Prof. Dr. Ahmet Özer

Temiz Toplum İçin Temiz Siyaset Gerekir

Prof. Dr. Ahmet Özer

Şimdi vicdanlar rahat mı?

            Türkiye 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla sarsılmıştı. Üç bakanın Reza Zarraf ile akçalı ilişkileri, bir bakanın imar ve belediye yolsuzluklarına karıştığı iddiaları, milyonluk kol saatleri, milyon dolarlık gömlek kutuları vs. vs. Yanısıra  Halk bankası Genel Müdürünün ayakkabı kutularındaki milyonlar, bakan çocuklarının evlerinde ele geçen milyon dolarlar, para sayma makineleri vs. Telfonlarda konuşulan ve taşınmakla bir türlü bitmeyen milyon Avrolar.  Gözaltılar, tutuklamalar, serbest bırakılmalar, el konulan paraların faizleriyle geri verilmesi ve nihayet komisyonun bakanları yüce divana göndermeme kararı.

Peki şimdi soru şu: Bütün bu olan biten karşısında adı geçenler aklandı mı? Başbakanın “kolumuz olsa koparırız” afrasına karşı daha yüksek bir yerin duvarda delik açmama uğruna “hukuku guguk haline getirme” tafrası mı? Şunu untmayalım ne olursa olsun her insanın göğüs kafesinde bir hakim oturur, o da vicdanıdır, onu öldürmediği müdetçe o hakim göğsümüzde hükmünü sürer. Biz şimdi mecliste AKP nin kurduğu ve çoğunluğu kendinde olan komisyonun verdiği karara mı bakacağız yoksa kendi vicadanlarımıza mı kulak vereceğiz. Bu biz dediğimin içinde AKP’li yurttaşlar da var tabi. Çünkü o vicadan insan olan herkeste var, çıkar uğruna öldürülmedikçe, ister AKP’li ister CHP’li ister HDP’li ya da MHP’li olsun. 

Siyaset sorunun bir parçası haline gelmiş

Bu iddia ve söylemler günlerdir toplumu meşgul ediyor. Eğer doğruysa siyasetin ne denli çürüdüğünü, bu nedenle sorun çözmek bir yana kendisinin nasıl çözülmesi gereken bir sorun haline geldiğini görüyoruz. O halde yapılması gereken biran önce sistemi gözden geçirip değiştirmektir.    

Eğer sistem bozuksa bir müdür gidip yerine başka biri geldiğinde birşey değişmeyecektir.  O nedenle önce sistemin sonra bunun içindeki siyaset kurumunun yeniden düzenlenmesi gerkir. Çünkü “Temiz topluma giden yol, temiz siyasetten geçer.”

Kirlilik siyasete, siyaset de topluma sirayet ediyor, dolayısyla, su kirlenince numunesi de kirli oluyor. O halde temiz toplum aramak yerine temiz siyaset aramalıyız. Çünkü eğer siyaset kirlenirse ona bağlı olarak ve aşamalı bir biçimde her şey kirlenmeye başlar.Siyaset düzelmeden hiç bir kurumu gerçek anlamda düzeltmemiz mümkün değil.

Temiz siyaset talepleri her zamankinden daha acil

 

İktidarların eş dostu zengin eden yaklaşımları arttıkça toplumun her kesiminden büyük özlemle temizlik duyguları ve talepleri yükseliyor. Bu istek yüksek sesle dile getirilse de bugüne kadar çözüm için gerekli bir adım atılmamış olması ise hayal kırıklığı yaratmaktadır.  Çünkü kirletenler bu temizliği yapması gereken makamlarda oturuyor. O yüzden her geçen yıl kirlilik bazı kurumları kangren gibi sarmakta ve gittikçe büyümektedir. Peki buna kim dur diyecek? Elbette gene siyaset kurumu. İşte kısır döngü de burada başlıyor.

Buradaki can alıcı tespit şudur; kendisi temiz olmayan bir parti temiz topluma giden yolu açabilir mi, parti içi demokrasiyi yerleştirememiş bir parti ülkeye demokrasi getirebilir mi, devleti demokratikleştirip şeffaflaştırabilir mi? Zor.

Yolsuzluğa dur demeliyiz

Burada önemli olan nerede ve ne zaman olursa olsun bütün kirli ilişkilerin mercek altına alınması ve temizlenmesidir. Bunu iktidar yapmıyorsa toplumsal dinamikler, sivil toplum örgütleri baskı kurarak yapmaya, hesap vermeye zorlamalıdır. Aksi taktirde yapanın yanına kar kalır, bu da bizi bürokratik ve otokratik bir yapıya götürür, bugün olduğu gibi.. Bunu yaparken demokratik devletin argümanlarını kullanma aldatmacasından da geri durmayacaklardır.

Hukuk ve vicdan

Bilinmelidir ki sistem sorgulanmadan, devletin ve toplumun nasıl soyulduğuna asla çözüm bulunamaz. Sorunları çözerken uygulayacağımız yegane ilke ise hukukun üstünlüğü ilkesidir. Eğer mevcut kurallar yeterli değilse, kurallar yine ilkeler çerçevesinde toplumun dinamiğine göre  geliştirilmeli ve temiz topluma uygun yasalar çıkartılmalıdır. Onun için “sistem yeniden yapılanmalıdır.” Kaldı ki mecliste kurulan komisyonun hukuk boyutu olsa bile mahkeme değildir. Bu kadar şeyden sonra hiç bir şey olamamış gibi ortada dolaşamak toplumla alay etmek olur ki bu iktidar partisinin de bindiği dalı kesmesidir.

Etkin denetim kanalları

Devletin hantal yapısı, kamu yetkilerinin ve nerdeyse bütün vergi ve gelirlerin merkezde toplanması, idarenin ağır işleyişi ve halkın taleplerini kavrayamaması, kuralların ve politikaların çağın gerçeklerine uymaması ve düzenlemelerin gecikmesi çarkı yavaşlatıyor. Bu noktada sistemin en büyük zaafını oluşturan lidere bağımlı parti oligarşisi yerine halka açık, denetlenen, parti içi demokratik mekanizmaları olan reformları zaman yitirilmeden gerçekleştirmek elzemdir.

 

Sistemi demokratikleştirmekten başka çare yoktur

Bugünkü devlet yapısında üç belirgin sorun vardır. Bunlar; demokrasiye uygun olmayan iktidar kayması, yani seçilmişlerin yerine zaman zaman atanmışların sözünün geçmesi; gelişmeye ve ilerlemeye uygun olmayan sistemin tıkanması, yani bütün işlerin ve çözümlerin Ankara’da kilitlenmesi ve siyasetin kirlenmesi yani siyasilerin toplumsal işler yerine kişisel çıkarları için her türlü usulsüzlüğü ve yolsuzluğu içeren işler yapmasıdır.

Bu üç unsur bir devleti bir toplumu içten içe kemiren ve çökerten unsurlardır.Üstelik bu kirli işleri yapanların “Vatan-Memleket-Sakarya” deyip, “hain edebiyatı” yapıp, kendilerini vatansever göstermeleri toplumdaki çözüm direncini kırmakta, temiz  toplum özlemelerini geciktirmektedir.

Oysa hiç kimseye ayrıcalık tanımadan ve hamasi nutuklara bakmadan toplumu silkeleyecek bir temizliğe girişilmelidir. Kendisine güvenen ve kirliliğe bulaşmamış siyasetçiler doğru yapılanma için adım atmalıdır. Aksi halde kirliliğin baş sorumluları olarak anılırlar; suçlamalar ve savunmalarla tarih yazmaya devam eder.

Yazarın Diğer Yazıları