Şahbettin Uluat

İnsanın çağdaş iletişim teknolojileriyle dansı

Şahbettin Uluat

Teknoloji son yüzyılda kazandığı ivmeyle büyük bir hızla gelişiyor.  Gittikçe büyüyen, büyüdükçe ağırlaşan, ağırlaştıkça hızlanan bir kartopu gibi geleneksel pek çok yapıyı ezip geçiyor, değiştirip dönüştürüyor.

Eskiden on yıllarca kullanılan cihazlar şimdi artık birkaç yıl içinde demode olup piyasalardan kalkıyor.

Çocukluk zamanlarımızın büyük kutular halindeki cızırtılı, lambalı radyoları yerlerini yine bizim gençlik zamanlarımızda çok daha küçüklerine, transistorlu olanlarına bıraktığında bunu büyük bir değişim olarak görmüştük. Siyah beyaz televizyon da, renkli televizyon da, betamax ve VHS video cihazları da bizim yaşadığımız yakın zamanların efsaneleriydi.

12-24-36 pozluk analog makinelerle çekilen çocukluk ve gençlik resimlerimizin çoğu siyah beyazdır.  O makinelerin filmlerini bir fotoğrafçıda banyo ettirip bozulmamış (o günkü deyimle yanmamış) olanlarını yine fotoğrafçıda karta bastırtırdık. Benzer olarak fotoğrafçılar marifetiyle yıkanıp kartlara basılan renkli filmler o günlerin bir başka heyecanıydı. Bugünün gençleri bütün bunları bilmezler.

O günlerde hacca giden yakınlarımızdan istediğimiz en baba şeylerin başında radyolu kasetçalarlar gelirdi. Şimdi onlara kim ihtiyaç duyuyor ki! Evlerimizdeki o tarz cihazları çoğumuz çoktan elden çıkardık.

Daha birkaç yıl önce aldığımız 10 - 12 mega piksel büyüklükte çekim yapabilen kompakt fotoğraf makineleri ile zamanında çok büyük talep gören ve çeşitli boyutlarda kasetlere ya da DVD disklerine kayıt yapan el kameralarının bile pabucu dama atılalı çok oluyor. Artık aynı işi onlardan kat be kat daha kaliteli ve bol özellikli cep telefonu olarak bilinen birleşik cihazlar yapıyor.

Cep telefonu demişken, o bile bizim kuşaklar için daha dün ortaya çıkmış ayrı bir efsanedir. Kaba saba ilk cihazlarıyla, zayıf sinyalleriyle insanların elinde görülmeye başladıklarında oldukça pahalı şeylerdi ve sahipleri de ayrıcalıklı kimselerdi. Günümüzde artık her modelden sayısız cep telefonu, her ülkede, en zengininden en yoksuluna insanların elinde ve kullanımda. Cihazlara ve iletişim ağları sağlayıcılığına olan yoğun talep adeta fırtına gibi esiyor; değişiyor, değiştiriyor ve her geçen gün bu alanda büyük yenilikler ortaya çıkıyor.

Yeni model cep telefonları sayısız diğer özellikleriyle o ilk aletleri çoktan tarihin çöplüğüne gönderdi bile. Donanımlar da, yazılımlar da an be an değişip yenileniyor. Yeni kuşaklar torunum Umut Emre gibi bebeklik çağlarında tanıştıkları bu cihazlarla fazlasıyla içli dışlı olmaktan kendini alamayınca birileri bu gücü ve enerjiyi yönetmek, yönlendirmek ve kendi çıkarları için değerlendirmek amacıyla sağda solda kollarını sıvayıp duruyor.

Bir taraftan çeşitli ilginç videolarla, her türden ve her düzeyde oyunlarla, sosyal medya araçlarıyla meşgul edilen gençliğin sınırlı bir kısmı ele geçirdiği bu kısa yoldan giderek kendisine gerekli olan konularda bilgisini, görgüsünü arttırıyor ancak diğer ve daha kalabalık olan kısmı da asla işine yaramayacak ve çoğu zaman da kafasını karıştıracak ışıltılı labirentlerde dolaşıp dururken gençliğinin en güzel zamanlarını hiç farkına varmadan adeta çöpe atıp duruyor. 

Sanal ortamın olmazsa olmazı haline gelmiş çerezlere bağlı reklamlar her kullanıcının kendi talebine bağlı ürünler için olur olmaz ortaya çıkarak tüketim eğilimlerini tetikliyor. Sanal reklam pazarının cazibesi ve canlılığı bu alanda faaliyet gösterenleri de günden güne değişen uygulamalar üretmeye zorluyor.

Evde, otobüste, merdivenlerde, asansörlerde, cami ve kiliselerde, okullarda, derslerde, her türlü sosyal ortamda ve hatta lavabolarda bile elden düşmeyen bu cihazlar, kullanıcılarını içinde ticaret yerleri, eğlence yerleri, teknik hizmet birimleri olan kocaman bir çarşıyı insanın bulunduğu envai türlü zemine taşıyıp duruyor. Alışveriş, kumar, ilişki, eğitim, oyun, eğlence, inanç ve ideoloji, algı yönetimi ve başka pek çok şeyi sağlayan sayısız ortamı insanların ayaklarına getiriyor.

Bu özelliğiyle pek çok bakımdan ve pek çok çıkar grubunun da ağzını sulandırıyor.

Çeşitli yazılımlarla, yöntemlerle balık tutar gibi olta atıp av yakalama derdinde olan sanal hırsızlar, dolandırıcılar boş mu duruyor zannediyorsunuz? Hayır, onlar da boş durmuyor.

***

İki yaşındaki bebekten iş adamına, politikacıya ve toplumun bütün diğer kesimlerine, sayıları her geçen gün artan çok sayıda uygulamayla hitap eden bu araçlar doğal olarak çok hiç zorlanmadan yoğun bir ilgi kaynağı olmayı sürdürüyor. 

El kadar bir cihazın içinde ben diyeyim seksen milyon, siz deyin sekiz yüz milyon farklı kapı küçük dokunuşlarla, tıklarla her yaştan insanın önüne açılıyor; onları içine çekip duruyor.  Şifre isteyeni, para isteyeni, beğeni isteyeni; iyi niyetle üretilmişi, kötü niyetle üretilmişi, ana dilde yazılı olanı, yabancı dilde yazılı olanı, günceli ve tazesi, sönmüş yıldız gibi işi bitmişi, hepsi ilgi bekliyor.

Bilgisayar, cep telefonu, uydu cihazı gibi cihazlar ile o cihazları çalıştıran işletim sistemlerine, programlara, uygulamalara olan devasa talep bu alanlarda iş yapan yatırımcıların sermayelerini ve yetişmiş iş güçlerini daha yoğun olarak kullanmalarını, bu alanlardaki araştırma ve geliştirme süreçlerine daha çok harcama yapmalarını kaçınılmaz hale getiriyor.

Yoğun talep doğal bir şekilde yoğun arzı harekete geçiriyor. Firmalar an be an yeni ürünlerin katıldığı piyasaya rakiplerin baskısı altında yanıt verebilmek için yoğun Ar-Ge çalışmalarına yöneliyor.

Bu arada donanımlarda meydana gelen gelişmeler ile yazılımlarda meydana gelen gelişmeler birbirlerini tetikleyip dururken yazılım ve uygulamalar toplumların kültürlerine, inançlarına, geleneklerine, yaşam tarzlarına, alışkanlıklarına da ulaşıyor. Bu sayılanlarla birlikte insanların beklentilerini, ümitlerini, ümitsizliklerini ve duruma göre korkularını ve sevinçlerini de etkileyip yer yer dönüştürüyor.

Yeni kuşaklarda dikkat çekecek oranda artan bağımlılıklar gençleri toplumdan koparıp asosyal, genetiği ile oynanmış varlıklar haline getiriyor. O da yetmiyor bağımlılık türüne göre anormal davranışlara, bir anlamda davranış kanserlerine dönüşüyor. Yakın zamanlarda bilgisayar oyunları nedeniyle canlarına kıyan çocuklar örneğinde olduğu gibi farklı ve çeşitli zararlar veriyor.

Bu etkileşim ve dönüşüm herhangi bir Ar-Ge çalışması görmeden, teknoloji fırtınasının etkisiyle,   kendiliğinden ve arka planda gelişiyor. Büyük ölçüde kontrolsüz bir şekilde, gelen selin karşısında bulduğu her şeyi sürükleyip götürdüğü gibi kimi değerleri silip götürüyor, bazen yerlerine yenilerini koyuyor.

İnsan topluluklarının bir araya gelerek kendi türlerinin geleceği için çevre kirliliği, silahlanma, doğal dengeler gibi konularda gösterdikleri duyarlılığı o kontrolsüz dönüşüm süreçlerine de göstermeleri gerektiği fikri bugün artık belli çevrelerde tartışılıyor.

Bir belgesel programında (1) Google firmasında ürün müdürü iken işini bırakıp ayrılan ve "Silikon Vadisi'nin vicdanı" olarak bilinen Tristan Harris "bu ürünler iki milyar insanın beynini şekillendiriyor. Tarihteki bütün devletlerden daha güçlüler.  İki milyar insan Facebook kullanıyor, bu İslam dini mensuplarının sayısından fazla.  Sosyal medyadaki o programları yapanlar iş modellerinden dolayı insanların dikkatini çeken şeyleri düşünüyorlar. İnsanlar bunun tarafsız olduğuna inanırken ekranın karşı tarafında işi o menülere dikkat çekmek olan bin tane mühendis var. Onlar dikkatimizi çekmek için ne gerekiyorsa yapmak zorundalar, çünkü iş modelleri bu. Teknoloji hayatımıza yerleşecekse insanlığımızın sınırlarına saygı duyması gerekiyor. Sekiz saat uyumak istiyorsam eğer, teknoloji hayatın sınırlarını koruma görevi üstlenmeli, o sınırları görmezden gelip çiğnemeye çalışmamalı" diyerek sistemin içinden bizi uyarıyor.

Birtakım filtrelerle, uygulamalarla kimi sınırlamalar söz konusu olsa da bu engellerin de doğrulukları ve yeterlilikleri sorgulanıyor.  Ayrıca kural koyucuların gerekli görüp uygulamaya koydukları engellerin pek çoğunu etkisiz kılan programlar da kimi yazılımcılar tarafından kısa sürede üretilip kullanıma açılıyor.

Sonuçta talebin arzı, arzın araştırma ve geliştirmeyi ateşleyip durduğu ilgili sektörlerde çok büyük paralar dönerken kullanıcılar her geçen gün ömür sermayelerini daha fazla bu cihazlarla etkileşim süreçlerinde tüketiyor.

Elbette kazananı çok oluyor ama görünen o ki yeni teknolojilerin müşterisi durumundaki çoğu kimse de karşılarında açılan kara deliğe düşüp kayboluyor, vakitlerini, paralarını, enerjilerini ve hatta evlatlarını yüzü belirsiz, her bakış açısından farklı görünen bir canavara kurban veriyor.  Ancak ekranlar öylesine renkli, parlak ve çekici ki, çoğu bunun farkına bile varmıyor. Onların bir kısmı sadece toplu taşımada geçen sözüm ona boş vakitlerini değil, ders saatlerini, iş saatlerini, gecelerini de bu etkileşimlere bağışlıyorlar. Direksiyon başında kullandıklarında riske giriyorlar. Ellerinde tutmadıkları zamanlarda da onlarla ilgili şeyler düşünüyorlar.

Öte yandan kötü niyetli birileri de boş durmuyor; hem hızla gelişen bu teknolojileri hem de insanların bu konudaki ilgi ve zaaflarını nasıl kullanırımın ince hesaplarını yapıp sistemdeki yerini alıyor. 

Yine bu teknolojilerin ürünü olan sanal para Bitcoin'i kullanarak merkez bankalarının kimi işlevlerini etkisiz kılma, ele geçirme çabaları olduğuna ilişkin iddialar da bizi bambaşka pencerelerin önüne çekiyor.

İletişim teknolojileri ile insanlığın dansı, sert bir İspanyol dansı ya da hızlı bir Gürcü Lezginka dansı gibi devam ediyor.

Bir farkı var ki, durmak bilmiyor ve çıkardığı kimilerine sarsıcı, kimilerine eğlendirici, kimilerine korkutucu,  kimilerine uyutucu gelen sesleri herkes aynı yoğunlukta duymuyor ama herkes farklı düzeylerde etkileniyor.

(1) Belgesel Adı: KatieCouric ile A'dan Z'ye Amerika (NatGeo People Kanalında)

Yazarın Diğer Yazıları