Dr. Mine Kılavuz Ongün

Arap Saçı

Dr. Mine Kılavuz Ongün

İlkel canlılarda bir hayatta kalma mücadelesi vardır. Vahşi doğaya baktığımızda bunu görmemiz mümkün. Güçlü olanın kazandığı bu döngü, bu iktidar mücadelesi, ilkel bir canlı olmasa da, insanoğlunda da vardır ve var oluşundan bu yana hız kesmeden devam etmektedir. En büyük sonucu olan savaşı beraberinde getirerek. İşte  Ortadoğu... Ortadoğu’da  “denge sağlamak” hevesi, aslında bu ülkelerin bölgedeki iktidarın sahibi olma, kaynakları elde tutma isteğinden başka bir şey değildir. Yanısıra sebep olduğu sorunlarla, Ortadoğu’yu Arap saçına çeviren de budur. Esasen öteden beri süregelen birçok farklılığın ve bunların etrafında dönen oyunların sonuçları yaşanıyor. Nedir bu farklılıklar: Basitçe Irk, din, mezhep diye sıralarsak, irdelemeye başlayınca, birçok öğe daha ekleyebiliriz. Bu farklılıklar, istikrarı zor ve kırılgan kılmaktadır. Bölgedeki yönetim biçimleri yani daha çok dikta rejimi hakim olması ile, rejime karşı olanların başkaldırıları, eklenen dış müdahaleler ve entrikalar, Arap Baharını Arap Saçına çevirmiştir.

 Gelişmelere basitçe bir göz attığımızda:

Arap baharı sonrası Arap ülkelerinde depreşen olaylarla, yönetim değişiklikleri ve iç savaşlar başladı. Yani o yıllarda sadece Suriye ‘de değil, Mısır, Lübnan, Yemen ‘de de yönetim değişiklikleri olmuştu.

Şu an gündemde olan ise Suriye...

Yıl 2011. Suriye’ de iç savaş başlarken, bu durum, Suriye ile beraber bölgeyi de etkiledi.

Suriye’deki iç savaş sadece Arap Baharı kaynaklı değil, sonrasında gelişen olaylar ve bir kısır döngünün sonuçlarıydı. Savaş ortamının tozu dumanı ile huzur ve güven ortamının eksikliği, özellikle Ortadoğu’da kendini göstermeye başladı.

Maalesef İnsanların tepesine bombalar yağdı, olaylar kışkırtıldı, göçler arttı.

Sadece, ekonomik, politik anlamda değil, demografik alanda da bir karışma oluştu.

En uzun kara sınırına sahip komşuluğu olan ülke Türkiye olduğu için,  doğaldır ki,  gelişmeler en çok da ülkemizi tehdit etti. Siyasi, sosyoekonomik, politik hatta demografik sorunları beraberinde getirdi.

Terör örgütlerinin desteklenerek eylem haline geçmeleri ve ülkemiz sınırlarının terör tehdidi altında bulunması. Suriye’de yüzbinlerce insanın ölümü, birçoğunun ülkeyi terk etmesi ve sığınmacıların ülkemize gelmeleri.  Amerika’nın başrollerde bulunduğu bu oyunda, birçok Avrupa ülkesinin Suriye’de kendi savaşmak yerine terör örgütlerini desteklemesi, bu amaçla silah ve mühimmat göndermesi, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin benzer davranışları, Rusya’nın müdahaleleri, İsrail’in emelleri… Bunlar olurken, geçmişe bakıldığında Arapların Türklere karşı, İngilizlerle işbirliği içinde olmaları çelişkisi de düşündürücüdür.  Ve tabi ki batı emperyalizminin öteden beri süregelen ikiyüzlü, doymak bilmez tavırları. Sözüm ona medeni... Akif’in şiirinde bu günleri görmüşçesine bahsettiği gibi: “Nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir Avrupalı! "

Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,”

Öte yanda Arap Baharını destekleyen ve desteklemeyen ülkelerin gruplaşması da dikkat çekici. Mezhep farklılıklarının körüklenmesi ve politik baskılar ardından geldi. Tabi ki her aşamada var olan ve bu karışık ortamda barınma şansı bulan terör tehdidi, büyük bir sorun oluşturdu. Dünyada her alanda büyük ilerlemeler yaşanırken, bu bölgede geri kalmışlık, eziklik, cehalet, istikrarsızlık hakim oldu.

Bölgede bir kaos ortamı oluştu. Kökende barındırılan emperyalizm ve sömürgecilik emelleri, çıkar çatışmalarına da zemin hazırladı. Sürekli kendini tekrar eden bu aç gözlü, sömürgeci güçler, Akif’in dediği gibi, hakikaten de his yoksuluydular.

Yukarıda bahsettiklerimin hepsi ayrı birer konu başlığı olup, genişce irdelenebilecek bir durum değerlendirilmesidir. Burada bahsedilenlerden başka, devlet politikaları, atılan adımlar ise ayrı ve geniş bir yazı konusudur. Çok yazıldı çizildi, konuşuldu ve konuşuluyor. Sonuçta geldiğimiz yer hep aynıdır ve değişmemektedir:

Sebepler, sonuçlar, izlenen politikalar ne olursa olsun, yaşanan bir insanlık dramıdır. Savaş vahşettir, felakettir, insanlar için özellikle çocuklar için ciddi bir travmadır, ekonomiye darbedir, doğaya, tarihi eserlere zarardır. Sadece yaşandığı coğrafyanın değil, tüm dünyanın tadını kaçıran gereksiz bir tahribattır.  Görünen o ki, bu iktidar mücadelesi insanlık var oldukça, insanın olduğu her yerde devam edecektir.  Sonuçları ise hiçbir zaman insanlığın yararına olmayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları