Dr. Mine Kılavuz Ongün

Evvel zaman içinde 1: Halk hikâyeleri ve masallar

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde… Develer tellal iken eski hamam içinde…

 

Ne güzel başlar ve daha başlar başlamaz dinleyeni kendine çeker. Bazen de  "bir varmış, bir yokmuş diye başlarken önce hayal ürünü olduğuna inandırır, fakat bir süre sonra gerçekmiş gibi dinletir. "Onlar ermiş muradına" kısmı ile çoğu zaman kötüler cezalandırılır, iyiler ödüllendirilir. Çocukluğumuzdan beri masal okur veya dinleriz. Masal, hikâye ve fıkraları okuması güzeldir de, iyi bir anlatıcıdan dinlemenin tadı da başkadır. Herkes masal dinler, okur ama anlatımı güzel olan, bunları daha bir güzel aktarır. Dinlediği masalı kendi bilgi ve kültürü ile yoğurup, anlatımlarına kendi dil özelliklerini de katarak aktaran usta anlatıcılar vardır ki bunlara "masal annesi","masal ninesi", veya "masalcı" denir.

 

Hikâyeler ve masallar, Halk Edebiyatımızın anonim ve sözlü ürünlerindendir. Konu genelde aşk ve kahramanlıktır. Asırlarca yazıya dökülmeden anlatıla gelmiş, dilden dile söylenmiş, bu nedenle kimi zaman değişikliğe uğramışlar, yazıya dökülmeyenler ise unutulup gitmişlerdir. Kitle iletişim araçlarının fazla yaygınlaşmadığı dönemlerde güzel vakit geçirmenin en iyi yolu masallar ve hikâyeler olmuştur. Bilinen odur ki, bu sözlü anlatılar Türkiye'nin en çok doğu bölgelerinde anlatıcı ve dinleyici bulmuşlardır. Uzun kış gecelerinde masal nineleri evlerde, âşıklar ise sürekli uğrak yerleri olan kahvehanelerde anlatmışlardır. Eskiden bu anlatılar, okuma yazma bilmeyenlerin ufkunda pencereler açmıştır şüphesiz. Âşıkların veya usta masal anlatıcılarının geleneksel anlatımıyla insanların hafızalarında yer etmiş ve kuşaktan kuşağa aktarılmış bu hikâyeler. Günümüzdeki TV dizilerinin yerine halk bunları dinlemiş; kimi zaman Kerem ile Aslı'nın peşinden diyar diyar dolaşmış; Mecnunla birlikte çölleri gezmiş; Köroğlu ile kötülerle savaşmıştır. Burada bir parantez açalım ve masallarda bir milletin kültürünü, folklorünü, inanışlarını da bulabileceğimizi de ifade edelim. Hatta farkında olmadan ahlak dersleri aldığımızı veya verdiğimizi de söylersek yanılmış olmayız.

Masallar hayal dünyasının ne güzel ürünleridir. İçine biraz da yaşanmışlık katılan hikâyeler de öyle. Asırlar öncesinde hayal edilen şeyler artık gerçek olmuş,"açıl susam açıl" denilmesiyle açılan kapılar günümüzdeki otomatik kapılar olurken; uçan at ve sihirli halının yerini uçaklar almıştır. Gördünüz mü, ahlak ve yaşam derslerinden başka bir ders daha verdi bize masallar ve "Her şey hayal etmekle başlar"  dediler.

 

Bakın yüzyıllar öncesinden seslenen hikâyeler, bize çeşitli hayat dersleri vermektedirler. Mesela kızını sevdiği gence vermeyen Zühre'nin babasının Zühre'nin ölümüyle duyduğu üzüntüyü hiçbir şey hafifletememiş, anlatıcılar bunu ibret alınacak bir durum olarak ne güzel aktarmışlardır.

 

Buyrun: "Zühre hemen oradan çıkıp Tahir'ın mezarının bulunduğu yere geldi. Baktı ki Tahir toz toprak içinde yatıyor. O hali görünce bir kere ah etti ve ahu gözlerinden gül yüzü üzerine kanlı yaşlar akıttı… 'Yarabbi, benim dahi bu dakika ruhumu kabzeyle(al)  diye dua etti. Derin bir ah çekti ve Tahir'in toprağını üç kere koklayıp ruhunu teslim eyledi. Akıllı olanlar bundan ders almalıdırlar."  (TÜRKMEN 1998:247)

 

Derken, Halk Hikâyesi anlatma geleneği, eski göz kamaştırıcı günlerindeki kadar olmasa bile devam etmekte ve bu gelenekle öne çıkan illerden birinin de Van olduğunu biliyor musunuz? Âşıklık geleneğinde ve hikâye anlatıcılığında âşıkları ile öne çıkan iller Erzurum, Van, Ardahan ve Kars olarak geçiyor kaynaklarda. Bu âşıkları ismini, Anadolu Üniversitesi yayınlarından Halk Hikâyeleri adlı ders kitabında yazdığı şekliyle aktarıyorum:

ERZURUMLU ÂŞIKLAR: Aşık Sümmani, Aşık Miktar, İshak Kemali, Behçet Mahir, Aşık Mevlüt İhsani, Aşık Toruna, Hüseyin Yazıcı, Aşık Yaşar Reyhani.

 

ARDAHANLI ÂŞIKLAR: Çıldırlı Âşık Şenlik, Âşık Müdami.

 

KARSLI ÂŞIKLAR: Aşık Gülistan, Şeref Taşlıova, İslam Erdener, İsmail Azeri, Dursun Cevlani, Muhittin Cuya, Murat Çobanoğlu, Sadi Değer, Aşık Laçin Aladağlı, Aşık Pünhani

 

VANLI ÂŞIKLAR: Ahmet Poyrazoğlu. Ayrıca bu bölümde şunlar yazılıdır:" Van ilinin hikâyeciliği ile ilgisi Ercişli Emrah ile Selvi Han Hikâyesinden kaynaklanmaktadır. Bölgenin İran'a yakın olması geçmişte İran Şahı Şahoğlu Şah Abbas'ın Van Kalesini kuşatması, yolu üzerindeki Erciş'ten Selvi Han'ı götürmesi, bölge insanını etkilemiştir.

 

Halk hikâyesi anlatıcılarının bazılarına göre Köroğlu da Van ilinin Muradiye ilçesindendir.

 

Bölgenin iklim yapısı, tabiat şartlarının zorluğu gibi hususlar da dikkate alınınca halk hikâyelerinin bölgede kök salmasının sebepleri daha iyi ortaya çıkmaktadır."

 

Bu yazı ile Halk Hikâyelerine bir giriş yaptıktan sonra, diğer günlerdeki devamında kültürümüzün bu zengin hazinesinden biraz ödünç alıp, Emrah ve Selvihan Hikâyesini anlatacağım. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesinin yayınlarında yer alan Babaannem Naime Kılavuz'un anlatımı ile birkaç hikâyeyi de sizlerle paylaşmak isterim.

 

Hayal dünyalarınızın masalsı güzellikleriyle kalın.

Yazarın Diğer Yazıları