Şahbettin Uluat

HASTALANIYORUZ ÇÜNKÜ…

Şahbettin Uluat

Hastalanıyoruz çünkü sağlığın değerini bilmiyor, onu korumuyoruz. Ruh ve beden sağlığımızı örseleyen ortamlara giriyor,  yapılmaması gereken şeyleri yapıyoruz.

Hastalanıyoruz çünkü günden güne yaşlanıyoruz ve bazılarımız son mevsimini yaşamakta olduğu için doğal bir şekilde tükeniyor.

Hastalanıyoruz çünkü insanın ruhuyla, bedeniyle bir bütün olduğunun; bunlardan birinin baskı altına girmesiyle diğerinin de olumsuz etkileneceğini de çoğumuz bilmiyoruz.

Hastalanıyoruz çünkü içinde bulunduğumuz sosyal ortamlarda; evimiz, işyerimiz başta olmak üzere çokça vakit geçirdiğimiz yerlerde kendi kendimizi ya da birbirimizi incitip, ezip duruyoruz.

*

Her birey ruhuyla, bedeniyle ayrı bir dünyadır. Yaşına, konumuna, öğrenip, yaşayıp bildiklerine, dayanıklılığına, duyarlılığına, sorumluluk bilincine ve daha pek çok ölçüte göre ayrı bir dünyadır.

O dünyaların bazıları diğerleri ile kıyaslandıklarında nispeten daha sağlıklı ve bazıları da daha sağlıksızdırlar. Yani önce her bireyin kendi içinde sağlıklı ya da sağlıksız olma durumu vardır. Yüzde yüz sağlıklı ya da yüzde yüz sağlıksız insan var mıdır, bilmiyorum.

İki insan bir araya geldiğinde iki farklı yapı, daha fazlası bir araya geldiğinde daha çok farklı yapı şu ya da bu şekilde etkileşim içine giriyor. Bir araya gelme nedenlerine göre bu karşılıklı etkileşimler sınırlı ya da yoğun oluyor.  O etkileşimlerin bir kısmının rahatlatıcı ya da rahatsız edici sonuçları oluyor.

Aile ortamı her zaman etkileşimin en yoğun olduğu ortamdır. Aynı çatı altında yaşarken birliktelik zorunludur.  Başkaca bir toplulukta yakınlık duymadığınız insanlarla mesafeli kalmayı seçebilirsiniz ya da duruma göre o ortamdan kopup gidebilirsiniz ancak konu aile olduğunda bunu yapamazsınız. Orada öteki aile üyeleri ile daha çok ve kaçınılmaz olarak yüz yüze gelirsiniz; eninde sonunda konuşursunuz.

Bu bakımdan bizi çoğu zaman iyileştirse de, duruma göre hasta eden ortamların biri de duyarlılık düzeyinin yüksek olduğu aile ortamıdır.

Ülkemizde ortalama aile büyüklüğü pek çok Batı ülkesinin üstündedir. Yani bizim ülkemizde yaşlılar, yetişkinler, çocuklar aynı aile ortamını paylaşmakta olduğu için daha geniş bir etkileşim söz konusu olmaktadır.

Her bireyin kültür ve anlayış düzeyinin, becerilerinin ve taleplerinin farklı olduğu dikkate alınırsa bizim ülkemizde birlikte yaşamak durumunda olduğumuz öteki aile bireylerinin sağlığımız üzerindeki etkisi daha fazla olmaktadır.

Elbette konu aile olduğunda öteki bireylerin etkisinin olumlu, sağaltıcı olması beklenir ve öyle de gerçekleşir. Yani dedeler, nineler, anneler, babalar, kız ve erkek evlatlar birbirlerine her anlamda katkı sunarlar ve birbirlerinin görünen görünmeyen yaralarına merhem olurlar; maddi, manevi hastalıklarına şifa sağlamak için ellerinden geleni yaparlar.

Ancak ne yazık ki, her zaman bu sonucu alamayız. Kimi ailelerde, eşler iyi anlaşamadıkları için; kimilerinde farklı kuşaklar birbirlerini anlamadığı, anlayamadığı için, kimilerinde de başkaca sorunları olduğu için ciddi sıkıntılar yaşanır ve bu durumdaki ailelerin sorunlu, sıkıntılı, doyumsuz bireylerinin yükü, diğerlerinin üzerine yıkılır durur.

Sonuçta sıkıntılı aile bireyleri, yanlışları anlamında ikna edilmedikleri;  rahatsızlıklarından ve doyumsuzluklarından kurtulmadıkları, ya da duruma göre ayrılıp başkaca bir ortama gitmedikleri sürece ötekiler bakımından yıpratıcı olmayı sürdürürler.

*

Görünen o ki, bugün artık sevgi, saygı, yetinme temelli geleneksel kültürümüz de her anlamda hızla değişip dönüşen, bireyselleştiren dünyanın soğuk rüzgârlarından nasibini almıştır. Değişen koşullar geçen yüzyılda çokça görülen hoşgörülü, esnek, dayanıklı ve saygılı olmayı zorunluluk sayan, az ile yetinmesini bilen insanların sayılarını azaltmıştır.

Sınır tanımayan haberleşme araçlarının her türlü şeyi an be an ceplerimizdeki cihazlara, bilgisayar ekranlarına, televizyonlara taşıdığı yeni dünyada yaşayan insanlar ve özellikle de gençler şimdi her şeyin daha fazlasını istemektedirler. Daha çok itiraz etmeye, yerleşik değerleri daha fazla sorgulamaya ve ebeveynleriyle olur olmaz konularda gerginlikler yaşamaya, stres üretmeye, kimi aileler bakımından ciddi rahatsızlıkların nedeni olmaya başlamışlardır.

Ruh ve beden hastalıklarına ciddi bir neden daha eklenmiştir.

Hastalanıyoruz çünkü etkileşim içinde olduğumuz ötekilerin baskıları altında kalıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları