Şahbettin Uluat

Erzurum'a Kar Yağardı

Şahbettin Uluat

Cezaevi Anıları

Erzurum E Tipi Cezaevi 2001-2005

Siz hükümlü bulunduğunuz cezaevinde bahçeniz açılsın, spor alanınız temizlensin diye, oradaki karı, koğuşunuzun banyosuna ve lavabosuna taşır mısınız? Ya da karı banyo ve lavaboya taşıyan birinin, o halini gözünüzde canlandırabilir misiniz?

Peki, bunu yapmış birinin penceresinden dünyaya bakmak, onun duygu ve düşüncelerini öğrenmek ister misiniz?

O, arkadaşım Bekir. Kendi ifadesiyle "cezanın tamamını yattım, şimdi suçu ben işledim desem de bir şey fark etmez. Ancak yemin ederim ki, ben yalancı tanık ifadeleriyle, gerçekte işlemediğim bir suçtan yattım," diyen ve şimdi artık çoktan kuşlar kadar hür olmuş biri.

Anlattıklarının sadece bende kalmasına gönlüm razı olmadı. Paylaşılmaya değer olduğunu düşündüm.

Yaşamlarımız paylaşmakla güzelleşen, zenginleşen süreçler olduğu için sizinle paylaşmak istedim. O anlattı, ben onun ağzıyla kağıda döktüm.

***

"Erzurum E Tipi Cezaevi, kışın yoğun yaşandığı günler.

Kışın iyiden iyiye etkili olmaya başladığı günlerden bir gün, koğuşun penceresinden bakıp bahçedeki sınırlı hareket alanımızın karla dolduğunu görünce çözülmesi gereken bir sorunla karşı karşıya olduğumu anladım. Karı ortadan kaldırmam gerekiyordu.

Düşündüm ve taşıyabileceğim tek yerin koğuşun banyosu ve lavabosu olduğunu fark ettim.

 Cezaevi öyle bir yerdir. Oradaki karı caddeye ya da komşuların bahçesine atma şansınız yoktur. Belediyenin araçları da gelip almaz.

Koğuşta beş kişiydik ve sınırlı bir alanda gün yüzü görebiliyorduk. O alan da, yani soluk aldığımız, spor yaptığımız yer de karla kaplı haldeydi.

Kararımı verince çamaşır leğeni ile işe koyuldum. Sıkı bir çalışma ile bahçemizi tertemiz hale getirdim. Benim için inanılmaz zevkli bir işti. Ciddi bir çalışma yapmış, yorulmuştum. Sonucu da beni çok mutlu etmişti. Bahçemiz tamamen temizlenmişti. Ancak, doğal olarak banyo ve lavabomuzun önemli bir bölümü de karla dolmuştu.

Ertesi sabah uyandığımızda karın eriyip gitmiş olduğuna tanık olacaktık ama o gün için yaşam alanlarımızın daralmış olmasına katlanacaktık.

Zamanla bu iş benim için vazgeçilmez bir şey haline geldi. Her sabah uyandığımda kar yağıp yağmadığına bakıyordum. Dışarıda karı görmek bana gizli bir mutluluk veriyordu. Bu yolla stres atıyor, fiziksel ve ruhsal olarak rahatlıyor, bir iş başarmış olmanın gizli sevincini yaşıyordum. Dışarıda kar varsa leğene sarılmak inanılmaz mutlu ediyordu beni.

Karın kendisi benim için ciddi bir heyecan ve mutluluk kaynağıydı. "Yarın kar yağabilir" fikri de en az kar kadar heyecan vericiydi.

Erzurum'un bereketli ortamında bu işi defalarca yaptım. Heyecanla çalışırken aklıma hiç bir şey gelmiyordu. Açık bir yerdeymişim gibi huzur duyuyordum.

Banyo ve lavaboya doldurduğum karlar tavana kadar ulaşırdı. Banyoyu kullanırken dikkatli olmak durumunda kalırdık. Sabahları banyodaki karın eriyip gitmiş olduğuna tanık olmak da bir başka mutluluktu.

Kar taşımadan önce hafif bir şeyler alır, taşıdıktan sonra da gelir kahvaltımı tamamlardım. Karla haşır neşir olduğum günlerde kendimi enerjik, canlı ve mutlu hissederdim.

Bir keresinde karların banyoya taşındığından habersiz bir koğuş arkadaşım banyoya girmiş ve korku ve heyecan karışımı bir ruh hali ile geri gelmiş, "Banyomuza kar dolmuş" demişti.

 Cezaevinin bahçesinde bizim koğuşun olduğu yer kardan tamamen arındırılmış bölge olarak hep dikkat çekerdi.

Başka neler mi yaptım?

Banyodan hortumla aldığım su ile bahçede karın içinde duş aldım mesela. Çoğu kişi için abartılı sayılabilse de bunu yaptım.

Diğer kişilerin çoğunun yaptığı şeyleri de yaptım, kitap okudum, müzik dinledim.

Erzurum'un yağmurlu günlerini de dört gözle beklerdim. Yağmur yağarken başımdan aşağı geçirdiğim çöp poşetinin içinde, yağış kaç saat sürerse sürsün yağmurun altında yürürdüm. Her yağmurda yinelerdim bunu. Çöp poşetim hep hazırda dururdu. Defalarca ve saatlerce yaptım, hem de büyük bir keyifle.

 Yağmur altında başımda çöp poşeti ile dolaşırken pencerelerinden bakıp bana gülenlerin pek çoğu zaman içerisinde cezaevi koşullarında kemik erimesi ve hareketsizliğe bağlı hastalıklardan ciddi sıkıntılar yaşadılar.

 Koğuşun penceresinden gökyüzünü, yıldızları, ayı izlemeyi de çok severdim. Yıldızlar çıktığı an büyük bir sevinçle "tamam, işte bu" derdim kendi kendime, saatlerce bakardım. Kışın ayaz gecelerinde de yıldızların kendini göstermesi beni mutlu ederdi.

 Cezaevi koşullarında zor zamanlarımız, ağladığımız günler de oldu.

 Benim diğer kader arkadaşlarımdan farklı yanım, çoğu kişi için küçük, sıradan olan şeylerden zevk almayı biliyor olmamdı. Kar yağışını gördüğümde mutlu olurdum. Yağmurda mutlu olurdum. Güneşli havada mutlu olurdum."

Yazarın Diğer Yazıları