buluştuğu gün... Bizim coğrafyamız insanının umut günü. Ve o güne egemen güçlerin Amerikancı uzantıları Azrail’i davet ettiler. Sandılar ki devrimciler, halkın dostları tükenecek. Sandılar ki:

 

“Bir gider, bin geliriz.” Sözü sadece türkülerimizde sıradan sözlerdi.

1972 yılının, 6 Mayıs’ında darağacında canları alınan gençlerin artçı şoklarının ardından gelen süreç eğer büyüteç altına alınırsa… Ve nüfus müdürlükleri bazında bir araştırma yapılacak olunursa… Deniz, Hüseyin ve Yusuf isimlerinin yeni doğan çocuklara en çok verilen isimler olduğu görülecektir.

Özellikle Deniz adı nüfus kütüklerine en çok kayıt edilen isim oldu. Yani suskun ve sessiz sanılan halkımız farklı bir yoldan tepkisini gösterdi. Yüreklerinin içinden sökülüp alınarak yok edilen gençlerinin isimlerini yeni doğan çocuklarına ad olarak vererek gösterdiler.

Ya onlara idam sehpasını, yağlı ilmiği reva görenler?

Onları da tarihin lanetliler sayfasına çoktan kayıt olarak düştü bile!

Üç gencin idam edildiği 6 Mayıs gece yarısında Ulucanlar Cezaevi avlusunda bulunan Anadolu Ajansı Muhabiri Burhan Dodanlı, Deniz Gezmiş’in idam sehpasında yaklaşık 52 dakika yaşadığını anlatır anılarında.

Hani babasına bıraktığı vasiyet mektubunda:

“Küçük kardeşim okusun. O siyasetçi olmasın, bilim adamı olsun.” Diyen Deniz Gezmiş.

Evet, bugün Hıdrellez…

Bir zamanlar doğayla beklentilerimizi buluşturduğumuz bayramımızdı. Niyetler tutup, umutsuzluklarımızı umuda dönüştürmek için dualar ettiğimiz gün. Ne yazık ki 1972 Mayıs’ından sonra üç yiğit gencimizin ölüm yıldönümü oldu.

Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in o dillerden düşmeyen Acıyı Bal Eyledik şiiri sanki fidanlarımızı yok edenler için yazılmış gibi.  O anlamlı şiirden bir bölümü Deniz Gezmiş ile arkadaşlarını saygıyla ve rahmetle anarak sunmak istiyorum:

Sen olmasan öldürmek ne

Çürümek ne zindanlarda

Özlem ne ayrılık ne

Yokluk ne yoksulluk ne

İlenmek ne dilenmek ne

İşsiz güçsüz dolanmak ne

Gün gün ile barışmalı

Kardeş kardeş duruşmalı

Koklaşmalı söyleşmeli

Korka korka yaşamak ne

Kahrolasın demiyorum

Kahrolma da

Gör beni

Kanadık toprak olduk

Çekildik bayrak olduk

Döküldük yaprak olduk

Geldik bugüne

Ekmeği bol eyledik

Acıyı bal eyledik

Sıratı yol eyledik

Geldik bugüne

Ekilir ekin geliriz

Ezilir un geliriz

Bir gider bin geliriz

Beni vurmak kurtuluş mu?

Kör olasın demiyorum

Kör olma da

Gör beni

Yazarın Diğer Yazıları