Şahbettin Uluat

Salgın günlerinde 23 Nisan

Şahbettin Uluat

Çin'de ortaya çıkan Kovid-19 virüsü beklenmedik bir hızla pandemiye dönüştü her tarafa yayıldı; her ülkeden canlar koparmaya başladı.

Hızlı yayılışı ve ölümcül etkisi işin içinde doğal felaketten başka bir melanet olduğuna işaret ediyordu ama kimse dönüp o melaneti sorgulayacak halde değildi.

Bütün dünyayı korkutmuş, telaşlandırmıştı. Belli bir aşısı, ilacı yoktu.  Başta devlet yöneticileri olmak üzere herkes öncelikle virüsün yayılımını engellemek için önlemler alma derdine düşmüştü.

Temasla ve tükürük damlacıklarıyla yayılan, bulunduğu, tutunduğu yerlerde belli bir süre canlı kalan bugüne kadar benzerleri görülmüşse de eşi görülmemiş bir virüsle karşı karşıyaydık.

Ülkemizde acilen konuyla ilgili bir bilim kurulu oluşturuldu ve o kurulun tavsiyesine uygun önlemler açıklandı. Evlerde kalmamızın, dışarı çıkıp insanlarla temas haline geçmememizin yaşamsal önem taşıdığı ilan edildi.

İzole olmamız, birbirimizden uzaklaşmamız ve virüse fırsat vermememiz gerekiyordu.

Okullarda eğitime ara verildi. Spor karşılaşmaları durduruldu. Kalabalık toplantılar iptal edildi. Camilerdeki cemaat namazları bile salgın atlatılıncaya kadar ertelendi.

İçerilere çekildik.

İçerilerde herkes kendince bir meşgale buldu. Anneler her bayram öncesi yaptıkları gibi temizliğe başladı, öğrencilerin büyük bölümü televizyon karşısına geçip derslerini izlemeye başladı, kimi gençler bilgisayar ve telefon ekranlarına daha çok yanaştı.

Biz kitapseverler de okumaya daha fazla zaman ayırmaya başladık.

Çoktan beridir Van'ın seferberlik öncesi durumunu anlatan ve dostumuz Nedim İlikçi tarafından gazetemiz Vansesi'nde tanıtımı yapılmış olan Sadettin Paşa'nın Anıları kitabını okumak istiyordum. Aldım, okudum.

Sadettin Paşa 1896 yılında İstanbul'dan Van'a özel görevle ve yetkiyle bölgedeki karışıklıkları izlemek, sıkıntılara müdahale etmek ve İstanbul'a bilgi vermek üzere gönderilmiş önemli bir şahsiyetti ve yazdıkları değerliydi.

Paşa anılarında o dönem Türklerin, Kürtlerin ve Ermenilerin yaşadığı, Rus, İngiliz, Amerikan, Fransız, İran elçiliklerinin ve misyonerlerin bulunduğu Van'da işlerin yolunda gitmediğini anlatıyordu.

27 Ocak 1896 günü yapılmış olan ilk kayıtla başlayan Sadettin Paşa'nın anıları 1 Haziran 1896 günkü son kayıtla bitiyordu.

Kitapta Haziran ayının ortalarında patlak veren Ermeni İsyanı ile ilgili bir bilgiye yer verilmemişti.

Van'ın tarihine bu şekilde yoğunlaştıktan sonra elimde bulunan Van Büyükşehir Belediyesi yayını, Dr. Öğretim Üyesi Tarık Ziya Arvas tarafından kaleme alınmış olan "Sultan 2. Abdulhamid Döneminde Van Vilâyeti" adlı kitaba da bakma gereği duydum.

Kitapta 2. Abdulhamid dönemi Van'ının sosyal, ekonomik, idari ve demografik yapısı ayrıntılı olarak, çok sayıda belge ve kaynağa dayalı olarak ele alınıp değerlendirilmiş.

Verilen bilgilerden bir tanesi, Van'da 1876-1909 yılları arasında 11 valinin görev yapmış olmasıdır.  İstanbul'daki merkezi idare şehirdeki istikrarsızlık, bitmeyen şikâyetler nedeniyle sık sık vali değiştirmek zorunda kalmıştır.

Yani Van uzun zamandan beri kaynayan bir şehirdir. Kimi şeyler raydan çıkmıştır.

Sadettin Paşa da anılarında sık sık bu gerçeği dile getirmektedir.

İmparatorluk yönetimi o dönem başta 2. Abdulhamid gibi dirayetli biri olduğu halde bölgede durum sıkıntılıdır.

En azından bu şehir için bölgesel etnik, dinsel sorunların yanında ciddi ekonomik sorunlar da vardır.

***

Aradan yüz yılı aşkın bir zaman geçmiş.

Şimdi artık ülkemiz "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesiyle, Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde kurulmuş olan cumhuriyetle yönetiliyor.

Bulunduğumuz coğrafyada Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti'nden kopartılıp sözde bağımsızlık verilecek vaadiyle diktatörlüklere teslim edilmiş olan ülkelerin halkları korku imparatorluklarında sayısız sorunla cebelleşirken, en küçük itirazlarında inanılmaz cezalarla yüzleştirilirken; vatanları emperyalist ülkelerin sömürü alanı haline gelmişken; bir kısmı yerinden yurdundan edilmiş, aç susuz dikenli tellerin önüne bırakılmışken bizler bağımsız ve özgür bireyler olmanın rahatlığını yaşıyoruz.

Yasalarda yapılan son değişikliklerle milletvekili seçme ve seçilme yaşı 18'e düşürülerek gençlerimizin de özgür iradelerini sandığa yansıtabilmelerinin, milletvekili olabilmelerinin önü açılmıştır.

Üstelik bu yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 100. altın yılıdır.

Dünyadaki ilk ve tek Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın da yıldönümüdür.

23 Nisan'da İstanbul'da Cumhurbaşkanlığı tarafından bir sevgi konseri düzenlenecek. Kıtaların buluştuğu yerde kalpler buluşuyor performansında şehrin yedi önemli merkezinden ünlü sanatçılar eserlerini seslendirecek. Konser iletişim başkanlığının Youtube kanalından yayınlanacak ve tüm dünyada izlenebilecek.

Hiç şüphem yok ki, 23 Nisan, günü, vakti geldiğinde ülkemizin, cumhuriyetimizin değerini bilen yurttaşlarımız tarafından geçmiş yıllardakinden farksız coşku ve heyecanla evlerde de kutlanacaktır.

O gün, benim yaşımdakiler yeniden kendi ilkokul öğrencilikleri döneminde siyah önlük, beyaz yakalıklarıyla gittikleri okulları; okul sırasıyla ve sıralar halinde Eğitim Araçları Merkezi'ne götürüldükleri günleri anımsayacaklardır.

Merkezdeki salonda yerlerini aldıktan sonra rahmetli hemşerimiz Fevzi Leventoğlu Bey'in kontrolündeki sinema makinesinden perdeye yansıyan siyah beyaz görüntülerle cumhuriyetin kuruluşunu anlatan belgeseli nasıl heyecanla izlediklerini; bir günlük de olsa derslerden uzaklaşıp film izlemenin keyfini nasıl yaşadıklarını sosyal medyada paylaşacaklardır.

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.

Yazarın Diğer Yazıları