Şahbettin Uluat

Tehcir

Şahbettin Uluat

Ermeni tehciri nedir; ne değildir; hangi koşullarda ve niçin yapılmıştır?

Devlet katında millet-i sadıka (sadık millet) olarak bilinen ve pek çok anlamda ayrıcalıklı sayılabilecek konumdaki bir topluluk, çalışkan olarak bilinen bir halk,hangi gerekçeyle ağır savaş koşullarında yerinden yurdundan edilip yine aynı ülkenin başka bir bölgesine göç ettirilmiştir?

Hangi devlet, zor ve yoğun bir savaşın tarafı iken; bu anlamda savunma için her bir ferdine gereksinim duyarken bir kısım tebaasını bu şekilde rahatsız eder? Hangi yetkililer, ülkenin en iyilerinden olan esnaflarını, ustalarını emeklerine; gençlerini muharebe ve lojistik becerilerine devletin yoğun ihtiyacı varken kaybetmeyi göze alır? Hangi aklı başında devlet yönetimi, para konusunda bilgili olan zenginlerini, tüccarlarını gözden çıkartır; varlıklarının savunmasına güç katacağı bir dönemde tehcire tabi tutar?

Tehcir, durup dururken ve savaşın tam orta yerinde çeşit olsun diye mi yapılmıştır?

Tehcir, bir kralın, bir imparatorun bir diktatörün kendi başına verdiği bir talimatla mı gerçekleştirilmiştir?

Bu soruları Ermeni soykırımından söz edenlere;  bu söylemi ciddiye alanlara, parlamentolarına, yazılı ve görsel medya organlarına ve başka zeminlere taşıyanlara sormak istiyorum.

Sorup,ellerini eğer varsa vicdanlarına koyup yanıtlamalarını istiyorum.

*

Aklı başında ve biraz tarih bilgisi olan herkes bilir ki, her 24 Nisan'da ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan ve çarpıtılarak "soykırım" olarak ifade edilen tehcir kararı, savaşın en zor zamanında,başını bir türlü savaşlardan alamamış bu yoksul milletin, canı burnundayken,  dışarıda cephe cephe savaşırken, bütün bunların üstüne bir de içeriden hançerlenmeye tahammül edebilecek halde değilken, ciddi anlamda canı yakıldığı için zorunlu olarak alınmıştır.

Bütün dünya biliyor ki, tehcir kararı çok kolay alınmamıştır. O günün meclisi tarafından, yetkili diğer birim ve görevlileri tarafından, ilgili kişiler ve yapılar ihanet sayılacak faaliyetleri nedeniyle önceden defalarca uyarılmış; sonuç alınamayınca da mecliste uzun tartışmalar yapılmış ve bütün bunlardan sonra böyle bir karar söz konusu olmuştur.

O süreçte aklı başında Ermeni yurttaşlarımızın yapıcı çabaları, aldatılmış, gözü karartılmış gençlerini ikna etmeye yetmediği için böyle bir sonuç ortaya çıkmıştır.

Yine bütün dünya biliyor ki, o soykırıma uğradığı iddia edilen Ermenilerin büyük bölümü zaman içerisinde tehcir edildikleri yerlerden ayrılarak başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine dağılmışlardır. Kendileri çalışkan, üretken insanlar oldukları için de çok büyük bir bölümü gittikleri yerlerde zaman içerisinde her anlamda toparlanmışlardır. Ancak ne hikmetse onların bir kısmı sonraki dönemde çocuklarına "ettik bulduk, bağımsız bir devlet kurma vaadiyle ağır bir riski göze aldık, soykırım yaptık, kaybettik" dememiş, aksine kendilerine karşı yapılmış soykırım iddialarını dillendirmeyi sürdürmüşlerdir. Onlara kulak veren, onları ciddiye alan sonraki kuşaklar da bu anlamda çeşitli organizasyonlar kurmuş; lobi faaliyetleriyle yabancı parlamentolar başta olmak üzere çeşitli kuruluşları, toplumları bu temelsiz iddialarla inandırıp peşlerine takmışlardır.

Evet, kabul etmek gerekir ki,  savaş kendisi her anlamda, herkes için ve başlı başına bir felaket halidir. Savaş koşullarında yaşanan tehcir süreçleri de mutlaka sancılı olmuştur. Tehcir edilenler her ne kadar yanlarına katılmış güvenlik elemanlarıyla korunmaya çalışılsa da yer yer saldırılara da uğramışlardır. Ancak bu saldırıları yapanlardan yakalananlar da cezasız kalmamış; mahkeme kararlarıyla idama varan cezalarla cezalandırılmışlardır.  Bütün bunların tarihte kayıtları vardır.

Savaş mağduriyettir, yıkımdır. Söz konusu dönemde bu ülkede yaşayıp da acı çekmeyen tek bir fert yoktur. Türkler de, Ermeniler de, Kürtler de acılardan nasiplerine düşeni almışlardır. Açlık, göç, sefalet, sahipsiz kalan çocuklar bütün toplumları vurmuştur. Acıları yaşayan her insan şu ya da bu şekilde bunu sonraki kuşaklara aktarmıştır. Nitekim savaş sonrasında dünyaya gelmiş olan benden önceki kuşak ve bizim kuşak, o dönem hayatta olan yaşlı insanların Ermeni mezalimi konusundaki anlattıklarını dinleyerek büyümüştür.

*

Yazarımız Eyyüp Altun gazetemiz Vansesi'ndeki "Tanrı yanılanları affetmez" başlıklı yazısında bir yönüyle tehcire neden olan şeyleri sayıp dökmüştür.

Fransızlar, İngilizler, Ruslar ve başkaları tarafından bağımsız devlet vaadiyle aldatılan, sonuna kadar kullanılan dönemin Ermeni gençleri, kendi doğup büyüdükleri ülkelerine ve birlikte yaşadıkları diğer insanlara, yani hemşerilerine, komşularına karşı savaşmışlardır. Yurttaşı oldukları ülke için savaşmak yerine, düşman saflarına geçerek, bölgede etnik temizlik yapıp bağımsız devlet kurma hevesleri, hayalleri uğruna altından kalkamayacakları bir riskin altına bile bile girmişlerdir.

Düşman Rus ordularına rehberlik ederek; savaşın en zor zamanlarında köy ve kasabalarda yaptıkları toplu katliamlarla ve savaştan kaçmaya çalışan kadın, yaşlı, çoluk çocuk sivillere verdikleri zararlarla doğup büyüdükleri ülkeye verdikleri zararı ikiye katlamışlardır. Çete saldırıları ile çoluk çocuk demeden yaptıkları katliamlar Rusları bile rahatsız etmiş;bu yüzden bir Rus generali katliam benzeri çete faaliyetlerini önlemek için Moskova'dan destek talep etmek zorunda kalmıştır.

Devlet kurmayı hayal ettikleri Doğu Anadolu'daki köylerin bir kısmında bölgeyi etnik anlamda temizleme hesaplarıyla ele geçirdikleri canlı insanları çeşitli yöntemlerle öldürmüş, ölenlerin bir bölümünü toplu mezarlara gömmüşlerdir. Bölgede yapılan kazılarla bu toplu mezarların bazıları ortaya çıkarılmıştır.

Yani soykırım niyetiyle yapılmış bir soykırımdan söz edilecekse o tam da budur.

Ve o soykırım gerçekte Ermeni  çeteleri tarafından yapılmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları