Ümran Öztürk

Umuda elveda demeyenlerin öyküsü

Ümran Öztürk

Umuda elveda demeyenlerin öyküsü

"Bazen kaybetmek de lazım kazanmanın tadına varmak için, hatta en dibi görmek lazım. Yanıp kül olmak ve küllerinden  kendini yeniden yaratmak için" diyordu bilge kadın. Yanmak, kül olmak tekrar küllerinden doğmak nasıl bir şeydi. "Bu masallarda olur" dedi genç kız .Yüzüne bir gölge düştü. Sorgulayan gözlerle baktı bilge kadına.

Zümrüt-ü Anka'yı bilir misin? dedi bilge kadın.  Zümrüt-ü Anka mı diye tekrarladı. Tabiî ki de bilirim. Mitolojide  Simurg, diğer ismiyle  Anka Kuşu  Türk Mitolojisinde yani bizdeki karşılığı Huma kuşu  ama o bir efsane kuşudur dedi genç kız.

"Her birimiz bir Zümrüt-ü Anka Kuşu olmayı göze almalıyız. Kendi küllerimizden yeniden doğabilmek için yanmalıyız. Eğer bunu başaramazsak kafeslerimizden kurtulamayız" dedi bilge kadın. Cesaretin korkuyu alt edeceğini bunu ancak demir bir yürekle gerçekleştirebileceğinin sırlarını verdi genç kıza.

Yaşamı savaş alanı olarak gördüğümüzde, daha çok hırpalanır, daha çok yorulur, daha çok acı çeker, daha çok yıkılırız. Tüm bunların  asıl kaynağı korkudur. Korkunun kaynağı bilinmeyen karanlıktır ve çocukluğumuzda bize dayatılanlardır. Bilmediğimiz bir yer bizi korkutur . Çok karanlık bir gecenin sessizliği mesela. Hele çocukken bize bu bir şekilde öğretilmişse korkumuz katlanarak artar. Korkuyu besleyen biat kültürüdür. Bize daha önceden verilen korku toplumsal kaynaklı korkudan korkudur. Benim demediğiniz her şeyden korkarsınız. Yani sahip olduğunuz her hangi bir şeye yabancılaşmışsanız onları benimseyemezsiniz. O sizin bireysel korkunuzdur. Korkunun panzehiri ise bilinçtir. Bilinç bilgi sahibi olmaktır. Bilinç cesarettir. Bilgi ise evreni, insanı kendini bilmek tanımaktır.  Bilinç  çağdaş bilimsel  özgür  düşünceyle, çağdaş bilimsel eğitimle  ve örgütsel güçle kazanılır.

Korkudan beslenen diğer bir duyguda öfkedir. Öfke öğretilen duygu içinde yer alsa da bazen motivasyon sağlayan en güçlü araç dense de  kontrol edilmesi en güç duygudur.

Ama umut öylemi korkunun karşısına dikilen cesur yürektir umut. Bilinçtir, sizi ayakta tutan en güçlü yegane  formüldür. 

Ayrık otu tarlasında direne çiçekler gibi umuda elveda demeyeceksin ve hiç umudunu kaybetmeden yaşama gülümseyeceksin.

Umutla,sevgiyle ,direnerek yaşamı avucunda tutacaksın.  Tıpkı kayayı delip hayat bulmaya çalışan incire,  uçurumda açan çiçeğe, bir maratoncunun son hamlede ipi göğüslemesine tanık olabiliyorsan bu direnerek, umuda elveda demeyenlerin öyküsüdür." Genç kızın yüzünü avuçlarının içine alarak ona;

"Böyle insanların içinden umudu ve sevinci söküp almak kolay değildir. O bakımdan inadınla, direnişinle, umudunla, kahkahanla barikat kuracaksın . Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek yaşama sıkıca sarılacak, yansan da küllerinden yeniden doğacaksın ve küllenen umutlarını ağlatmayacaksın. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek hep aşk ile seveceksin, umut edeceksin ve direneceksin. Umudun yüceliğini unutma bir kavganın içinde bile sevmeyi ihmal etme. Umutların tükendiği anda bu şiiri okumayı unutma"

YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK

Aşksız ve paramparçaydı yaşam

Bir inancın yüceliğinde buldum seni

Bir kavganın güzelliğinde sevdim.

Bitmedi daha sürüyor o kavga

Ve sürecek

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları

Aşk ile sevmek bir güzelliği

Ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.

İşte yüzünde badem çiçekleri

Saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.

Sen misin seni sevdiğim o kavga,

Sen o kavganın güzelliği misin yoksa...

Bir inancın yüceliğinde buldum seni

Bir kavganın güzelliğinde sevdim.

Bin kez budadılar körpe dallarımızı

Bin kez kırdılar.

Yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz

Bin kez korkuya boğdular zamanı

Bin kez ölümlediler

Yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.

Bitmedi daha sürüyor o kavga

Ve sürecek

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri

Suyun ayakları olmuştur ayaklarımız

Ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.

Yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık

Törenlerle dikilirdik burçlarınıza.

Türküler söylerdik hep aynı telden

Aynı sesten, aynı yürekten

Dağlara biz verirdik morluğunu,

Henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...

Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne

Ne tan atışı doğumların sevincine

Ey bir elinde mezarcılar yaratan,

Bir elinde ebeler koşturan doğa

Bu seslenişimiz yalnızca sana

Yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini

Bitmedi daha sürüyor o kavga

Ve sürecek

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Saraylar saltanatlar çöker

Kan susar bir gün zulüm biter.

Menekşelerde açılır üstümüzde

Leylaklarda güler.

Bugünlerden geriye,

Bir yarına gidenler kalır

Bir de yarınlar için direnenler...

Şiirler doğacak kıvamda yine

Duygular yeniden yağacak kıvamda.

Ve yürek,

İmgelerin en ulaşılmaz doruğunda.

Ey herşey bitti diyenler

Korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.

Ne kırlarda direnen çiçekler

Ne kentlerde devleşen öfkeler

Henüz elveda demediler.

Bitmedi daha sürüyor o kavga

Ve sürecek

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

(Adnan YÜCEL)

Yazarın Diğer Yazıları