Dr. Mine Kılavuz Ongün

Kıraathaneler- Van'da bir kıraathane

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Kıraathane ..O, ismini "okuma" eyleminden alan,müşterilerin okumaları için gazete kitap dergi bulundurulan,  temiz ve iyi döşenmiş kahvehaneler..Sözü sohbeti güzel,gün görmüş insanların devamlı uğradıkları mekanlar..Okumayı sevenlerin sıkça bir araya geldiği;çay kahve eşliğinde sosyal ,kültürel,güncel konularda muhabbet edilip ,fikir alışverişinde bulunulan ,gazete dergi okunan,hatta satranç oynanan kahvehaneler…Günümüzde okuma alışkanlığının da, kahvehane kültürünün de ülkemizdeki yolculuğu biçim değiştirirken,bugün  rastladığımız,kahvehaneler, insanların boş vakit geçirdiği,devletlerin kurulup yıkıldığı,birçok alanda kulaktan dolma bilgilerin konuşulduğu yerler haline gelmiştir.Oysa  sözünü edeceğimiz kıraatheneler, edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir.Çünkü buralarda aydın kişilerle sohbetler edilir, okuma yazma bilenlerin yüksek sesle okuduğu yayınlar takip edilirdi.Buralar herşeyden önce kitap okumak için açılmış yerlerdi.

 

Sait Faik'in, "Kıraathaneye gitmemiş bir üniversitelinin tahsilini yarım sayarım. Bu dekansız, doçentsiz, bütçesiz, fakültesiz, yüzde yüz bağımsız üniversitelerin, tavla şıkırtıları arasında 'gören bir göz', 'işiten bir kulak' bir memleketin nabzını tutabilir" sözleriyle kıraathaneleri birer eğitim kurumu olarak gördüğünü çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

 

Bakın üstadın satırlarında ,o günün kıraathaneleri nasıl hayat buluyor:  "Severim kıraathaneleri. Bir ihtiyar gözlüğünü takmıştır. Ötekisi elinden bir türlü gazeteyi bırakmayana içerlemektedir. İki yaşlı-başlı adam, çocuklar gibi olmuş, domino oynamaktadır. Üç kişi hiç aklınıza bile gelmeyen bir siyasal düşüncededir. Bir küçücük, sizin dikkatinizi bile çekmeyen bir haberden neler de neler çıkarılır Yarabbi! Sonra birdenbire hiç ummadığınız birinin karaborsayı nasıl ortadan kaldıracağını anlatışına dalarsınız…. .."

 

Yıllar öncesiyle şimdinin kahvehaneleri arasındaki fark şöyle dursun,o yılları görüp geçirmiş yaşa sahip babamla, kıraathaneler konusunda sohbet ederken, bana Van'da bir kıraathanenin bir günü nasıl geçirdiğini hikaye gibi anlattı,ben de onun anlattığı gibi yazdım.Gelin birlikte  zaman tünelinde 50-60 yıl öncesine gidelim:

 

 

"Dünyanın 2.büyük harbinden henüz çıkıldığı yıllar.Cumhuriyetimiz genç.Ülke harbe girmediği halde savaşın etkilerinden nasibini almış,herşey vesikayla verilmeye devam ediyor.Okur yazar sayısı az,bilgi kıymetli..Bilgi kirliliği yok. Yazılıp çiziliyorsa bunu bilge kişiler yapıyor..Yayınları takip edenler ise okur yazar kişiler,ve bunları dinlemeye gelen kıraathane sakinleri.

 

İşte tam da bu yıllarda,Van'da bir mahallede, bir kıraathanedeyiz.Sabah saatleridir ve taze çayın kokusu  temiz havada çevreye mis gibi yayılmaktadır.Çay hazırdır da,yanına kıtlama şekerleri lazımdır.60 'lı yıllarda tahta sandıklar içinde mavi kağıtlara sarılı olarak Erzurum'dan gelen bu şekerler,çay içmeye müsait hale getirilir,öyle kullanılırdı.Zamanın marangozlarına yaptırılmış,tam ortasında demirci örsünü andıran bir çıkıntısı olan kare bir kutu,yine demirci ustalarının yaptığı küçük çekiçler  bu iş için yeterlidir.Ve tabi ki mahir eller..Usta, şekerleri becerikli  elleriyle düzenli  sesler çıkararak  kırar.Öyle ki,şekerler kırılırken çıkan ses,usta bir bateristin zil ve davuluyla çıkardığı ritmik sesler topluluğuna eşittir.Bütün bunları yaparken gayrı ihtiyari hareketlerle ve aynı ritimle başını salladığı da gözden kaçmaz.Artık şekerler ,müşteriye sunulmak üzere şekerliklere konmaya hazırdır..

 

 

Kıraathanenin müdavimleri yavaş yavaş görünür.Ekserisi tekaüttür.Bu yıllarda Van'a haftada 3 gün gazete gelir.Gazete okuru da okur yazar sayısı da azdır.Okunan gazetelerin havadisi boldur.Bunlardan bazıları, Akşam,Köroğlu,Karagöz,Ulus,Cumhuriyet,Son Havadis; dergiler ise Varlık ve Akbaba Dergileridir. Yegane gazete bayisinden,sıraya girerek alınan dergi veya gazeteyi cebine koyan kahvehaneye gelir,sigara içiyorsa tütün tabakasını ve fitilli çakmağını çıkarır,gazetesine göz gezdirmeye başlar.Çayları dağıtan kahveci çırağı taze demlenmiş çayını da masaya koydu mu,eksik tamamlanır,okuma ve sohbet başlar.

 

Zamanın memleket meseleleri konuşulur, fikir alışverişi yapılır,hatta sohbeti renkli kişilerden hikayeler dinlenir. Diğer tarafta 57-58'li yıllarda Akköprü'de arasıra düzenlenen at yarışlarından söz edenler vardır.At yarışlarına meraklı gençler,Sultan-i Felek 'in yetiştirdiği atları konuşurlar.Onunla yarışa giren 5-6 kişi daha vardır ama genelde birinci olan Sultan-i Felek'in atıdır.Akköprü Dağı'nda turşik toplamaya giden gençler,bu yarışları izlemeden dönecek değillerdir.Bu gençler,ermiş bir zatın bu dağdan  kılıcıyla bir kaya parçası ayırmasını konu eden efsaneyi,kahvehanenin yaşlı üyelerinden defalarca dinlerlemekten de haz duyarlar.

 

Kıraathanemizin bir de öğleden sonrası müdavimleri vardır.Saat 13.00 ı gösterince :-Hadi oğlum şu radyoyu aç da Ajansı dinleyelim derler,radyo açılır.En çok ilgiyi çeken siyasi haberlerdir.Her yılın 2 Nisan günü yayınlanan bir program vardır ki, onu kimse kaçırmak istemez.İstanbul'a tahsil için gitmiş Vanlı öğrencilerin kurduğu Van Talebe Cemiyeti tarafından hazırlanan Van Türküleri ..Her 2 Nisan'da mutlaka yayınlanır.Türküleri söyleyenler de bu gençlerdir.Çocukları İstanbul'da okuyanlar bu programı sabırsızlıkla bekler ve mutlaka o gün kahvehaneye gelir.Öyle ya,zamanın en önemli iletişim araçlarından olan radyolar,her evde olmadığı gibi,her kıraathanede de bulunmamaktadır.

 

Gün böyle tamamlanırken,geleni gideni,okuyanı yazanı,sohbeti,anlatısı bitmez kıraathanenin.

 

Hasılı kıraatheneler, Van'da da zamanın en önemli gündemi takip etme,toplumun,kültürün  içinde olma,bir nevi hayatın içinde olma yerleridir ve bunca itibar da,bu mekanların birleştirici özelliğinden olsa gerektir..

Yazarın Diğer Yazıları