Dr. Mine Kılavuz Ongün

Yılın Annesi

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Annesinin yüzüne baktı. Sadece bir sevgi belirtisi arıyordu, bir sıcaklık... Zaten hiç bir zaman onun sevgisinden emin olamamıştı. Son yaşadığı olaydan sonra biliyordu ki artık o bu evde bir fazlalıktı. Üvey babasından yediği kaçıncı dayaktı bu. Onun kışkırtmaları ile annesinden yedikleri ise çabası. Peki, ne yapabilirdi ki daha küçük bir kızdı. Kendi gibi 15 yaşındaki arkadaşları daha okuyorlardı. İlkokul bitince okuluna da devam edememişti. Bu haliyle yapabileceği en iyi şey, o evlenme teklifini kabul etmekti. Üvey babasının akrabası olan bu adam, babası yaşındaydı. Bir süre önce gelip ailesinden istemişti. Evlenmeliydi. Evden kurtulmanın tek yolu buydu. Nereye gittiğini bilemeyen bir yolcu gibi çıktı karanlık bir yola. Bir ay geçti, iki ay, üç ay... Alışamamıştı yol arkadaşına. Hem nikâhı bile kıyılmamıştı. İlk bebeğini kucağına aldığında bu dünyadaki tek dayanağını bulmuştu bu küçük anne. Sürekli içen ve şiddet gösteren bir eş, sanki kaderin onunla bir oyunuydu.

Kocasının bağırmaları günün birinde komşuları rahatsız etmiş olacak, şikâyet etmişlerdi. Annenin yaşı nedeniyle Çocuk Esirgeme Kurumu, bu her iki çocuğu sahiplenmişti. İkinci bebeğine hamile olduğunu da orada öğrendi. Annesi ve üvey babası onu kurumdan almak istediler. Bebeği kurumda bırakacaklardı Oysa. Bu ayrılığa dayanamazdı. En iyisi hep beraber ölmekti. 1 yaşındaki kızı ve henüz doğmamış bebeğiyle üçüncü kattan attı kendini. Şimdiye kadar ona hiç yardım etmeyen şansı neden şimdi ona gülmeye çalışıyordu ki? İşte yine bir oyun oynuyordu kaderi. Şaşılacak bir şeydi, ufak sıyrıklar dışında hepsi iyiydi.

Yaşı 18'i geçince kurumdan ayrıldı… Devlet ona bir iş vermiş, çocuklarına bakabileceğine kanaat getirmişti demek ki... Kocası yine kâbus gibi çöktü tepelerine. Şiddete de yokluğa da dayanmaya çalıştı. Çocuklarından ayrılmayı göze alamazdı. Elbet bir çıkar yol bulunurdu.

Bir anneler günüydü.

İşte o gün iki gözü iki çeşme, savcı ve otopsi için gelen doktorun önünde ifade verirken: "Ölmek istiyorum. Lütfen öldürün beni. Doktor,  elini ayağını öpeyim öldürücü bir iğne yap, bir zehir ver de öleyim" diye çığlık çığlığa ağlıyordu.

Doktor bebeğini ölüm saatini ve sebebini tespit etmiş, adli raporunu yazıyordu. Yaklaştı ve doktorun kulağına fısıldadı:

"Bari sen bana inan Doktor Hanım. Herkes bana katilmişim gibi bakıyor. Ben bebeğimi öldürmedim. Daha 15 günlüktü, üşümesin diye yanımda yatırıyordum. Sabah uyanınca nefes almıyordu."

Doktor o acı çeken, derin kederli gözleri hiç bir zaman unutamayacaktı. Ona göre yılın annesi o gözlerin sahibiydi ve bu hikâye, sayısız kadın hikâyelerinden sadece biriydi.

Bu anneler gününde de yılın annesi bir tane değildi. Nerde olsa tanıdığı ateşli çocuk anneleri, engelli anneleri… Çocuğunu kaybettiği için intihar eden anne… Kendisi anne olmadığı halde ihtiyacı olan çocuklara kol kanat geren anne, çocuklarını yalnız başına büyüten anne veya hiçbir mağduriyeti olmayan üzerine düşeni her koşulda yerine getiren tüm anneler… Velhasıl, canparesinin ayağına taş değse kendi yüreği parçalanan, imkânı ve bilgisi yettiğince, evladını yetiştiren, anneliğin hakkını veren tüm anneler, yılın annesiydi.

Yazarın Diğer Yazıları