Şahbettin Uluat

Biraz güneş

Şahbettin Uluat

Artık çocukluğumuzun Van'ı yok. İyisiyle, kötüsüyle yok.

Artık Van şehir merkezinde kerpiç evlerde yaşayan insan sayısı parmakla gösterilecek kadar az.

Artık uzun ve ağır geçen kışlarımız da yok.  Pek çok kimse için o ucuz, sürekli duman çıkaran, doğru dürüst yanmayan tozu bol, kalorisi az kömürler de yok. Şimdi artık konutların büyük bir bölümü doğalgazla ısınıyor.

Van güneşi bol bir şehir. Yıllık güneşli gün sayısı bakımından dünyanın belli başlı merkezlerinden biri. Öyle olunca da güney, doğu, batı cephesi olan evlerin kış boyunca diğerlerine göre çok daha sıcak oldukları bir yer.

İnşaat teknolojilerindeki gelişmeler, 2011 depreminin oluşturduğu duyarlılık, yasal düzenlemeler sayesinde gözden kaçanlar dışında, Van'daki yeni yapılar da her anlamda daha sağlam.

Yani geçmişte güney cepheli evinizde bile tahta kapı, pencere aralıklarından sızan soğuk nedeniyle soba ile ısıtabildiğiniz bir ya da iki oda varken, bugün artık evlerin hatırı sayılır bir kısmı doğalgaz sayesinde güneş görsün ya da görmesin sıcacık.

Yine de eksiklerimiz yok mu? Var. Söz gelimi biz, şu an bir apartmanın kuzey batı cepheli dairesinde otururken evin içinde güneşle çok az rastlaşabiliyoruz. Çevremizdeki çok yakın olmayan binaların arasından öğlenden sonra yaklaşık bir saatliğine güneş batı cephemizdeki iki penceremize değiyor. Birinci katta, yani aşağıda olduğumuz için perdelerimiz de sürekli kapalı olunca güneş evimizin içini görmeden geçip gidiyor.

Az önce o düzeni bozdum. Biraz da, yandaki apartmandan içerisinin görülmesi olasılığından rahatsız olan hanımı uzakta gördüğüm için odaya girdim ve perdelerin ikisini de güneş ışığının dokunduğu yere kadar, yani pencerenin yaklaşık üçte biri kadar açtım.  Hoş geldin, safa geldin güneş.

Şimdi bu satırları da o içeriye vuran güneşin kuzey duvarımdaki ışığına bakarak yazıyorum.

Karşımdaki apartmandan ne kadar görülüyorum, güneşin camdaki yansıması nedeniyle gerçekten görünüyor muyum bilmiyorum.

Bildiğim şey, güneşi odama konuk etmekle mutlu olduğumdur.

O duygular içinde aklıma Sezai Karakoç'un "Sessiz Müzik" adlı şiirinin ilk iki dizesi geliyor.

"Sen kış güneşi misin,

Yakarsın, ısıtmazsın?"

Kış güneşinin yakıp, ısıtmama gibi bir huyu olduğunu bu dizeleri okumadan önce bilmiyordum. 

Sonra şiirin aklımdaki o çok sevdiğim diğer dizelerini de sizinle paylaşmanın güzel olacağı fikri çalıyor kapımı. Kırar mıyım?

"Sizin evin duvarı taştan,

Dumanı da mı taştan?"

*

Bir ırmağın ortası yoksa

Seni mi hatırlayacağım?

....................

Evet, şiirin devamı var. Nedense o dizeleri paylaşmamı isteyen iç sesim bu defa da "haddini bil, bu kadar yeter! Devamını merak eden bulur, okur." diyerek susmamı işaret ediyor.

Evimin kuzey duvarındaki güneş ışığı bana gülümserken, aslında yukarıdaki dizeleriyle bu şiirin de bir tür güneş ışığı olup olmadığını soruyorum kendi kendime.  Bir şairin aklının, kalbinin ve elinin ürünü bir güneş ışığı. Değdiği akılları, yürekleri kendi aydınlığıyla etkileyen farklı bir ışık kaynağı.

Artık çocukluğumuzun Van'ı yok. Gürül gürül akan kehriz sularımız yok. Onları terazi adı verilen tahta ağaçların iki ucunda sallanan çengellere asılı tenekelerle evlere, kahvehanelere taşıyan bir kısmı sekiz köşe kasketli sucular yok.

İki yanı yüksek kavak ağaçları ile süslü o günlerin İskele Caddesi yok.

Geniş meyve bahçeleri, bereketli bostanları yok. Sapanla kuş avlamalar da yok.

Kışın toprak damlardan kar atma yok, yağışlı havalarda damlara ince toz döküp yuvarlak beton loğlarla sıkıştırmak yok. Şuratanlardan şırıl şırıl akan yağmur ve kar suları yok. Şuratan Salih abi de yok.

Banyolardaki soba üzerine monte edilmiş saç banyo kazanları, onların çürüyüp delindikçe onarılan saç boruları yok.

Eski adamlar yok, eski kuşlar, kuşçular, faytoncular, at arabacıları, kalaycıları, keçecileri, nalbantları, sokaklarda bağıra bağıra "balık geldi balıııık" diyen emmioğlu balık satıcıları yok.

Şöyle bir apartmanlara bakıyorum, şehrimiz güneş zengini olduğu halde artık pek çok alt katta güneş de yok.

Doğalgaz var, betonerme asansörlü evler var, eskiden hayal bile edilemeyecek kadar çok araba var. Daha güzel okullar, kamu kuruluşları, adliyeler, hastaneler var. 

İskele'de güzel sahil tesisleri, parklar var ama tahta iskele yok.

Artık çocukluğumuzun Van'ı yok, iyisiyle kötüsüyle yok.

Artık yepyeni bir Van var, iyisiyle, kötüsüyle var.

Yazarın Diğer Yazıları