Şahbettin Uluat

Dünya sinemasındayız...

Şahbettin Uluat

Dünya sinemasındayız. Film renkli, Türkçe dâhil her dilde ve sinemaskop.

İnsanoğlu ölümlü. Bugün için başrolde Bay Sarışın görünse de, diğer önemli rollerde bir başka sarışın ile iki çekik gözlü ve başkaları da var.

Tabii onların gerisinde de ötekiler duruyor; iyisiyle, kötüsüyle ötekiler. 

Ötekilerin içinde yok yok.

Ama birileri var ki...

O herkesten uzak duran, diğerlerini küçümseyen ve filmin esas yapımcısı konumunda bulunan ve önde gelenlerinin sayısı iki elin parmaklarının sayısını geçmeyen azınlık.

O kuzeyde ya da batıda lüks havuzlu villalarda yaşayan; uçakları olanlar; dünyanın uzak yerlerinin yangın yerine çevrilmesinde önemli rolleri olduğu halde kendi ülkelerine ve bölgelerine kan, barut, savaş bulaşmayanlar.

Dünya seçkinleri matruşkasının en derininde, en güvenli yerinde bulunanlar.

O filmin senaryosunda da, oyuncu seçiminde de, çekim yapılan yerlerinin kararlaştırılmasında da söz sahibi olanlar.

O azınlığın mensupları, görünüşte bütün giderleri üstleniyor gözükseler de; gerçekte harcamaların önemli kısmını şu ya da bu şekilde kendi halinde yaşamaya çalışan, çoğu yabancı sıradan insanların sırtına ustaca yıkmayı da iyi bilirler. Üstelik bunu, patron koltuğunu başkalarına kaptırmadan yaparlar.

Onlar, ağır mı ağır ağabeyler.  Dünyanın her yerine her şekilde ve en kısa sürede ulaşabilir, talimatlar verebilir, işler yaptırabilirler.

Kameraların karşısına geçmezler; demeçler vermezler; halkın arasına karışmazlar; şapkalarıyla, maskeleriyle gizler, kendilerini göstermezler. Bu nedenle, sıradan insanlar onları ne tanır, ne bilir. Kendileri, aile bireyleriyle birlikte fildişi kulelerinde, lüks malikanelerinde yaşarken, en üst düzeyde güvenlik önlemleri ile korunurlar.

Dünya üzerinde yaşamlarını sürdüren insanları çoğu onları tanımaz; ne iş yaptıklarını, ne kadar servetleri olduğunu; bu servetleri nerelerden kazanıp nasıl yığdıklarını; hangi amaçlarla kullandıklarını; dünyanın en uzak noktalarında bile kendilerine nasıl ulaşıp dokunduklarını bilmezler.

O yapımcılar için, yeryüzü kocaman bir satranç tahtasıdır. Oyunlarını o tahta üzerinde, bizim başrol oyuncusu sandığımız kimselerle, o ağır bildiğimiz taşlarla oynarlar. Her hamlelerini yanlarından eksik etmedikleri, iyi paralarla besledikleri eğitimli danışmanlara onaylatırlar. Rakipleri konumunda olanları zorlarlar, sık sık köşeye sıkıştırırlar.

Bu küresel satranç oyunundaki rakipleri kim derseniz; yanıtı bütün dünyanın sorunlarına duyarlı olan, çözümler arayan, her ülkeden, her ırktan, her dinden, her renkten iyi niyetli, adalete gönül vermiş, samimi, ilim irfan sahibi kimseler; düşünürler, yazarçizerler ile onlara ümit bağlamış, insanlıktan ümidini kesmemiş büyük kalabalıklar olur. 

Kurdukları oyun zaman zaman evreni var eden, yöneten o gerçek güç tarafından akamete uğratılsa da bildiklerinden vazgeçmezler.

Onlara sorarsanız adım adım hayata geçirme peşinde oldukları uzun vadeli senaryoları da, filmde kullanılan en son teknolojilerle üretilmiş araç ve gereçleri de, iyi eğitilmiş elemanları da sağlam.

***

Film geniş bir coğrafyada çekiliyor. Dünya coğrafyasında.

Hatta dünya ile de yetinmiyor yapımcı, senaryosuna uzayı da dahil etmiş. Filmin bir sahnesinde uzayda üs kurmaktan, uzay ordusu oluşturmaktan da söz etmeye başlamış durumdalar.

Dün en kullanışlı taşları Hitler'di, bugün için de sahnede başkaları var.

Filmin başroller dahil oyuncuları da, kameraman, ışıkçı, sesçi ve diğer çalışanları da büyük olasılıkla tam anlamıyla neyin parçası olduklarını ayrıntılarıyla bilmiyorlar. Onlar da bizim gibi insan. Paraları, şöhretleri, itibarları olsun diye bazı şeyleri bilerek de feda ediyorlar.

Onlar sadece kötü niyetli yapımcılar tarafından iyi beslenmiş, iyi yönlendirilmiş senaristlerin yazmış olduğu rollerini oynuyor, işlerini yapıyorlar.  Farklı araçlarla, farklı açılardan ve farklı noktalardan dokundukları dünyada bir şeyler yerle bir oluyor, savaşlar çıkıyor önemli dengeler değişiyor. Zorlanarak ya da yönlendirilerek ağızlarından çıkan tek bir sözleri ile dünya halden hale giriyor. Yoksul ülkelerdeki tanıyıp bilmedikleri insanlar, kadın, yaşlı, çoluk çocuk ölüyor, öldürülüyor. Kalanlar mağdur, mülteci sıfatıyla yollara düşüyor, ya da zor koşullarda yaşama tutunmak için çırpınıp duruyor.

O satranç taşı konumundaki görevliler, kendilerine sağlanan rahatlığa yaslanıp bütün bunları görmezden, bilmezden geliyorlar.

Aynı görevliler kendilerine iş veren yapımcıların aksine dev ekranlardan, gazete manşetlerinden eksik olmuyorlar.

Dört tarafları yapımcıların satın alıp ileri sürdüğü şakşakçılarla çevrilmiş durumda. Seçiliyor, alkışlanıyor, kullanılıyorlar. 

Aşırı ışık yüzünden neden oldukları yıkımları göremiyor; aşırı gürültü yüzünden yakınmaları ve çığlıkları işitemiyorlar. 

Suflörlerin kulaklarına okuduğu yapımcı talimatlarının gereğini harfiyen yapıyorlar. Buna karşılık dünyanın her yerindeki büyük kalabalıklardan kendilerine ulaşan çeşitli dillerdeki mesajları, dilekleri, yakınmaları, itirazları duymazdan, anlamazdan geliyor, dikkate almıyorlar.

Yapımcıların sayısı az. Azdan da az.

Ne var ki ellerindeki para ve kaynaklar da çok, çoktan çok. Küresel finans, ticaret, sanayi pazarlarının büyük bir bölümünde ciddi şekilde söz sahibi durumdalar. Öyle olunca siyasete de kolaylıkla etki ediyorlar.

Paraları, güçleri, kısa ve uzun vadeli planları var.

Kimi ciddi bilgi sızıntılarına göre, onlar dünyayı değiştirip dönüştürmenin; ele geçirmenin; yeryüzünde insan sayılarıyla, nitelikleriyle oynamanın; kendi kontrollerinde bir dünya kurmanın hesaplarını yapıyorlar.. Tezgâh, düzen, maşa, taşeron haddi var hesabı yok.

Yani film içinde film ve ucu herkese dokunacak bilmediğimiz şeyler de var. Durum ciddi.

Onlar, çeşit çeşit araçlar ve ekranlar kullanarak da dünyanın her ülkesindeki sayısız eve, ocağa ulaşıp duruyor, değer sistemlerini yıpratıyorlar.

Ekran başındaki, bugünün çocuğu ve genci konumundaki kimi insanları şiddet içeren bilgisayar oyunları, televizyon diziler, içi kof eğlence programları ve vurdulu kırdılı filmlerle, duruma göre ya şiddete meyilli kontrolsüz bireyler haline getiriyorlar; ya korkutup etkisizleştiriyor; emolojilerle haberleşen küresel kullanıma hazır bir yapının temellerini atıyorlar.

Bütün bunlarla bizi de uyanık kalmaya zorluyorlar.

Dünya sinemasındayız.

Film renkli, Türkçe dâhil her dilde ve sinemaskop. Başını kaldırıp perdeye bakabilen herkes görüyor.

Her izleyen kendine göre anlıyor, kendince yorumluyor.

Yazarın Diğer Yazıları