Yunus Türkoğlu

Büyük Reis Seattle'den Çevre Dersleri

Yunus Türkoğlu

Seattle, yıllar önce yaşamış bir Kızılderili Reisin adıydı. Bugün ABD’de büyük bir kentin adı! Orası da yüzyılımızın her büyük şehri gibi betonlarla örülü, trafik sıkışık, gürültülü, maddi ve manevi yönden kirli bir kenttir. Oysa çok değil, daha yüz seksen sene önce çocukların bahardaki yaprak hışırtılarının ninni yaptığı, çekirge vızıltılarıyla kurbağa vakvaklarını dinleyerek büyüdüğü muhteşem bir yerdi Seattle.

Büyük Reis Seattle’ın liderliğinde yaşayan bir Kızılderili kabilesinin toprağı. “Yeni doğan bir bebeğin, anasının kalp atışlarını sevdiği gibi sevmiş.” İnsanların ülkesiydi. 1855’de başkanı Franklin Pierce, Seattle’e yazdığı mektupta, bu toprakları satın almak istediğini bildirir. Reis Seattle ise, bu mektuba aynı yıl içinde “Washington’daki Büyük Reise” diye başlayan uzunca bir mektupla karşılık verir…

Çevre korumacılığını ancak yıllar içinde, dünya harap olduktan sonra anlayan insanlara kendisini bir “vahşi” diye tanıtan Büyük Reisin verdiği bu cevap, çevrecilerin ve tüm dünyanın ilgisini çeken bir doküman olmuştur. Şimdi mektuba geçiyorum.

“ Washington’daki Büyük Beyaz Reis, topraklarımızı satın almak istediğini söyledi. Teklifinizi düşüneceğiz. Çünkü satmazsak, beyaz adam belki de silahla gelip toprağımızı alacağını biliyoruz. Ancak gökyüzü nasıl alınır ya da satılır? Ya toprağın sıcaklığı? Bunu biz düşünemeyiz bile. Havanın tazeliğine, suyun pırıltısına biz sahip değiliz ki, siz satın alasınız.

 Toprağın her parçası bizim için mukaddestir. Parıldayan her bir çam iğnesi, her kumlu kıyı, karanlık ormanlardaki sis, ağaçsız köşe, vızıldayan böcekler ile ağacın içinde yükselen özsu bizim hatıralarımızı taşır içinde.

Biz, toprağın bir parçasıyız ve o da bizim bir parçamızdır. Kokulu çiçekler bizim kız kardeşlerimiz. Geyikler, at, büyük kartal da erkek kardeşlerimiz. Yüksek kayalıklar, yumuşak çayırlar, midillinin ve insanın vücut harareti hep aynı aileye aittir.

 Teklifinizi düşüneceğiz, fakat bu kolay olmayacaktır. Derelerimizde ve nehirlerimizde akan su yalnızca su değil, atalarımızın kanıdır. Denizin berrak suyundaki her kımıltı, benim halkımın hayatından olaylar, hatıralar anlatmalı size. Suyun hışıltısı dedelerimin sesidir. Nehirler kardeşimizdir, susuzluğumuzu giderirler, kanlarımızı taşırlar, çocuklarımızı biri birine yakınlaştırırlar.

Dediklerimi unutmayın, çocuklarınıza da anlatın. Beyza adamın bunları anlamayacağını biliyoruz! Çünkü o bir yabancıdır; gece gelir ve istediği toprağa ve kardeşi olan göğe koyun ve parıltılı inciler gibi, satılacak eşya muamelesi yapar.

 

Bilemiyorum, hayatımız sizinkinden öylesine farklı ki… Sizin şehirlerinizin manzarası, kızılderilinin gözünü acıtıyor. Belki de biz vahşiyiz, ondan anlamıyoruz. Beyazların şehirlerinde sessizlik yok. Baharda hışırdayan yaprakları ve vızıldayan böcekleri dinleyecek hiçbir yer yok oralarda. Oralardaki gürültü sanki kulaklarımıza hakaret ediyor. Meleyen keçi yavrularının sesini, geceleyin göl kenarında bağıran kurbağaları duymadıktan sonra hayatın ne manası var ki? Ben bir kızılderiliyim bunu anlamıyorum.

 Kızılderili, gölün üstünde rüzgârın şarkı söylemesini sever, öğlen yağmurlarıyla yıkanan rüzgârın kokusunu da… Hele çamların sert kokusu… Hava Kızılderili için çok değerlidir, çünkü her şey onu soluyor; hayvan, ağaç insan, her şey… Beyaz adam soluduğu havanın farkında değil sanki…

 Ben bir vahşiyim başka türlüsünü anlamam. Beyaz adamın bir trenden ateş edip öldürdüğü ve sonra da bıraktığı kokuşmuş binlerce sığırın cesedini gördüm. Hayvanlar olmazsa insanlar nedir ki? Tüm hayvanlar yok olsaydı, insan ruhunun o büyük yalnızlığı içinde yok olup giderdi. Hayvanlara ne olursa hemen sonra insanlara da aynısı olur. Çünkü her şey biri birine bağlıdır, toprağa ne olursa, toprağın doğurduklarına da aynısı olur. Bu toprak onun için değerlidir. Toprağı yaralamak, onun meydana getirdiklerine karşı çıkmaktır. Hayatın dokusunu Allah yarattı. Bizim İlahımızla sizinki aynı. Topraklarımıza sahip olmayı düşündüğünüz gibi ona da sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz belki, ama bunu yapamazsınız. Bu hükme beyaz adam bile karşı çıkamaz. O bütün insanların ilahıdır. 

Halkım soruyor: Beyaz adam ne istiyor? İnsan gökyüzünü ya da toprağın sıcaklığını satın alabilir mi? Ya antilopun hızını? Biz bunları size nasıl satabiliriz? V e siz bunları nasıl satın alabilirsiniz? Kızılderili, bir kâğıt parçasını imzalayıp beyaz adama verdi diye, toprağa istediğini yapabilir misin? Havanın tazeliği ve suyun pırıltısı bize ait olmadığına göre, bunları bizden nasıl satın alabilirsiniz?

 Toprağımızı size satarsak, bizim sevdiğimiz gibi sevin onu. Bizim özendiğimiz gibi özenin ve bütün gücünüzle, ruhunuzla, yüreğinizle onu çocuklarınız için koruyun!”

 Yazımızı, Kızılderili Reisi Seattle’in çok anlamlı bir sözüyle bitirelim;

 “Şu gerçeği iyi biliyorum: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey; bir ailenin bireylerini birbirlerine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de; dünyanın başına gelen her felaket; insanoğlunun da başına gelmiş demektir.”

Hoşça kalınız.

Yazarın Diğer Yazıları