Dr. Mine Kılavuz Ongün

Kentin Hafızasından Kısa Kısa -1 Dünyada Van, Ahirette İman

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Kadim Van Kenti. Birden çok medeniyete ve kültüre ev sahipliği yapmış, binlerce yıllık köklü tarihi olan şehir. Van Gölü'nün ferah, dağların çetin havasını soluyan, kadirşinas insanların kenti. "Hoş geldin"lerin  "başım gözüm üstüne geldin"lere, çay içimlerinin beşlere, on beşlere dönüştüğü… Ünlü kahvaltısı zengin olsa da, uzun boylu zamanı olmayanlar için çörek, lavaş, peynirin bir tepsi baklava yerine geçtiği, uzun süre görüşemediği, ansızın tesadüf edilen dostları hemen göndermeyip "sana kebap ısmarliyim?" diyerek, üzerine hatırlı, zorlu çayların içildiği. Güneşle sıkı bir yarenliğin olduğu, bu yüzden de pikniklerin yaz kış devam ettiği, uzaktan gelenlerin onca ağırlanıp hoş tutulması ile yetinilmeyip, çörek, otlu peynir, lavaş paketiyle yolcu edildiği.

Sadece bunlar değil elbet Van Şehri'ndeki yaşam tarzını oluşturan. Ve inanın Van'dan daha güzel bir Van vardır ki, o da hafızalardadır, bu kentin hafızasını oluşturan sözlü ve yazılı kaynaklardadır.

Günlük hayat her yerde  belli bir ritimde akıp giderken bu   tempo, bir şehrin dokusu  ve genel kültürünü görmeye ve yaşamaya  çoğu zaman yetmiyor.. Bir kente yaptığımız kısa süreli ziyaretlerden bize kalan, sadece fiziki özellikleri, önemli yerleri; eğer şanslıysak tesadüfi sohbetlerden edindiğimiz bazı kültürel özellikleridir. Ancak bir kent hakkında yargıya varabilmek için bunlar yeterli kazanımlar değildir. Kentin tarihi dokusunu, kültürel yapısını, geleneklerini, hasılı tüm hasletlerini solumadan edinilen fikirler bizi yanıltır. İçinde yaşadığımız şehirler hakkında da bildiklerimiz sınırlıdır çoğu zaman. Şairin deyimiyle, "Bize vatan içinde vatan olmuş" Van Kenti ile ilgili yazılabilecek, söylenebilecek çok şey var.

Her kentin bir hafızası vardır. Bu bazen bir söyleşi ile olur, bazen bir hikaye anlatımı, bir gezi, bazen tarihe bir dokunuşla bu hafıza tazelenir. Yani bir kentin hafızası aslında orada yaşamış yetişmiş, şehir hakkında bir şeyler söyleyebilecek veya söylenenleri anlatabilecek insanlardır. Anlatılanlar kente bir kimlik kazandırır. Kendi naçizane birikimim yanında, araştırıp faydalandığım kaynak kişiler ve yayınlar için,  en başta kadim bir Vanlı olan babam ve değerli arşivini, yıllardır sohbetlerini keyifle dinlediğim insanları, bu konuda yazan çizenleri, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Kültür Müdürlüğü Yayınlarını, burada anmayı borç biliyorum. "Bu yazı dizisinde, şehrimizin kültürü, sanatı, folkloru, dünü bugünü hakkında, sözlü ve yazılı hafızalardan koparabildiklerimi kendi yorumumla anlatmaya çalışacağım, "Dünyada Van, ahrette iman" diye başlayarak söze.

Örnekleme ve anlatımlar daha çok kültürel özellikleri yansıtacak olsa da, bu kültürün birer parçası olan, kimileri, efsanelere konu olmuş bazı yapıları da anmadan, tarihe dokunmadan geçmeyelim:

Van Kalesi, Toprakkale (Rusahinili), Çavuştepe (Sardurihinili), Hoşap Kalesi, Aşağı ve Yukarı Anzaf Kalesi, Aşağı ve Yukarı Zivistan Kalesi ile Kaya Nişi, Norgün Kalesi, Amik Kalesi. (Kaynak: Yüzüncü Yıl Üniversitesi yayınları)

Vangölü sahilleri, İskele, Edremit, Amik, Eski Van, Gevaş, Şamran Suyu, Erek Dağı Vadisi, Horhor Bulağı, Kanispi, Bendimahi Çağlayanı, Akdamar Adası ve bin yıllara meydan okuyan medeniyeti ile eski-yeni Van Şehri.

Koca Van Kalesi…

Binlerce yıl öncesinden, çelik zırhlarını kuşanmış bir savaşçı gibi ,heybetli ve mağrur.Milattan önce 9. Yüzyılda Urartu Kralı Sarduri tarafından yapıldığı söylenen kale,.bünyesindeki yazıtları,tapınakları,kaya mezarlarıyla dünya geçici kültür mirası listesine girmeye hazırlanıyor.

Güneyinde eski Van Şehrine ait kalıntılar bulunmakta.

Van Kalesi yani başkent Tuşpa ile ilgili antik çağa ait kaynaklardan Urartulara ait ve çağdaş Asur Kaynaklarına ait veriler ve arkeolojik bulgulara göre, kale Lutipri'nin oğlu Kral Sarduri (M.Ö 840-830/825)  zamanında yapılmıştır. Urartular merkezi devlet sisitemi ile yönetilmişlerdir.(M.T. Tarhan Kuruluş Evresi ve Kurucu Krallardan "Lutupri"=Lapturi Hakkında Yeni Görüşler)

Antik çağa ait son kaynakta Ermeni tarihçi Moses Khorenats, Asur ve Urartu kaynakları ile bağdaşmayan tutarsız bazı bilgiler nakleder. Bu bilgilerde, Kale ve bugünkü Şamran Kanalı Semiramis tarafından yapılmıştır. Oysa Semiramis(Şammuramat) Urartu Kralı Menua ile aynı zamanda yaşamıştır ve onun düşmanıdır. Halen günümüzde Van ovasını sulayan Şamran Kanalı adıyla anılan ünlü sulama tesisi de Menua tarafından yaptırılmıştır.(810-876) ( VAN KÜTÜĞÜ  -Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınları)

Bu tarihi bilgilere rağmen, Kent Hafızasından kopan Semiramis Efsanesi'nin de nasıl anlatıldığına değinmek isterim:

Efsanevi bir karakter mi, gerçek bir kişi mi olduğu tartışmalı olan Semiramis, Mezopotamya Bölgesinde -genişçe bir alana hükmeden astığı astık, kestiği kestik, zalim ancak güzeller güzeli bir kraliçedir. Ancak gönlüne göre bir eş bulamamıştır. Ta ki Van'ın Muradiye kazasına düzenlediği bir sefere kadar. Bu bölgenin hakimi olan Ara adında bir gence gönlünü kaptırır. Güzel olduğu kadar mağrur kraliçe, bu sırrını kimseye açıklamaz. Savaş devam ederken Semiramisin kuvvetleri bölgeyi ele geçirir. Ara öldürülür. Semiramis acısını kalbine gömer. Dönüş yolunda uğradıkları yer (bugünkü Van Şehri) çok hoşuna gider. Gölü, zümrüt bahçeleri kraliçenin çok hoşuna gider. Burada yeşillikler arasından göle uzanan büyük bir kaya parçası dikkatini çeker ve Ara'nın hatırasına bu kaya üzerine bir kale inşa ettirir. Kalenin eteklerine kurulan şehre "ŞAMRANGERD" adı verilir. Semiramis binlerce taş ve demir ustası ile bir de kanal inşa ettirir. Kilometrelerce uzunlukta ve oldukça yüksek bir kanaldır bu. Yıllar sonra Semiramis şehri "Van" isimli bir komutana bırakarak ülkesine geri döner. Bu efsaneye göre, Şehrin adının bu komutandan geldiği söylenir.

 Ancak M.Salvini' nin "Urartular-Anadolu Uygarlıkları" adlı kaynakta der ki:" Burası bir zamanlar Urartu Devleti'nin başkenti olan ünlü Tuşba'dır."  1. Cilt. 151).

Assur kaynaklarında "Turuşpa" olarak geçer. Tuşba adı Urartu Panteonundaki tanrıça Tuşpuea ile bağıntılıdır. Van adı ise Urartuların kendilerine verdikleri, başka bir deyişle öz varlıklarını tanımlamak için kullandıkları çoğul bir isim olan "Biane/Bianili" veya "Viane" terimi ile bağlantılıdır. (M.T. Tarhan, a.g.m,180)

Burada kalenin yapı özelliklerine baktığımızda, kalede Madır (Sardur ) Burcu, Analı -Kız açık hava tapınağı, Kaya Mezarları, Bin Merdivenler, Sur duvarları ve çivi yazılarına rastlanmakta.

Koca kale anılır da, göl ve ada üzülmezler mi? Dağların nazlı kızı ve dört adası. Aslında kentin hafızasında onlar için söylenmiş birçok methiye, efsane, inanış vardır. Bunlar için ,"Sevdalar Şehrim"  adlı eserinde dağını kalesini gölünü kedisini şiirleştiren Ahmet Parspancı 'ya kulak verelim:

SEVDALAR ŞEHRİM:

Bir yel olsam, gezsem dolaşsam

Okşayarak essem o mavi sularda

Görsem ben de görsem Akdamar'daki sevdayı

Bir damla yaş olsam

Tamara'nın gözlerinde aşk için akan

Bir kara sevdaya tutulsam

Tamara gibi boğulurcasına

Bir sevda türküsü olsam, aşsam

O karlı dağları, cana hüzün veren yolları

Ulaşsam o yeşil Edremit'e özlemle

Soğuk bir su içercesine serinlesem mavi sularında

Bir taş olsam göğü delercesine yükselen kale üzerinde

"İşte ben de buradayım, yenemedin beni ey zaman " desem

Ta yüksekte seyretsem iki yarin konuşmasını

Güneşle Van Gölü'nün aşkını…

Güneş yârine kavuşmuş, kaybetmekten korkarcasına

Bir hüzün türküsü söyler dalgalar, ayrılıktan korkarak

Ayrılmak ayrılmak, bir dahaki günü beklemek sabırla

Ayrılık karanlıklara gebe Van Gölü'nde karanlık hüzün

İşte o aşkı görsem kayalıklar üstünde

Ağlayarak, ayrılıklarına isyan ederek

Bir kuş olsam uçsam uçsam özgürce

Doğunun incisi üzerinde

Konsam Erek Dağı'nın yalçın kayalıklarına

Bir türkü tuttura küçük dilim isyanla

Ağlasam ağlasam sevgiyle

Geride bıraktığım ayrılıklarla dolu sevdalara

Doyamadığım o güzelliklere

Doyasıya baksam o Süphan'a, bulutlarla arkadaşlığına

İnsanlara yüksekten bakıp kibirlenmesine

Açsam kanatlarımı güzelliklerle dolu Van'a doğru

Bir pırıltı olsam Van Kedisinin gözlerinde

Dünyaya o renkli gözlerden baksam

 O güzellikler deryası gözlerde parıldasam

Anlatamadığım o sevdaları

Yaşamayı görseniz benim gibi bir kuşun kanadında

Bir kedi gözünde bir rüzgarda, bir kayada

O sevdalar şehrinde.

Ahmet Parspancı (İkinisan 16.05.1991,S.2)

Bu sevdalı şehrin insanlarının çok bilinen bir özelliği vardır. Misafirperverlikleri tartışılmazdır da, şehrine dışarıdan gelmiş olan misafirlere ayrı bir özen gösterirler, ağırlarlar, hoş tutmaya çalışırlar. Van'ı gezip dönenlerden zaman zaman duyduklarımız, genellikle memnuniyet ifade eden sözlerdir. Gelmeden önce önyargıları olanlar ise şaşkın…

Burada kentin yazılı hafızasına kulak verelim ve bazı araştırmacıların Van için yazdıklarından küçük kubbelere bakalım:

Evliya Çelebi, seyahatnamesinin Van ile ilgili bölümüne "İman Yeri yani Van Kalesinin yapısı" diye başlar. Bu sözü "Dünyada Van, ahrette iman" sözünün çok eskiden beri kullanıldığı anlaşılmakta. Kaleyi çökmüş bir deveye, kayalardan bazılarını arslan, ejderha, timsah, gemiye benzetmekte, altı yüz adet mağara ve buralarda erzaklar bulunduğuna, bir mağarada tuzlanmış balık bulunduğuna, başka bir mağarada tuzlanmış sığır, keçi, koyun etleri olduğuna dikkat çekmektedir."Kayalardan birinde neft madeni (petrol) çıkar ki bu da devlet tarafından Van Defterdarı eliyle tüccarlara satılır "der.(Evliya Çelebi Seyahatnamesi C.III. s.542). Vanlıların inatçı askerler olduğunu, Kel Rüsteme karşı Van'ı nasıl savunduklarını, Van Kulu'nun Rüstem Han'ı nasıl yendiğini ve birçok ganimetle Van'a döndüğünü anlatır. Halkın genellikle çuka serhaddi, çekmen ve samur kürk giydiklerini kemerlerinde alaca çarık, ipek kuşak ve üzerinde mutlaka hançer bulundurduklarını yazar.

Gazeteci Necmi Onur, düşüncelerini edebi bir üslupla dile getirir: "Benim gözümde Van, Türkiye'nin güneydoğuya sarkan boyunda değeri kolay kolay ölçülemeyecek bir gerdanlıktır. Van deyince, Hoşap Kalesi gelir aklıma, Döne döne uzanan, uzandıkça tırmanan tepelere kol atan yollar gelir. Sodalı suları mışıl mışıl bir göl uzanır alabildiğine garip akşamları mutlulaştıran… Kırmızı güneşler batar bu gölde her akşam, Sarı güneşler doğar Tanrının her sabahı…"(Doğunun İncisi Van. S124)

Süleyman Sabri Paşa,1921-26 yılları arasında Revandiz-Van havalisi komutanlığı ve Vali vekilliği yapmış, yazdıklarını bir bölümünde Vanlı 120 kahraman çocuklardan söz ederek; "Büyük Harpte 1911 senesi kıtalarımız İran'da Ruslarla muharebe ederken, Van'dan cephane götürecek cephane yetmemiş, kışın en şiddetli zamanında Ocak ayında, sayısı 120 kadar, çoğu 12 -18 yaşında çocuklar sırtlarında biner fişek, Hoy'a kadar götürmüşlerdi. Dönüşte bu yavruların çoğu donmuş, tipide boğulmuş, kırkı evlerine dönebilmiş, bunlardan bir kısmı hastalanarak ölmüşlerdir."

İshak Paşa zamanında Van 'a gelen Fransız zootekni uzmanı Charles Texier : "…Van'ın ileri gelenlerinden birçokları ve bazı ağalar, konağın geniş salonunda toplanmışlardı. Bizim için koltuk hazırlanmıştı. Türklerin güzel ve yenilik sever hareketlerine hayretten kendimi alamadım… Asayişsiz, emniyetsiz bölgelerden geçerek böyle pek samimi dost insanlarla karşılaşınca hayranlığım artıyor…/Aydın Talay, bizim Eller Van 1988. S:206)

19.y.y sonlarında Van'a gelmiş olan Alman Walter Bachmann: "Van 'da zengin bir tarih yatmaktadır. Her tarafı tarihi eserlerle doludur. İnsanların yaşayışlarını umduğumdan da mükemmel buldum. Her yıl Van'a mutlaka gelirim. Evimde Van ile ilgili özel bir hatıra eşyalar ve kartpostal köşesi yaptırdım." (Çeşitli Yönleriyle Van, Cengiz Alper. s:114)

Bekir Oğuzbaşaran:

"…Dünyanın en büyük Urartu müzesinin Van 'da olduğunu biliyor muydunuz? Bu topraklar tarih boyunca birçok kültür ve medeniyete beşiklik etmiş, yüzyılın başında Rus ve Ermeni işgal ve mezalimini yaşamış, fakat şükür ki, 2 Nisan 1918' de yeniden ve ebediyen vatan topraklarına katılmıştır…"

Haftaya: Kentin Hafızasından: 1915…

Yazarın Diğer Yazıları