Prof. Dr. Ahmet Özer

Bir Darbenin Anatomisi

Prof. Dr. Ahmet Özer

Her darbe demokrasiye vurulmuş bir hançerdir

Benim kuşağımdan olanlar, (hele hele solcu ve devrimciler) darbelerden çok çekti. Vuruldular, asıldılar, sürüldüler, hapislere atıldılar, kimi yurt dışına kaçmak zorunda kaldı, vatandaşlıktan çıkarıldı, kimi işinden gücünden oldu, aileleri dağıldı, büyük acılar çektiler. Sadece bizler mi, hayır bir bütün olarak ülke kaybetti, her seferinde Türkiye darbe mekaniğinde geriye gitti, darbeyle kaybedilen insani ve demokratik değerlerin telafisi çok zaman aldı. Bugün bile sağlıklı bir demokrasiye sahip olamamamızın nedenlerinden biri ve belki en büyüğü bu darbelerdir.

Bizler, yaşamımız boyunca darbelerle mücadele ettik, darbelere karşı çıktık ve daha önemlisi gerçekleri gören insanlar olarak darbeler arasında hiç bir zaman ayrım yapmadık, bazılarına kötü derken birileri gibi bazılarını olumlayıp yüceltmedik. Tipi, biçimi, amacı meşrebi ne olursa olsun, nerden gelirse gelsin topyekun darbeleri reddettik ve lanetledik, bu darbeyi de ret ediyor ve lanetliyoruz. Her zaman en kötü demokrasinin darbelerden bin kat daha iyi olduğunu söyledik söylemeye devam ediyoruz.

Darbecilik mekaniği

Ordudaki darbe psikolojisinin tarihsel arka planı İttihat Terakiye kadar gider. Gerek Harp Okullarında verilen eğitim, tarihsel kurcu olmanın verdiği psikoloji, yetiştirilme biçimi askeri bu ülkenin sınırlarının koruyucusu olmanın ötesinde asıl sahibi şeklinde biçimlendiriyor. Yapılanları beğenmediği zaman ülkenin bilen yegane sahibi, el koyma hakkını kendinde gören ve ülkenin kendisine savaşta kullanmak için verdiği zor kullanma gücünü ve mekaniğini kullanarak darbe yapıyor. Başardığı anda her şeyi kendine göre biçimlendiriyor ve hakkın, haklının kuvvetli olması evrensel ilkesini tersine çevirerek kuvvetlinin haklı olduğu bir mekanizmayı devreye sokarak işletiyor. 15 Temmuzu değerlendirirken, Gülene, cemaate vurgu yaparken işin bu tarafını da gözden ırak tutmamak lazım.

Bir de şimdilerde radyolarda ve televizyonlarda şöyle bir retorik işletiliyor: Bunlar asker değil, bunlar Türk ordusu değil falan. Peki Kenan Evren asker değil miydi? Onca darbeyi bu güne kadar uzaylılar mı yaptı? Bugün bu darbeyi yapanlar düne kadar bu orduda üst rütbelere nasıl geldiler o zaman? Roboski’nin emrini nasıl verdiler, katliamlara imza atanlar bunlar değil miydi? Bunlar bir günde mi orgeneral, korgeneral, tümgeneral, tuğgeneral oldu? Üstelik de bir kaç kişiden bahsedilmiyor, yüzlerce generalden bahsediliyor ve daha şimdiden 70 general gözaltında. O halde bu mekanizmaya kim vesile oldu, buna kim neden ses çıkarmadı, onların hiç mi kabahati yok? O yüzden şunu belirtiyorum, öncelikle darbe mekaniği ve zihniyeti ortadan kaldırılmalı, asıl olan bu. Sonra günceli değerlendirebiliriz?

15 Temmuz gecesi

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden zaman geçtikçe daha net anlaşılacak ve daha objektif değerlendirilecektir kuşkusuz. Buna ihtiyaç da var. Nitekim bu darbe girişimi, yapılışı, başlaması ve bitişi ile diğerlerine benzemeyen bazı özellikler gösteriyor..

Akşam yemeği sonrası başlayan bir darbe girişimi; televizyonlar, radyolar ele geçirilmeden köprüler tutularak sağa sola saldırılarla duyulan ya da duyurulan bir kalkışma.. Saldırılara rağmen siyasi liderlere yönelik bir girişim yok; bir tarafta darbecilerin yaptıkları yayınlar sürerken öte yandan karşı yayınlar tüm hızıyla devam ediyor ve başbakanın bunun bir darbeden ziyade ordu içinde örgütlenmiş bir kliğin kalkışması olduğu ve emir komuta zinciri içinde yapılmadığını dile getiren açıklaması... Bütün bu işler, peş peşe gelen açıklamalar kafaları karıştırdı, ya bunun gerçek bir darbe olmadığı, ya iyi planlanmadığı ya da bunu yapanların bir zamanlama meselesi yüzünden (YAŞ öncesi ve görevden alınan ya da alınması beklenen üst düzey cemaatçi komutanlar nedeniyle) ya herro ya merro deyip başlamış bir girişim olduğu yolunda yapılan tartışmalar... Cemaatin dışında bu darbeye teşne olmuş destek vermiş kimse yok mu? Varsa bu da ortaya çıkarılmalı ve açıklanmalıdır..

Ayrıca darbenin bilinmemesi hem MİT’ten hem de askeri istihbaratın bu kadar büyük organizeyi önceden haber almaması bir istihbarat zafiyetinin ötesinde manidar bir duruma işaret etmiyor mu? Darbeye polis gücüyle anında karşılık verilmesi sanki zamanı tam bilinmese bile iktidar kanadından böyle bir beklenti ve hazırlık olduğu imajını oluşturdu. (Örneğin Jandarma Genel Komutalığı’nın ele geçirmesiyle beraber anında polisin karşı hareket başlatması bunu göstermektedir.) Bunlar işin askeri ve polisiye yanı. Nitekim darbe girişimi akamete uğratıldı, püskürtüldü darbeciler yakalanarak göz altına alındı.

Halkın rolü

Bir kere bu darbenin halkın desteğiyle bastırılmış olması demokrasi geleneğinin oluşması ve sürdürülmesi anlamında tarihe düşülen önemli bir nottur. Ayrıca siyasi partilerin, parlamentonun, sivil toplum örgütlerinin ve halkın darbeye karşı ortak bir tutum sergilemesi de çok önemlidir.Darbecilerin meclisi bombalaması, sivil halka ateş etmesi ilk kez görüldü ve bunu yapanlar hukuk çerçevesinde hak ettikleri cezalara çarptırılacaklardır.

Ancak bu darbe sırasında kabul edilemez başka görüntülerde sergilendi. Emirkulu askerlerin teslim olduktan sonra (IŞID’ın uygulamaları hatırlatır biçimde) yere yatırılıp boğazlarına pala dayatılması, kesilmesi, görenleri bir kez daha dehşete düşürdü. Şimdi sormak lazım; o askerlerin boğazını kesmeye teşebbüs edenler, üstlerinden emir alan o askerlerin yerinde olsalardı ve komutanları onlara gidip boğaz köprüsünü tutma emri verseydi, gitmeyecekler miydi? Herkesin bu soruyu kendisine sorması lazım.

İkinci anlaşılmayan, daha doğrusu bazı şeylerin anlaşılmasını sağlayan şey şudur: O askere Güneydoğu’ya git dendiğinde ve gidip öldüğünde şehit oluyor, aynı askere Boğaz Köprüsüne git tut dendiğinde bırakın mürtet sayılmayı boğazı kesiliyor. Sonra birileri cenazelerde çıkıp şehitler ölmez vatan bölünmez diye bağırmaya devam ediyor; ama şehitler ölüyor, maalesef çocukları yetim eşleri dul kalıyor. Buna o çocukları ölüme gönderenlerin ne cevapları var merak ediyorum. Yıllardır Güneydoğuda yaşanan bu: Darbeyi yapanlar başkaları ama hep boğazı kesilenler yoksul halk çocukları.. Birileri muktedir olmaya devam ederken yoksul halk çocukları birbirini öldürmeye devam ediyor.

Bir de diyanetin darbe girişimi sırasında üstlendiği rol kafaları karıştıran bir husus oldu. Diyanet Türkiye’nin tamamında bütün camilerde sabaha kadar camilerde neden sela okuttu? Bu rolüyle ne yapmaya çalıştı ya da nereye mesaj verilmeye çalışıldı? Demokrasilerde yapılan her iş ve işleyiş sorgulanır. Hiç bir şey yapanın yanına kar kalmaz. Nitekim demokrasiyi otokrasiden ayıran temel şey hiçbir şeyin karanlıkta kalmaması, sorgulanması ve hesap verilebilirliğin olmasıdır.

Sonuç

Sonuç olarak darbeyi, darbecileri bunu yapanları yaptıranları şiddetle lanetliyoruz. Bilinmesi gereken husus şudur ki hiç bir askeri darbe sivil darbenin aracı yapılamaz ve hiç bir darbe sivil darbeyi meşru kılmaz. Bu darbe vesilesiyle iki yol var AKP hükümetinin önünde: Darbeyi sadece kendine yapılmış bir tehdit gibi görüp zaten var olan baskıları ve anti demokratik uygulamaları daha da arttıracak mı? Yoksa darbenin asıl demokrasi için tehdit olduğu gerçeğini görüp demokratik değerleri ve demokratik standartları arttırmak yolun mı gidecek? Önemli olan burada sadece darbecileri derdest etmek değil, darbe mekaniği ve darbe potansiyelini bir daha olmayacak şekilde ortadan kaldırmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları