Şahbettin Uluat

İyi ki varsın Nurgül Öğretmen 1 Önyargılar Yıkılırken

Şahbettin Uluat

Bazı gerçek şeyler vardır ki, en azından başlangıç kısımlarının masal diliyle anlatılmaları yanlış olmaz.

Çünkü masal kadar güzeldirler.

Bir varmış, bir yokmuş.

Anadolu'nun uzak, yeşil ve güzel bir ilçesinde bir ilkokul varmış.

O ilkokulda da ülkemizin diğer okullarında olduğu gibi çalışkan, başarılı, sevilen öğretmenler çokmuş ve Yusuf Öğretmen de onlardan biriymiş. Onun farkı dördüncü sınıftan mezun ettiği öğrencileri yerine o yıl yeni bir birinci sınıf alacak olmasıymış.

Yani bebeleri o yıl okula başlayacak velilerin doğal tercihlerinden biri Yusuf Öğretmen'miş.

Evlatlarını başarılı bir öğretmenin sınıfına verip dört yıl boyunca gönül rahatlığıyla işlerine güçlerine bakma hesabı yapan veliler kayıt sürecinde bu tercihlerini dile getirmeye, çocuklarını onun sınıfına yazdırmak için okul yöneticilerinin kapısını aşındırmaya başlamışlar. Pek çoğu bunu başarmışlar da.

Bu duyarlı aileler bir yandan gözleri pırıl pırıl parlayan mini minnacık afacan oğullarını ve kızlarını bu sınıfa yazdırmış, bir yandan da çocuklarının eğitimi için gerekli diğer her türlü desteği de sağlamışlar.

Öyle olunca da Yusuf Öğretmen'in sınıfı hem öğretmen bakımından hem de öğrenci bakımından okulun en seçme sınıflarından biri olup çıkmış. Gerçekten de çok başarılı bir eğitim yılı geçirmişler. Yılsonunda hep birlikte başarı sıralamasında en yukarılara ulaşmışlar.

Ne var ki, her güzel şey gibi bu rüya da bir süre sonra kaçınılmaz sona ulaşmış. Sonraki yılın başında Yusuf Öğretmen'in tayini çıkınca dört yıl devam edeceği düşünülen bu rüya bir anda kesilmiş. Bu başarılı sınıf öğretmensiz kalıvermiş.

***

Yeni dönem için okul yönetimince sınıfa genç bir öğretmen görevlendirilmiş. Nurgül Öğretmen.

O çocukları konusunda fazla duyarlı aileler ister istemez tedirgin olmuşlar, telaşlanmışlar.

Gidişatı öğrenmek için her gün çocuklarını sorgulamaya, onunla da yetinmeyip idarenin kapısını aşındırmaya başlamışlar.

Hele bir de bu telaşın üstüne Nurgül öğretmenin dişlerine tedavi amaçlı tel takılı olduğu, bu yüzden kimi öğrencilerin anlatılanları anlamakta güçlük çektikleri ile ilgili sözler ortalıkta dolaşmaya başlayınca iş daha da içinden çıkılamaz bir hal almış.

Küçük yerde böyle şeyler çok çabuk yayılır. Bu tel işi de çok çekmemiş, abartılarak kulaktan kulağa yayılmış. Çarşıda pazarda, kahvehanede meydanda veliler de, işsiz güçsüz, ilgisiz kişiler de başlamışlar bunu konuşmaya. 

Düşünsenize, rica minnet bir yolunu bularak öğrencilerini Yusuf öğretmenin sınıfına yazdırabilmiş onca hassas veli böyle bir haber karşısında ne hale gelirler. Tam da o hale gelmişler.

O sınıfta evladı olan kimi anneler "vay benim kara bahtım" diyerek sinelerini dövmeye, kocalarına veryansın etmeye başlamışlar. "Heriiif, herif, gitti bizim çocuk ki, hem nasıl gitti. Gayri eğitimi işe yaramaz. Tez elden şu okula var da, evladımızı o yeni gelen öğretmenden kurtar; yoksa kıyamet günü iki elim yakanda olur" diyerek eşlerinin başının etini yemeye başlamışlar.

Evdeki tartışmalar rahatsızlık vermeye başlayınca da öğrenci velileri bir bir okula dökülmeye başlamışlar.

Okulun kıymetli yöneticileri "yapmayın, etmeyin; biz yeni öğretmenimize kefiliz, hem bizim de kendimize göre hesaplarımız var, çocuklarınızı almayın, düzenleri bozmayın" demişlerse de fayda etmemiş.

Birkaç gün içinde Nurgül öğretmenin tatlı yaramazlarının sayısı azaldıkça azalmış.

Velinin birinde başlayan rahatsızlık diğerlerine geçmez mi? Geçer elbet. Aileler zorlayıp ısrar ettikçe Nurgül Öğretmen'in kalabalık sınıfındaki öğrenciler bir bir buharlaşıp listeden silinmişler.

Silinmişler ama doğa boşluk kabul eder mi? Etmez. Okul yönetimi hiç kabul etmez, edemez.

Eksilen öğrencilerin yerine diğer sınıflarda fazlalık durumuna gelen kimisi başarı bakımından gerçekten mevcut sınıfın seviyesinin altında olan başkaları ile nakille gelenler Nurgül Öğretmen'in sınıfına verilmiş.

Yeni mezun genç ve idealist Nurgül öğretmen ciddi şekilde endişelense de bu tabloya itiraz etmemiş, elimden geleni yaparım demiş ve eğitim öğretim yılının ilk zilinin çalmasıyla geçmiş sınıfının karşısına.

Nurgül Öğretmen derslere başlamasına başlamış ama öğrencilerinden birinin, dünya tatlısı Mekkiye'nin babası Muhammet Bey dedikoduların etkisiyle hala tedirginmiş.

Bir ara izin alıp okula gitmiş ve kızının yeni öğretmeni Nurgül Hanım'la görüşmüş.

***

Masalın bundan sonraki bir kısmını ben kendisinden dinledim; aradan çekileyim, siz doğrudan ondan öğrenin.

Muhammet Bey şunları anlattı:

"İçim hiç mi hiç rahat değildi. Ben de bir gün işimden izin alıp tanışmak için okula gittim.

Doğruydu, diş teli tedavisi görüyordu. Büyük olasılıkla çevremin etkisiyle önyargılı olduğumdan, o gidişimde konuşmasının neredeyse yüzde yetmişini anlamadım. Üstelik sadece dedikodu değildi. Alt ve üst dişlerinde tel vardı.

Eve gelip eşimle konuştum. "Hanım" dedim. "Biz Mekkiye'yi o öğretmenden alalım. Çünkü gerçekten kızımızın eğitimi için uygun gözükmüyor." Eşim de "tamam" dedi. "Madem öyle, başka sınıfa alalım."

Ertesi gün çevremdekiler bana bir başka öğretmen ismi verdiler. Eşimle birlikte okula gittim ve kızımı onun sınıfına aldırmak istediğimi söyledim.

Okulun müdür yardımcısı "Oraya alamayız, o sınıfta otuz beş öğrenci var. Kontenjanı dolu ama istersen başka bir sınıfa almamız mümkün" dedi.

O arada Mekkiye sürekli olarak "hayır baba dedi, ben sınıfımı değiştirmek istemiyorum. Ben öğretmenimden memnunum" deyip duruyordu.  Ben de "kızım bak, falanca kişiler çocuklarını aldılar, o öğretmenle kalırsan eğitimin aksayacak falan dedim.

Kızımız birinci sınıftayken çalışkan bir öğrenciydi ve biz de ebeveynleri olarak "yazık olmasın, çalışkan bir öğrenci, harcanmasın" istiyorduk.  O ise "ben öğretmenin konuşmasının hepsini anlıyorum. Ders anlatmasından sıkıntım yok" diyor, itirazını her türlü sürdürüyordu.

Ben ne kadar ısrar ettiysem kızım çok daha fazla ısrar etti. Gözlerini gözlerimin içine dikip yalvardı. Elimi daha fazla sıkarak beni etkilemeye çalıştı. "Hayır, kesinlikle değiştirmeyeceğim ben öğretmenimi seviyorum. Onun sınıfından ayrılmayacağım," demeye devam etti.

Ben de karşı koydum."Bu öğretmen sanki seni bir yıl mı okuttu da seviyorsun, daha öğretmen geleli on beş yirmi gün olmuş. Sıkıntı yaşarsın. Bak dişleri de telli. Konuşmasından da bir şey anlaşılmıyor."

Kızım beni hiç dinlemiyordu. "Baba ben anlıyorum. Derste biz anlaşıyoruz."

En sonunda eşim anne yüreğiyle devreye girdi. "Çocuk bu kadar çok sevmişse, mutlaka öğretmeniyle iyi bir bağ kurmuştur. Bırakalım sınıfında kalsın," dedi.

Biz de öyle yaptık. Sınıfını değiştirmekten vazgeçtik. 

Tabi biz o zaman öğretmeni tanımadığımız için, önyargılı davrandığımız için o şekilde bir hataya düşmüştük. Anne babalık içgüdümüzle doğru yaptığımızı zannederek yanlışımızda ısrar etmiştik.

Kızımız Mekkiye'nin kendine olan güveni ve kararlılığı sayesinde o ciddi bir yanlıştan kurtulduk. Nurgül öğretmende kaldı ve iyi ki de kaldı.

Elbette diğer öğretmenlerimiz de birbirinden değerli kimselerdi ama kızımız annesinin dediği gibi öğretmeniyle sağlam bir duygusal bağ kurmuştu. Bu değişiklikten ötürü bir bocalama yaşamadı. Derslerinde hep başarılıydı Ayrıca bu mükemmel insanı, öğretmenini her anlamda kendine örnek de aldı."

Devam edecek…

Yazarın Diğer Yazıları